Kimliksiz kişiliksiz bir toplum oluyoruz.
Kimlik ne olduğumuz, nasıl tanındığımızdır. Toplumumuzun kültürel, psikolojik, ahlaki ve estetik gibi alanlarda uzun yıllar sonucu oluşmuş olan toplumsal gerçeklikleridir.
Bu alandaki kaybı don zamanlarda çok ciddi bir şekilde yaşıyoruz. Ayrıca düzeltme çaba ve emareleri görülmediği gibi, toplumumuz süratle bu hafifliğin ve kimliksizliğin içine süratle sürükleniyor. Giderek kimliksiz ve kişiliksiz bir topluma dönüşüyoruz.
Kimliksiz bir toplum olduk sanki. Yüzyıl yıllardan, bin yıllardan beri oluşturduğumuz Türk ve Müslüman kimliğini süratle kaybediyoruz. Son zamanlardaki televizyon dizilerine ve gündüzleri yayınlanan kayıp bulma, kayıp arama programlarında kaçanlara, bulunanlara, kaçıranlara ve sahiplenenlere bakarsanız kimliksizliğin ne boyutlarda olduğunu görebilirsiniz…
Kişilik, birey veya toplumu başkalarından ayıran doğuştan getirilen ve sonradan kazanılan, tutarlı olarak sergilenen özelliklerin bütünüdür. Kişilik, zihinsel, duygusal, sosyal ve fizikî özelliklerimizin süreklilik gösteren yönleridir. Kişiliğin, eğilim, davranış ve ilişki tepkilerini belirleyen en temel unsurdur. Son zamanlarda kişiliksiz bir topluma doğru süratle gidiyoruz.
Biliyoruz ki her toplumun kendine has bir karakteri vardır. Amerikan toplumunun kendine has bir karakteri vardır. İngiliz toplumunun, Alman toplumunun, Arap toplumunun kendilerine has bir kişiliği vardır. Bu kişilikler bizim hoşumuza gider veya gitmez; ama sosyolojik olarak bir arada yaşamanın getirdiği bir özelliktir bu kişilik. Bunlar son derece de önemlidir. Adeta toplumun denetleme mekanizmalarıdır. Toplumdaki çürümeyi önleyen mekanizmalardır.
İçimizi acıtan bir şey söyleyeyim: Türk devletleri arasındaki toplumlara baktığımızda, belki de, toplumsal kişiliği en zayıf olanlardan birinin Türkiye olduğunu söyleyenler var.
Mesela Azerbaycan’da son 10-15 yıla kadar, gençlerin, özellikle de genç kızların herkesin ortasında ellerine sigarayı alıp içerek dolaşmaları toplum tarafından son derece yadırganan bir olaydı. Mamafih son gittiğimizde bunun biraz değişmek üzere olduğunu da gördük ama hala bu anlayış toplumda devam ediyor.
Aslında, bizim çocukluğumuzda da buna benzer sosyal denetleme mekanizmaları toplumumuzda vardı ve toplumumuzun bir konudaki refleksini ortaya koyuyordu. Bu tutum bir baskı değil, sosyolojik olarak bahsettiğimiz kişiliğin bir tezahürüydü.
Maalesef son zamanlarda bunları neredeyse tamamen kaybetmeye başlamadığımızı söylesek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Lütfen biraz daha dikkat!
Yarın çok daha geç olabilir.