Bu yıl 21 Haziran Babalar Günü.
Dünyadaki bütün babaların gününü kutlarım.
BABA
2004 yılının 18 Ağustos günü idi.
Kırıkkale Üniversitesinde İİBF Dekan yardımcısıydım.
Üniversiteler tatildi. Ankara’da, evdeydim.
Öğleden sonra kardeşlerimden telefon geldi.
-Abi, babam rahatsızlandı, hastaneye kaldırdık. Hemen gelsen iyi olur, dediler.
Aslında anladım. Ama insan konduramıyor, yakıştıramıyor.
Hemen annemi aradım. Sesi çıkmıyordu.
- Gel oğlum, gel. Baban hastanede, diyebildi.
Endişem arttı. Acaba… dedim ama, kendime bile söylemeye korktum.
Hemen aracımla yola çıktım.
Yanımda kimse yoktu. İnsan o durumlarda sağlıklı düşünemiyor.
Ankara’dan Gölbaşı’na kadar geldim ama, kafamda o soru, yüreğimde de kopan bir şeylerin acısı.
İçim çok acıyor, boğazım yanıyordu…
Ağlasam rahatlayacağım, ama acaba diyorum hala…
Tam o sırada Karaman’dan telefonla yakınımız aradı. Gölbaşı’ndaydım...
- Cemalettin, başın sağolsun, baban sizlere ömür dedi…
-…
Cevap verdiğimi bile hatırlamıyorum.
Arabayı sağa, göl kıyısına çektim.
Ve en az yarım saat boyunca olanca sesimle:
- Babaaaaaaaaaa diye bağırdım, bağırdım, bağırdım…
Eminim rahmetli babam Karaman’da duymuş ve her zamanki gibi :
- Babammm! diye karşılık vermiştir ben duymasam da…
İnanır mısınız, aradan 16 yıl geçti, ben hala yalnız olduğum zamanlarda “babaaa!” diye bağırırım zaman zaman.
Keşke babam duysa…
Keşke duysa da, ona sağlığında söyleyemediklerimi şimdi söyleyebilsem…
Çıldırmış gibiydim.
Bağırma sesimi duyarak yardıma gelenler oldu etraftan. Kibarca onları uzaklaştırdım.
Bir saat sonra yorgun ve bitkin olarak yola koyuldum tekrar.
Babam ölmüştü...
Sonra nasıl gittiğimi pek hatırlamıyorum…
Ama kazasız, belasız kısa sürede Karaman’a, eve geldim.
Evdeki kalabalık aslında her şeyi açıklıyordu.
Anneme koştum. Kucakladım.
- Anne? dedim.
- Gel oğlum, baban dünya değiltirdi, dedi.
Sonrasını pek hatırlamıyorum...
Hemen hastaneye gittik. Morg’dan çakardılar.
Son defa soğuk yüzünü gördüm babamın.
Hiç de unutmuyorum.
Size bir şey söyleyeyim:
Bana bugün sorarsanız, hayatta tek bir eksiğim var: Babam.
Tamamlayabilir mİyim?
Babası, annesi sağ olanlar, yaşınız kaç olursa olsun, onların değerini bilin ve onlara sahip çıkın.
Bütün babalara minnet, şükran, dua ve özlemle… 20.06.2020
BABA
Onbir’inde öksüz kaldın babandan,
Ne elde para var, ne sırtta aba.
Hiç de anlamazdın çiftten sabandan,
Anan, gardaşların yanında baba.
O yaşta çıkardın ekmeği taştan,
Okul yürümedi, ayrıldın beş’ten,
Öğretmen koparmak istedi iş’ten
Mala’yla keser’e sarıldın baba.
Her işin üstünden geldi bileğin,
Hep neşe sevinçle çarptı yüreğin,
Eksik olmadı hiç kazma-küreğin,
Hem gündüz hem gece, çalıştın baba.
İş’ti bu dünyada üstlendiğin rol,
Sermayen: yüreğin, kafan, iki kol,
Çalıştın, kazandın, harcadın bol bol,
Bizleri hiç mahrum koymadın baba.
Çocukların senden hep gurur duydu,
Çünkü tuttuğun yol emek yoluydu,
Gönlünde sevgi ve duygu doluydu,
Son zamanlarda hep ağlardın baba.
Almanya’ya gittin, Alman “Türk” gördü,
İşini, bilgini herkesler övdü,
Dostların orada bir çevre ördü,
Kendini herkese sevdirdin baba.
Emekli oldun da döndün oradan,
Dönünce daha hoş oldu Karaman,
On iki yıl geçmiş bile aradan,
Bize sorsan daha dün gibi baba.
Umre’de ve Hac’da anam da vardı,
Tavaf’da kaybettin, gözün yaşardı,
Ardından kızın da Kabe’ye vardı,
Ben bir el kadar da olmadım baba.
“Sen oku, ceketim satarım” derdin,
Gördük ki bunda sen murada erdin,
Ülkeye hayırlı üç evlat verdin,
Bunu tüm tanıyan söylüyor baba.
Her gelene koştun, etli ekmeğe,
Hep ısrarcı oldun evde yemeğe,
Gıptayla baktık hep, helal emeğe,
Yemeyenlere çok kızardın, baba.
Ağustos on sekiz, vaktin mi doldu ?
Ölüm pek aniden seni de buldu,
“Anneniz nerede?” son sözün oldu,
Üç aylarda hakka kavuştun baba.
Kız kardeşim üç gün hatırın sordu,
Vakit geldi, saat altı’yı vurdu,
Yetmiş dört yaşında yüreğin durdu,
Elli yıllık dağım yıkıldı baba.
Karaman’lı “Asker” gitti Rahmana,
Kaderin cilvesi, doymadım sana,
Helal eder misin hakkını bana?
Mekanın nur olsun, fedakar baba.
Cemalettin Taşkıran - 05 Eylül 2004