Ömrümü gurbet ellerde tükettim. Son baharda ömrüm ama asıl gurbet vatanımda gurbette olmakmış.
Meğer gurbet benim içimde çöreklenmiş.
1979 yılın da vatanımda bırakıp gittiğim hiç bir şey kalmamış. En acısı saygı kalmamış, sevgi kalmamış.
Aşk kalmamış. Her şey biraz sahteleşmiş.
Her kapıda araba var ama trafik yok.
Küçük çocuk ön koltukta trafikte geziyor.
Para var bereket yok.
Tarlada ürün çok, değerine alan yok.
Adam karpuzu yetiştirmiş satamamış toplayan götürsün demiş.
Koyun var çoban yok, köy gençleri motoru tek teker üstünde sürme çabasında.
Bir yetkili açıklama yapıyor. “Afganlılar olmasa hayvancılık biter” vah vatanım vah.
İş çok çalışan yok, adam 45 de emekli kahvehane müdavimi oturup çay tüketiyor.
Yer altı suları bitmek üzere amma fıskiyeler yolları su doldurmuş geçemezsin.
Bu gençleri eğitecek öğretmenler öğrenciye bırakın dövmeyi, kulak çekmeyi ses çıkaramıyor.
Geçen öğretmenlik yapan bir arkadaş, “abi çocuk çok haylazdı bağırdım çocuğa, bir de baktım anne baba baskına gelmiş, sen bizim çocuğun psikolojisini bozmuşsun hocam diyorlar. Ne yapıyım alttan aldım tamam bir daha olmaz falan dedim. Yoksa CİMER e mektup, uğraş da uğraş” dedi.
Bizim kuşağın psikolojisi sağlammış ki hiç bozulmazdı.
Zamanında biz Öğretmenden korkardık, mahalle büyüklerimizden çekinirdik.
Şimdi kimseden korkmayan bir gençlik yetişmiş.
Bu gidişle bu ekonomi asla düzelmez. Parasının değerini koruyamayan bir ülkede her şey pahalanır.
Önce çocuklarımıza ahlak ve iş disiplini öğretmeliyiz.
Çalışarak para kazanmayı öğretmeliyiz.
Kazandığı parayı harcamasını öğretmeliyiz.
Yoksa gelecek kapkaranlık gözüküyor.