Mehmet huyunu suyunu bilmediği yağız atı topukladı. Bahar mevsimiydi, dolunay vardı.
Hacı Celal üzerinden Davda yolunu kullanmaya karar verdi.
Kaleyçik üzerinden Davda’nın Tekkeye geldi.
Yolu üzerinde yer altından Çavuş Gölüyle bağlantısı olduĝu rivayet edilen iki doğal gölet vardı.
Biri Körşü’ün Çukur, diğeri de Davda’ın Çukur diye bilinirdi.
Mehmet Tekkenin oradan iki yıldır görmediği, Davdan’ın Çukura yöneldi.
Geçen yılın çok kurak geçmesine rağmen hala su var, dedi.
Atını suladı. İnşallah şafak sökmeden Karadağ’a ulaşırım dedi kendi kendine.
Uçsuz bucaksız ovada sürdü atını.
Bu taraf ekin “salısıymış” demek, ay ışığında toprağa kök salmış yeşil ekinlere baktı.
Hacı Ahmet’in tahta köprüye geldi. Nallar daha çok ses yaptı tahta köprü de.
Sol tarafta ki Sarı Topraklığa baktı.
Aah dedi aah, kaç kez Anama buradan sarı toprak götürmüştüm.
Anam, aah benim anam dedi. Döne kadın aklına geldi.
O da bir ana dedi. Süleyman’ı düşündü tekrara pişmanlık sardı yüreğini.
Köye iyice yaklaşmıştı. Kenarından geçip gideyim dedi.
Atın gemini çekti bir anda. Tam uykunun tatlı demiydi saat gece 3 falandı.
Baba ocağının kapısının önünde durdu.
Aah benim can babam, keşke gelip ellerini öpe bilsem. Beni af etsen dedi.
Gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
Dar toprak yoldan ilerledi, sokak köpekleri havlamaya başladı.
Etrafına bakındı.
Köyümün taşını,toprağını, sokağını,tozunu, harmanını özlemişim..Üren köpeğini, kedisini özlemişim dedi.
Dolambaç yolundan gitmemeye karar verdi. Eşkiya o taraftadır muhtemelen, Navra tarafına gitmeye karar verdi.
O tarafa yöneldi, bir anda Döne kadının evinin önünde olduğunu fark etti.
Durdu Süleymangilin kapısına baktı. Avlusu karanlık penceresi perdeli Döne ananın evine baktı.
Döne kadın şimdi beni görse ne yapar acaba dedi.
Amma Döne ana haklı. Bir ceviz kabuğunu doldurmayan bir sebepten bir cana kıydım.
Ben bir Süleyman’ı öldürmedim, Döne ananın ruhunu ,atlarını,tarlasını, emeğini,tutunacak dalını öldürdüm.. Gelin olurken koluna girip evden uğurlayacak olan abisi Süleyman ile birlikte Ayşe’nin hayallerini öldürdüm. Dedi.
Yine gözlerinden yaşlar aktı. Haklısın Döne ana. Keşke ayaklarına kapansam af dilesem..Amma Süleyman geri gelmez ki.
Aah Döne ana, ben vicdan mahkemem de kendime idam verdim çoktan.
En büyük, en adaletli mahkeme, insanın vicdan mahkemesiymiş. Döne ana ben O mahkemenin mahkumuyum artık dedi. Eliyle sildi gözlerini.
Mahmuzladı atını, Susa’yı geçti. Navra’nın yolunu tuttu.
Navra’ya vardığın da şafak sökmek üzereydi.
Burada bir gün gizlenip.Yarın Çeşmenin oraya varıyım.İnşallah su azda olsa akar dedi..
Karadaĝın Çeşme diye adlandırılan yer, kar ve yağmur sularının sert bir tabakada tutunup küçük bir akar olup, insanın avucuyla su içeceği bir yerdir.
Mehmet Karadağ’ı avcunun içi gibi bilirdi.
Navra da bir gece kaldı. İkinci gece karanlıkta Çeşmeye doğru yola çıktı.
Gece varacağı yere vardı.
Kimsenin uğramayacağı kuytu bir yere,kayanın altın da oyuk bir yere meşe ağacının ince dalların dan bir yatak yaptı.
Atın ön ayaklarına köstek atıp derenin içine, karnını doyursun diye bıraktı.
Kendisi az ileride ki kayanın altına yattı.
Tatlı bir uyku sardı bedenini, iki gündür yorgun ve uykusuzdu.
Yıldızlara baktı.Ne kadar güzel gökyüzü diye geçirdi içinden,Bir yıldız kaydı..
Anası ve çocukluğu geldi aklına, her yıldız kaydığında dünya da biri ölürmüş derdi anası.
Acep doğru mu ki dedi.
Aah anam. Belki de doğrudur. Belki de biri ölmüştür şimdi dedi.
Babası geldi aklına,Alime bacısı düştü aklına..
Benim firar ettiğimi duyunca babam ne kadar kızacak, kim bilir dedi.
Tatlı bir esneme geldi..Mavzeri kucağına sımsıkı bastı.Bıcağını başının altına koydu.
Yorgun gözleri yumuldu, tatlı bir uykuya daldı Mehmet.
Devam edecek.