KUTLAYAMADIKLARIM
Osman Nuri KOÇAK
Yazı sahibi olarak bizim siyasi duruşumuzu okurlarımız bilir.
Öncelikle sistemin ezdikleri mağdurların yanında olmaya çalışırım, bu nedenle sosyal demokratım. Ulusal, üniter ve demokratik devletten yanayım ve Atatürk’ çüyüm.
Türk devrimlerinin çağdaş bir Türkiye ülküsünün yolu olduğuna inanırım.
Ülkenin ezici bir çoğunluğunun da pusulasının böyle olduğunu biliyorum.
Ancak bu ülkü ve ilkelerin son yıllarda rövanşist bir yaklaşımla yavaş yavaş yok edilmeye çalışıldığını da üzüntü ile görüyorum.
Buna, “Dur!” Diyebilmek gerek.
Nasıl?
Yukarıdaki ülkülere sahip olan siyasi partiler marifeti ile…
Öyle olduklarını söyleyen CHP ve MHP ile… Yani muhalefet olduklarını iddia edenler ile…
İki partinin ortak yönü “Ulusal Türk Devrimlerine ve onların kurucularına olan bağlılıkları... Yani Atatürk’ ün ve Kuvayı Milliye’ nin ülküsüne…
Bu bir kardeşlik bağıdır.
Bugüne dek ben hiçbir konuda kardeş gibi davrandıklarına tanıklık etmedim. Birbirlerine karşı kuşkulu, hasımca ve önyargılı oldular ama hiç kardeş olmadılar. Gizli bir el onları birbirlerine karşı hep davalı tutmayı becerdi.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu davranışların kaynağında MHP’ nin inatçı ve hasmane tavrı daha çok öne çıkmaktadır.
MHP’ nin bilinçaltlarında, sistemin dinsiz ve komünist diye nitelendirdiği ve halkın önemli bir bölümünün de inandırıldığı iftiralardan farklı bir CHP yok. Bunu da sıkça dışa vuruyorlar.
CHP’ ye kapalı tutumu onu koalisyon ve Meclis Başkanlığı sürecinde hata üstüne hata yapmaya zorladı. Meclis Başkanlığı sorunundaki tavrı, HDP’ den daha çok CHP’ ye karşı olduğunu gösterdi.
Millet de “O iş öyle değil böyle olur” dedi
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun kaos durumlarında iktidarlar kazançlı çıkarlar. Halklar iktidardan bir çıkış yolu beklerler ve onun etrafında kümelenirler. Sosyoloji bilimi böyle diyor. Bunu bilenler MHP’ nin bu tutumundan bir kargaşa yarattılar ve sonuç ortada…
CHP ise ne emek dünyasının en önemli savunucusu olduğundan haberdar, ne de temsil ettiği tarihi misyondan. Yüzde 25’ lik alana sıkışmış kalmış durumda. Buradan çıkışına destek olabilecek belirlenmiş hedef kitleleri var mıdır yok mudur görünmüyor. Ne yaparsa yapsın, emekçi halkların gönül tellerini titretemiyor, ona bir türlü dokunamıyor. Dolayısı ile de emekçi, onun emeğin partisi olduğunu bilemiyor.
Garip bir durum…
Bu sorun bir söylem veya liderlik sorunu ise – bence öyle- içinde bulunduğumuz Kurultay sürecinde mutlaka ve acilen çözülmelidir.
CHP ve MHP’ nin Halk ile kucaklaşacak yeni bir başlangıca ve yeni bir yapılanmaya ihtiyaçları var gibi…
“Biz her şeyi doğru yapıyoruz ama ah! Bu milletin akıl tutulması sorunu- Stockholm Sendromu- yok mu? Ya da Oy vermeye giderlerken yanlarına beyinlerini almamışlar” diyorlarsa kendileri bilir. Bilirler de temsil ettikleri misyonu kendi elleriyle öldürürler.
Olan Türk Milletine olur.
1 Kasım’ da kutlamak istediklerimi neden kutlayamadığımı bilmem anlatabildim mi?
Osman Nuri KOÇAK
Yazı sahibi olarak bizim siyasi duruşumuzu okurlarımız bilir.
Öncelikle sistemin ezdikleri mağdurların yanında olmaya çalışırım, bu nedenle sosyal demokratım. Ulusal, üniter ve demokratik devletten yanayım ve Atatürk’ çüyüm.
Türk devrimlerinin çağdaş bir Türkiye ülküsünün yolu olduğuna inanırım.
Ülkenin ezici bir çoğunluğunun da pusulasının böyle olduğunu biliyorum.
Ancak bu ülkü ve ilkelerin son yıllarda rövanşist bir yaklaşımla yavaş yavaş yok edilmeye çalışıldığını da üzüntü ile görüyorum.
Buna, “Dur!” Diyebilmek gerek.
Nasıl?
Yukarıdaki ülkülere sahip olan siyasi partiler marifeti ile…
Öyle olduklarını söyleyen CHP ve MHP ile… Yani muhalefet olduklarını iddia edenler ile…
İki partinin ortak yönü “Ulusal Türk Devrimlerine ve onların kurucularına olan bağlılıkları... Yani Atatürk’ ün ve Kuvayı Milliye’ nin ülküsüne…
Bu bir kardeşlik bağıdır.
Bugüne dek ben hiçbir konuda kardeş gibi davrandıklarına tanıklık etmedim. Birbirlerine karşı kuşkulu, hasımca ve önyargılı oldular ama hiç kardeş olmadılar. Gizli bir el onları birbirlerine karşı hep davalı tutmayı becerdi.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu davranışların kaynağında MHP’ nin inatçı ve hasmane tavrı daha çok öne çıkmaktadır.
MHP’ nin bilinçaltlarında, sistemin dinsiz ve komünist diye nitelendirdiği ve halkın önemli bir bölümünün de inandırıldığı iftiralardan farklı bir CHP yok. Bunu da sıkça dışa vuruyorlar.
CHP’ ye kapalı tutumu onu koalisyon ve Meclis Başkanlığı sürecinde hata üstüne hata yapmaya zorladı. Meclis Başkanlığı sorunundaki tavrı, HDP’ den daha çok CHP’ ye karşı olduğunu gösterdi.
Millet de “O iş öyle değil böyle olur” dedi
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun kaos durumlarında iktidarlar kazançlı çıkarlar. Halklar iktidardan bir çıkış yolu beklerler ve onun etrafında kümelenirler. Sosyoloji bilimi böyle diyor. Bunu bilenler MHP’ nin bu tutumundan bir kargaşa yarattılar ve sonuç ortada…
CHP ise ne emek dünyasının en önemli savunucusu olduğundan haberdar, ne de temsil ettiği tarihi misyondan. Yüzde 25’ lik alana sıkışmış kalmış durumda. Buradan çıkışına destek olabilecek belirlenmiş hedef kitleleri var mıdır yok mudur görünmüyor. Ne yaparsa yapsın, emekçi halkların gönül tellerini titretemiyor, ona bir türlü dokunamıyor. Dolayısı ile de emekçi, onun emeğin partisi olduğunu bilemiyor.
Garip bir durum…
Bu sorun bir söylem veya liderlik sorunu ise – bence öyle- içinde bulunduğumuz Kurultay sürecinde mutlaka ve acilen çözülmelidir.
CHP ve MHP’ nin Halk ile kucaklaşacak yeni bir başlangıca ve yeni bir yapılanmaya ihtiyaçları var gibi…
“Biz her şeyi doğru yapıyoruz ama ah! Bu milletin akıl tutulması sorunu- Stockholm Sendromu- yok mu? Ya da Oy vermeye giderlerken yanlarına beyinlerini almamışlar” diyorlarsa kendileri bilir. Bilirler de temsil ettikleri misyonu kendi elleriyle öldürürler.
Olan Türk Milletine olur.
1 Kasım’ da kutlamak istediklerimi neden kutlayamadığımı bilmem anlatabildim mi?