Doğal varlıkların her geçen gün artan insan baskısı ile
karşı karşıya kaldığını ve iklim değişikliğinin bu baskıyı artırdığını ortaya
koyan raporu,52 ülkeden aralarında TEMA Vakfı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr.
Murat Türkeş’in de yer aldığı 107 bilim insanı hazırladı. Alanında hazırlanmış
en kapsamlı bilimsel çalışma olarak gösterilen rapor, iklim değişikliği
etkilerinin en şiddetli hissedileceği Akdeniz kuşağı ile ilgili önemli bulgular
sunuyor.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından
2019 yılı Ağustos ayında yayımlanan Arazi Özel Raporu;iklim değişikliğinin
arazi kullanımı ile ilişkisini ele alıyor.Rapor, TEMA Vakfı’nın temel çalışma
alanlarından biri olan arazi bozulumu hakkında önemli bulgular içeriyor. Raporu
Türkçe’ye kazandıran TEMA Vakfı bu bulgulara dikkat çekerek, COVID-19 salgını
ile yeniden gündeme gelen“doğal alanların tahribatı”, “gıda güvenliği” ve
“iklim krizi” tartışmalarının arazi kullanımı ekseninden tekrar ele alınması
gerektiğini ifade ediyor.
Rapor ile ilgili konuşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Deniz Ataç, “TEMA Vakfı olarak bu önemli raporu Türkçeye kazandırdığımız için
mutluyuz. Rapor, ülkemizin de içinde yer aldığı ve iklim değişikliğinin
etkilerinin en şiddetli biçimde hissedileceği Akdeniz kuşağı ile ilgili kritik bilgiler
içeriyor. Raporda yer alan bilimsel veriler;TEMA Vakfı olarak çalışmalarımıza
temel aldığımız toprak, tarım arazileri,mera ve ormanların tahribatının küresel
ısınmaya etkileri ile bu doğal varlıkları koruma çalışmalarının iklim
değişikliğine uyum ve mücadelede ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.İklim
değişikliğinden en fazla etkilenecek yerler arasında gösterilen Akdeniz
Bölgesi’nde yer alan ülkemizde verimli tarım topraklarının korunması, toprak dostu sürdürülebilir tarım
uygulamalarının yaygınlaşması, ormanların korunması ve genişletilmesi ile büyük
bir bölümü bozulmuş meraların ıslahının önemini her zaman vurguluyoruz. Doğal
varlıkların tahribatının önlenmesi ve sürdürülebilir yaşam için arazi kullanım
planlarının bir an önce yapılmasının ve uygulanmasının gerekli olduğunu sürekli
hatırlatıyoruz. İhtiyacımızdan fazla tüketmemenin, gıda israfını önlemenin
doğal varlıklara olan baskının azaltılmasına ve iklimin korunmasına büyük
katkısı olacağını ifade ediyoruz. Bugün doğal varlıkların korunması ve
sürdürülebilir yönetimi, tahrip olmuş arazilerin ıslahı ve daha az tüketim konusunda
atacağımız her adım gelecekte iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkileri
hafifletecek” dedi.
TEMA Vakfı’nın açık kaynak olarak web sitesinde yayımladığı
raporun öne çıkan ve ülkemizi de yakından ilgilendiren bulguları şu şekilde;
• Arazi tahribatı ve biyolojik çeşitlilik kaybı insanlık
tarihinde daha önce görülmemiş bir durumdadır. Dünya’nın yaklaşık %75’ini
kullanan insanlar, kullandıkları arazilerin %25’inde tahribata neden oluyor.
İnsanlar, ormanların %60-80’ini, doğal otlak alanların %70-90’ını etkiliyor.
Arazi tahribatı biyolojik çeşitliliğin %11-14 oranında
azalmasının nedeni olarak gösteriliyor. Arazilerin %12-14’ünü teşkil eden tarım
arazilerinde yaygın olarak uygulanan toprak işleme erozyona neden oluyor.
Erozyon sebebiyle yaşanan toprak kaybı ise toprağın doğal oluşum hızının 100
katına ulaşıyor. Ormansızlaşma, aşırı otlatma ile artan arazi tahribatı ve
küresel ısınma erozyonu daha da artırıyor. Toprağın en verimli kısmı olan üst
toprağı adım adım yok eden erozyon;toprağın üretkenliğini azaltıyor, insan
refahını ve sağlığını olumsuz etkiliyor. Gıdaya olan talep,1961 yılına göre 9
kat artan kimyasal gübre ve 2 kat artan su kullanımı ile karşılanıyor. Üretilen
gıdaların %25-30’u israf ediliyor. İsraf edilen gıdalar iklim değişikliğinin
ana nedeni olan sera gazı salımlarının artmasına katkı koyuyor. Arazi
kullanımından kaynaklanan sera gazı salımları, küresel sera gazı salımlarının
%23’ünü teşkil ediyor.
• Küresel ısınma kurak alanları ve çölleşmeyi artırıyor.21.
yüzyılda sıcak hava dalgalarının sıklık, yoğunluk ve süresinin; kuraklıkların
ise sıklık ve yoğunluğunun özellikle Akdeniz bölgesinde ve Güney Afrika'da
artacağı tahmin ediliyor. Bu etkiler şimdiden Afrika, Güney Amerika ve
Güneydoğu Asya’da görülüyor. Bu bölgelerde kuraklık; daha şiddetli su kıtlığı,
daha fazla toprak erozyonu, bitki örtüsü tahribatı, orman yangını, biyolojik
çeşitlilik kaybı ve gıda arzının riske girmesi anlamına geliyor. Küresel
ısınmanın 2050 yılında 2°C’a ulaşması halinde, kurak bölgelerde yaşayan ve
büyük çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 220 milyon insanın
etkileneceği tahmin ediliyor.
• Sera gazı salımının azaltılması ve sürdürülebilir arazi yönetimi için alınacak tedbirlerin; iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmalarının bugünden hayata geçirilmesi gerekiyor. Atılacak her adım karşılaşılacak tehlikenin daha az olması anlamına geliyor. Arazi tahribatının önlenmesi için etkili arazi yönetim politikalarının geliştirilmesi, arazi kullanım haklarının güvence altına alınması ve arazi kullanım planlarının katılımcı yaklaşımla hazırlanması yapılması gerekenler listesinin başında yer alıyor. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmalarının ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesi için gerekli olan adımları şöyle özetlemek mümkün: Tahrip olmuş arazilerin ıslahı (restorasyonu);tarım arazilerinde toprağı koruyan, toprakta karbon depolanmasını artıracak, hasat kayıplarını azaltacak, hasat artıklarını değerlendirecek uygulamaların yaygınlaşması; tarımda tasarruflu su yönetimin sağlanması; sürdürülebilir orman, otlak ve mera yönetimi; orman yangınlarına karşı önlemlerin artırılması; tüketimin azaltılması; gıda israfının önlenmesi.