Bir varmış bir yokmuş diye başlar, çok güzel biterdi masallar…
Masalcı, bu masalın ana fikrini ve dinleyende bırakması gereken hisseyi vurgulamak için, bir açıklama yapma gereği duyarsa “geldik bu güne” der ve izah ederdi.
Bizler yazmaktan hep uzak durmuşuz.
O nedenle tarihimizi bile başka kaynaklardan takip zorunda kalıyoruz. Yazdığımız zaman da çok duygusal insanlar olduğumuzdan duygularımızı işin içine katıp gerçekleri saptırmışız. Eh bir de beslendiği kapının yağcı yalakaları olunca iş daha sarpa sarmış.
En kötüsü de yazılanlar ne kadar gerçek ve doğru olsa da birilerinin damarına dokunuyorsa vay yazanın haline…
Geldik bu güne…
Dün öyle idi bugün farklı mı?
Değil… Hatta bir artış gözlenmekte.
1908 Yılında ilan edilen meşrutiyet ile birlikte basın üzerindeki kontrol ve denetimler de kaldırılmıştı. Bu nedenle 24 Temmuz 1908 tarihi “Türk Basınından Sansürün Kaldırışı” olarak kabul edilir ve 1956 yılında alınan bir karar ile de bayram olarak kutlanır.
Her ne kadar bugün kutlanılan 24 Temmuz Basın Bayramı “basında sansürün kaldırılması” gibi güzel bir gerekçeye dayansa da o sansür kalkmadı. Sadece şekil değiştirdi.
Daha çocuk sayılacak bir yaşta kendimizi savcı karşısında bulmuştuk. Yüzlerce kişinin şahit olduğu bir olayı yansız, tarafsız ve yorumsuz bir haber yapmıştık. Ama konunun figüranlılarından bir tanesi toplum baskısı ve siyasi muhalefet nedeni ile şikâyetçi oluvermişti. Elbette her davamızda olduğu gibi takipsizlik kararı anında verildi.
Bu daha dikkatli olmamızı emreden bir olay olsa da 56 yıl öncesine dayanan gazetecilik hayatımızda, görev yaptığımız, bazıları hala hayatta olan gazeteler, televizyonlar ve radyolarda doğruyu uygulamaktan asla vaz geçmedik.
Tüm bu alaylı öğretinin yanında Türkiye’nin sayılı okullarından birisinden aldığımız eğitim bize çok yararlı oldu.
Yazılı basın radyo-TV ile bir yoldaş kazandı. Derken internet ve onun sağladığı sosyal ağlar güçlü bir rakibi daha devreye soktu.
Ama hepsinin ortak yanı, aynı liyakati istemeleri.
Genel kültür, araştırma, çok iyi bir dil yeteneği ve yazım kabiliyeti, sosyolojik değerleri tahlil edebilme, yaşadığı toplumun yapısını özümseme gibi yetenekleri…
Bunlar olmasa da o bazıları bir hışımla bu mesleğe başlıyor, mesleğin verdiği gücü kullanarak hatalarını örtbas etme yolunu kurtuluş olarak görüyor, bunları tehdit şantaj gibi gayrı ahlaki yollarla destekliyor ve yıkılıncaya kadar gidiyor.
İşte o zaman, o bazıları mesleğe olan liyakatinden çok illegal yollardaki başarısı ile anılıyor ve biliniyor.
Kör tavuğun kör alıcısı olur misali de o birileri, hep birilerinin tetikçisi, yalakası, yağcısı olmaktan öte gidemiyorlar.
Karamanımızda gazetecilik hep korunan, kollanan ve eksikliği kapatılmaya çalışılan bir sektör olmuş. Onlarca gazete denemeleri olmuş.
Bunların tamamına yakını çok kısa soluklu olmuş. Bu gün iki gazetemiz bu kulvarın en uzun koşucuları. Bu bile Karaman için bir iftihar vesilesi.
Bunlardan UYANIŞ 1968 yılında yayın hayatına başladı. Başlangıçtaki kadronun içinde bulunduğumuzdan bize de gazetecilik mesleğini kazandırdı.
Şu günler hummalı bir çalışma ile UYANIŞ Gazetesizin tarihi yazılıyor. 56. Yıllık zorlu yol nasıl yürünmüş… Kitap halinde yayınlanmasını ve o güzelim baskı kokusunu koklamayı sabırsızlıkla bekliyoruz.
Aynı kulvarda yol alan Karamanın Sesi ile birlikte Uyanış Gazetesine daha çok uzun yıllar başarılı yayın hayatı diliyoruz.
Yazılı basının yanı sıra Karaman görsel basında da bir dönem başarılı oldu. Özel televizyon yasasından hemen sonra bir kaç radyo ve televizyon yayına başladı. Radyo mikrofonlarından ilk ses Dünya Radyosu ismi ile, televizyon ekranlarından ilk görüntü de Yunus Emre Televizyonu ismi ile gerçekleşti. Kısa süreli yayın hayatları olsa da Karamanın ilk özelleri oldular.
Daha sonra kurulan ve bünyelerinde bir radyo ve bir televizyonu barındıran dört kurum gerçekten o günlerin yurt çapında başarılı kurumları idiler.
O günler Karaman Gazeteciler Cemiyeti de kurslar, seminerler ve özel eğitimlerle çalışanlara mesleki bilgileri aktarmada yardımcı oluyordu.
O günlerde kendilerini yetiştirmiş pek çok Karaman evladı hayatta hep başarılı oldular.
Ne yazık ki siyasi katılık ve hep ben BAŞ olacağım mantığı her birisini yok etti. Üzgünüz…
1960 ların sonunda tek yerel gazeteci idik. Bu gün çek şükür yerel gazeteci sayısı 100 e yaklaşmış durumda. Pırıl pırıl gençler. O güzel yapılarına uygun yayıncılık yapmaları konusunda eksiklerini de inşallah zamanla giderirler…
İnşallah toplumun onları maşa, tetikçi, yalaka, çorbacı, RÜŞVETÇİ gözü ile görmelerine fırsat vermezler. İçlerinde çok iyi araştırmacılar, çok iyi kalemler, izanı güçlü olanlar var. Her işe koşan KMÜ de bir el atar, kurslar, seminerler, eğitim panelleri düzenlerse, elbette eğitim konusunda görevini ifa etmiş olur.
Mesleğini hakkı ile yapanlar daha güçlü olurlar. Güçlü olana karşı sevgi ve saygı da eksik olmaz.
Birkaç öğrencimizin ve samimi birkaç dostumuzun kutlamasının ötesine geçemeyen bu bayram bile Karaman Basının büyük oranda güç kaybettiğinin bir kanıtıdır.
İşi düşünce aranılan, sorulan, piyaz yapılan kişiler olmaktan kurtulup önce sevilen ve saygı duyulan bir sektör olma dileklerimizle;
24 Temmuz Basın Bayramınızı kutlarız…