"SANAT TOPLUMUN ÇOCUĞUDUR...

TAKİP ET

Karaman... Binlerce yıllık tarihinden gelen zengin bir mirasa sahip kültür şehridir. Ne kadar farkındayız yada fark yaratabiliriz konu ciddi bir memleket meselesi! Yerel zenginliklerimiz ile ne kadar övünsek az... Ancak övünmek yetmiyor! Meseleye memleket gözüyle bakabilen şehirler ipi göğüsleyebilecek.  Üretimleri ile yaşadığı kente güzellik katan Karamanlı sanatçılarımızı yakından tanıdıkça; kültür ve sanat şehri olma yolundaki umutlarımız da artıyor elbet...

SANAT TOPLUMUN ÇOCUĞUDUR...


Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK Fotoğraflar: Sultan AKBULUT-Necati ŞENOK
Hitlerin son kayıp başkentinin ayak izleri Karaman’da mı?
Bu haftaki konuğum NECATİ ŞENOK
Necati Şenok ile sanatını ve Karaman’ın kültür sanat projelerini konuştuk. Çok özel ve enerjisi yüksek şeyler anlattı. Karaman için umutlu bir sanatçı... Bu umudunu şu sözlerle anlatmaya çalıştı “Küçük bir bebek düşünün altına çiş yapmış diye suçlu mudur?  Büyüteceğiz öğreteceğiz sevgiyle güzellikle...”

-Sizi tanımak isteriz, Necati Şenok kimdir?

Necati Şenok: Necati Şenok’u kısaca anlatmak gerekirse 1981 doğumlu Karaman’da doğmuş büyümüş daha sonra üniversite eğitimi için yaklaşık 10 yıl Adana’da eğitimini tamamlayıp geri dönmüş ve halen bu şehirde yaşayan Karaman’ın yerlilerinden bir sanatkârdır. Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde lisans ve yüksek lisansı seramik, heykel ve cam konusunda ihtisas yapmıştır.

Necati Şenok Sanat Atölyesi Karaman’ın ilk sanat atölyesi olarak açıldı. Bu süreci biraz anlatmanızı isteyeceğim. Nasıl karar verdiniz atölyeyi açmaya, Necati Şenok Atölyesi’nin vazifesi nedir?

Necati Şenok: 2009 yılında dedemin rahatsızlığı üzerine yanında olmak adına Adana’daki atölyemi kapatıp kısa süreliğine geldim fakat sürecin uzamasıyla Karaman’da devam ettik. O günlerde güzel sanatlara hazırlık yapmak isteyen öğrencilerin ısrarı üzerine, yardımcı olmak için geçici bir mekân tutmamızla hikâye başladı ve sonrasında yaklaşık 500 öğrenciye akademik desen eğitimi verdik. Buradan mezun olan çocuklarımız Türkiye’nin en güzel üniversitelerindeki sınavlarda başarılı oldular. Güzelliklere sebep olmanın mutluluğuyla 10 yıl boyunca herhangi bir sanat üretiminden ziyade sanatçı üretimi yaptık diyebilirim. Bu esnada Karaman Doğa Sporları ve Fotoğraf Kulübünde fotoğraf eğitimleri verdik, ateşini yaktığımız fotoğraf sanatı öğrencilerimiz birçok ülkede fotoğraf sergileri açacak kadar kendilerini geliştirdiler, fotoğraf dernekleri açıldı birçoğu resim ve fotoğraf eğitimi vermeye başladılar. Bu manevi doygunlukla uzun bir zaman atölye çalışmalarına devam ettik ve yaşadığımız topraklara bu şekilde borcumuzu da ödediğimizi düşünüyorum. Bu çalışmaların enerjimizi yükselttiğini düşünüyorum. Şuan ki yaptığımız çalışmaların, üretimlerin temeli bu manevi beslenmeden kaynaklı.

Bir milli soruyla devam edelim. Sanat sanat için mi toplum için midir Sayın Şenok?

Necati Şenok: İnsanlığın evrimiyle beraber ele alınması gereken sürekli gelişen şekil değiştiren bir kavramdan bahsediyoruz ve bunun tanımlanmasının aslında imkânsız olduğunu düşünüyorum. Sanat denilen kavram belli bir dönemi düşünceyi kapsar her şey gibi oda değişir büyür niteliği artar azalır toplumun estetik görgüsü alışkanlıkları da değişir kabul etmediği kavramları görmeye baslar ya da gelişimle beraber bazı şeyleri demode olarak görür. Aslında çamuru elinize aldığınızda ne düşünüyorsunuz cevabı o anın kişisel sanat tarifi yaptırabilir.
Antik cağlardan günümüze kadar ortaya konulan işleri incelediğimizde görme alışkanlıklarının ne kadar evirildiğini görebiliriz, gördüğümüz her yeni şey görünmeyen başka bir şeyi de görünür kılar. Çatalhöyük’deki ana tanrıça kültlerinden günümüz hiperrealist heykele kadar uzanan uzun bir yol ortaya çıkıyor. Bu yolda birçok insan sesini yükseltmiş doğrularını ortaya koymuş sanat akımları ortaya çıkmış, uzun yıllar insanları arkasına takan ekoller oluşmuş hatta bu görüşlerden başka yeni bir şey çıkamayacağı görüşünde olmuşlardır ama demek istiyorum! Çünkü sanatın dönemin bir parçası olduğunu savunmuştum; yani toplumun çocuğudur diyelim…
Bu arada insanlık her zaman yukarı daha yukarıya gittiğini göremiyoruz. Örneğin heykelde Helenistik dönem mermer çalışmalarına bakın, hatta dünyanın en büyük lahiti Ayrancı’dan çıkan İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Sidemara tipi lahitteki işçiliğe özene bakın bir de günümüz farklı şehirlerde sergilediğimiz objeler, heykelleri değerlendirin inanılmaz bir uçurum göreceksiniz. Peki, neden böyle o dönemin sanatçıları sanat sanat için mi toplum için mi sorusuna ne derlerdi acaba? Konuşmamızın başında dediğimiz gibi tanım değişmiş toplum değişmiş estetik algı değişmiş şartlar değişmiş…
Sanat için sanat mı toplum için sanat mı? Eskiden beri üzerinde konuşulan bir konu… Yıl 2022 tabi sanat deyince birçok dalı içinde barındırıyor. Ben plastik sanatlar bağlamında devam ediyorum. Tek tanrılı dönemlere kadar Anadolu her şeyin beşiği olmuş. Anadolu her şeyi ile onu büyütmüş büyütmüş ve iş yok diye Avrupa’ya gitmiş. (gülümsüyor)

Mevlana’nın bir lafı vardır “Bir bakışın dikenliği gülistan eyler”

Uzunca bir dönem Anadolu’da heykel görülmezken cumhuriyetle beraber geri gelmiş heykel ama çağının gerisinde çağdaşlarıyla aynı görevi üstlenmiş, kahramanlıkları zaferleri anlatmış tarihte nam kazanmış insanlığa faydalı şahsiyetleri unutturmamak adına başlamış çalışmaya ama orda da kalakalmış daha fazla büyüyememiş. Bu heykelin sadece bir yönü ve halen de devam etmekte… Esas mevzu sanatçının bir fikri var ve güçlü bir fikir bunu taşa yontarak tuvali boyayarak ortaya koyması, o fikir de öyle bir fikir ki; dönemin diğer işlerle meşgul olan insanları sanatçının öteleri anlattığını düşünüyor çağın çok ilerisinde olduğunu söylerler ya ve o işi yapan sanatçıya hayranlıklar beğeni ve sevgilerini yolluyor enerji yoluyla… Mevlana’nın bir lafı vardır “Bir bakışın dikenliği gülistan eyler” insanlardan güzel tepkiler alınca sanatçı aslında onların yaşam enerjilerini topluyor gönül dünyasında aşıyor da aşıyor mevzuları ve ortaya koyduğu fikirler daha da beslenip büyüyor…
Yani toparlamak gerekirse, insan her şeyin özündedir, insanın da kalbi insanın merkezinde… İnsanların güzelliğe ulaşmasında, ulaştırılmasında da bir araç diyebilirim. Bu şu ya da bu yolla yapılabilir sınırı yok. O zaman toplum için sanat mı diyorum; hayır sanatçı vardır benim gözümde ve o engin şahsiyetleri, yaratımın ışığının insanlara ulaşmasına sebep olan aynalar olarak görürüm. Yoksa paranın, gücün, ırkı üstünlüğün, inancın vs.. vs… Gücüyle çaktırmadan dayatılan modaya trende sanat diyoruz ya, onlar benim dünyamda yok. İster içimden böyle geldi diye yontsun taşı, ister insanlara bu fikri anlatmalıyım desin sanatçı… Hepsini hem kabul, hem reddediyorum; eğer bir kütüğü alıp eliyle, gözüyle, kalbiyle pinokyo gibi yapıp can verebiliyorsa bir fikre, bir güzelliğe! Benim için sanattır.

Gelelim Karaman’a...
Karaman’da yaşamanın sanatınız üzerindeki etkilerini merak ediyorum. Mesela Karaman’ın en sevdiğiniz özelliği nedir?
“Karaman’ı sevmeyen, derinlerini bilmediğinden sevmez”

Necati Şenok: Karaman’ın birçok şeyini seviyorum ben, hep de sevdim. Bildiğim, bilemediğim birçok sebeple hep sevdim… Küçük bir bebek düşünün altına çiş yapmış diye suçlu mudur? Büyüteceğiz, öğreteceğiz sevgiyle güzellikle doğru değil mi? Orta Anadolu’nun ortasında kendi doğrularına sahip çıkmış birçok zorlukla mücadele etmiş, yıllarca savaşmış, sürülmüş geri gelmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bir şehirden bahsediyoruz! Hikâyeleri bilirsininiz üzerinde yaşadığımız bu topraklarda Fatih Sultan Mehmet döneminde taş üstünde taş kalmamış medreseleri, camileri, kiliseleri, tapınakları, yolları, kaleleri en önemlisi kültürü tarumar edilmiş. Sonra halkı dünyanın dört bir yanına zorunlu göç ettirilmiş, bir şehirden, bir devletin başkentinden bahsediyoruz. Fatih Sultan Mehmet, sonra oğlu Beyazıd, sonra oğlu Sultan Selim bu topraklarda can kalmayana kadar neler yapmış TEKLİK adına 300 yıl boyunca...
Temelleri yıkılan bir bina nasıl sağlam durabilir? Karaman kaç senedir yerleşik size sorayım kaç yıldır şehir? Şehir kültürü kuşaklar alan bir mesele... İzmir’e gidersiniz, İstanbul’a gidersiniz, Selanik’e gidersiniz… Herkes ne kadar birlikte yaşamayı öğrenmiş! Neden? Çünkü binlerce yıl var ve temelleri sapasağlam. Bakın yaşanılan her ne varsa bilinçaltında bilgi parçalarını oluşturur ve bu parçalar DNAlarımızla bir sonraki nesle aktarılır. Bu aktarımın sebep olacağı negatif etkilerini yaşayan birey sadece kendiyle yüzleşmekle bu işi çözemez, atalarından gelen problemlerle de yaşar. Ee… Malum sert bir coğrafyanın çocuklarıyız, yüzleşiyoruz (gülümsüyor)
Yani Karaman’ı sevmeyen, derinlerini bilmediğinden sevmez. Bence şehir, kendi evrimini yaralı bereli bir şekilde yıllardır devam ettirmekte... Karaman güzel enerjilere sahip havası, suyu, dağı, deresi, kurdu kuşu, böceği her şeyiyle benim için güzel her zaman ilham kaynağı oluşturmuştur.

“Hititlerin son kayıp başkentinin Karadağ civarında olduğu üzerinde çalışıyoruz…”

Son dönemlerde sanatsal çalışmalarımın yanında bilimsel olarak deneysel arkeoloji çalışıyorum. Hititler üzerine; Yazıtlarda karşılaştığım bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bin tanrılı devlet olarak bilinen Hititlerin son dönemlerinde başkenti Hattuşa’dan Kızıldağ’a taşıdığı yazıyor ve Hititlerin son kayıp başkentinin Karadağ civarında olduğu üzerinde çalışıyoruz… Bir tarafta Canhasan kazıları bir tarafta Pınarbaşı kazıları çok yakında daha sonra açıklayacağımız bir bölgede prehistorik dönem yüzey araştırmalarına başlanacak. Her yerden tarih, her yerden yaşam akıyor. Kazdıkça bambaşka sürprizler çıkacak bu enerjileri hissediyorum seviyorum.

Kültür ve sanat toplumsal gelişmeye aracılık edebilecek muhteşem bir araç... Yerel halk ve kentin yöneticileri bunun neresinde merak ediyorum. Yerel halkın ve yöneticilerin sanata bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz Sayın Şenok?

“Karaman’da bu günlerde kent heykeli modern bir şehir oluşturmak yolunda çalışıyor, güzel vücut buluyor diyebilirim.”

Necati Şenok: Yerel yönetimler bu kadar büyük bir işi tek başına yapamaz destek olabilirler. Dediğim gibi bazı şeylerin zamana ihtiyacı var halk gelişir yönetim gelişir insanlık gelişir bilgi gelişir ve sanat eserlerinin niteliği de gelişir. Birbirinden ayrı şeyler değil sanat toplumun çocuğu gibidir demiştim ya, anneye ya babaya çeker…
Ben üç belediye başkanı tanıyorum. Tek tek değerlendirmek istemiyorum ama Kamil Bey bu konulara çok değer verirdi, Karaman’a bu konuda önderlik etmiştir. Kendisinden fikirlerinden istifade etmişizdir… Değerlidir, sonsuz bilginin kaynağı ve ondan nakleden… Zaten ilk heykel sergimizi de kendisi destekledi hatta örnek oldu bir tane heykelimizi satın almak istemişti, sonraki 5 yıl pek bir gelişme yaşandığını söyleyemeyiz ve sonra şu anki başkanımızla tanıştık. Başkana yıllarca atölyemizde dikileceği günü bekleyen projelerimizle gittik güzel bir sunum da yaptık. Bunların içinde “Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu” atasözünün 3 boyutlu tasarımından farklı soyut tasarımlara birçok işle doluydu... Açıkça söyleyebilirim ki başkanlığın bu konularda birçok fikri var ve adım adım uygulanacak projeleri de görüştük. Karaman’da bu günlerde kent heykeli modern bir şehir oluşturmak yolunda çalışıyor, güzel vücut buluyor diyebilirim.

-Karaman için projeleriniz nelerdir?

Necati Şenok: Öncelikle anıtlarımız olacak birçok değerimizi onore eden… Ve sonrasında birçok farklı sanatçıdan bir anda karşımıza çıkan sizi durdurup kendini gösteren çağdaş sanat eserlerini göreceğiz bir gün…

Peki, sizin Karaman için gerçekleştirmeyi çok istediğiniz bir projeniz var mı?

Necati Şenok: Evet yaklaşık 10 yıl önce Yunus Emre’nin uçtuk Elhamdülillah dizeleri üzerine çalıştığım soyut bir çalışmam var. Birçok belediyeye örnek olarak gösterdiğim illa biz istiyoruz dedikleri ve bu işin yeri Karaman’dır diye geri çevirdiğim bir çalışma bu… Umarım Karaman’ın en güzel yerinde görürsünüz bir gün.

Biraz da yaptığınız işlerden, sergilerden bahsetmenizi isteyeceğim ama öncesinde şu soruya cevap vererek başlarsanız sevinirim. Kentsel heykeller, objeler ve anıtlar neden önemlidir?

Necati Şenok: Aslında ben kent meydanlarındaki hani herkesin eleştirdiği o garip heykelleri, sanat galerisi dediğimiz mekânlarda toplumun milyonda birinin katılıp beğenmiş gibi yaptıkları belli bir zümrenin katıldığı organizasyonlara değişmem, şahsi fikrim faydasızdır, hissizdir.
En saçma olduğu düşünülen iş bile insan içine çıktığında sevilir ya da sövülür çünkü halk sanatı anlamada eğitimsizdir içinden geleni samimiyetiyle söyler. Ortaya fikir çıkar enerji çıkar gözler ruh beyin beraberinde gelişir… Sonra biri derki, şu işi kaldıralım buradan yakışmıyor ve sanat gelişir… Türkiye’nin birçok şehrinde heykellerimiz var, istenilen heykel çalışmalarını yapıyoruz, şuan da yaşıyorlar zamanı gelince daha iyi işlere yerlerini bırakabilirler, açığız her şeye…
İlk kişisel sergim Aktekke meydanında bir heykel sergisi, işleri herhangi bir yere hapsetmekte istemedim. Bir de şehrimizin insanları hiç sergiye gitmemiş ki! Çağırsan gelirler miydi acaba… Bende herkesin göreceği ilgilenmese de merak edip geleceği bir yer olarak kent meydanını seçmiştim. O kadar garip bir ifade tarzıyla heykeller yapmıştım ki, böyle tarif ediyorum çünkü insanlar korktular. Kimlikti konumuz...  Dilin önemini kimlik yozlaşmasını ağzı olmayan karakterler şeklinde betimlemiştik. Çünkü ağzı olmayan insanlar sürekli duyarlar, kendini özünü kimliğini ifade edemezler… Başlarda bunu niye yaptın diye eleştirdiler gelip sordular, Allaaaaah diyip içinde semah döneni mi ararsın, heykeli yalayanı mı ararsın, anahtarla hangi malzemeden yapılmış diye bakanı mı ararsın, işte benim istediğim buydu. Bu insanlara borcum da buydu... Çok enteresan yorumlarda aldım, eleştirilerin haddi hesabı yok... Namazdan çıkan amcalar sergiye bunlar put diye geldiler. Onlara ilhamın Allah’ın lütufu olduğundan bahsettim. Elhamdülillah diyerek kucaklayarak gittiler... Valla o günlerde zoomlu bir fotoğraf makinesiyle pustum bir yere insanların heykellere bakışını çektim binlerce fotoğraf var. Karaman için güzel şey yaptığımı düşündüm. Gerçekten duygulandım, kendimi bir kez daha sevdim (gülümsüyor) Sergime üniversiteden hocalarımı davet etmiştim gelemediler tabi… Sonrasında muhabbet ederken dedim en az 30 bin kişi gezdi. Hepsi nasıl olur yahu Necati, Karaman nasıl bir yer dediler... Bakış açısıyla alakalı her şey yani...
Onun dışında üniversite dönemlerinde birçok karma sergiye katıldık. O ortamların tadına da baktık çok eleştirel girişlerim var ama açığım her şeye... Aslında üzerinde durmak istediğim konular açıktır umarım…

Felsefi olarak bir temanız var mı? Sanatınızı icra ederken nelerden beslenirsiniz?

Necati Şenok: Benim işte bu diyeceğim samimiyetine öncelikle kendimin güvendiği bir yüreğim var ve yüreğimi besleyen bin bir yere dağılmış bilgi parçacıkları yaşamla ölüm arasındaki her şeyle alakalı… Tıptan, felsefeye, sosyolojiden, arkeolojiye, inanışlar, insanların yaşamlarına etkileri gibi birçok konuya ilgim var. Aradıkça, sanatçı bakış açısıyla en derinden izliyorum, aklımda oluşan bütün soruların cevaplarını almak için koşturmaca içindeyim. Bana kapısını açan bilimler ve gelen şeyler zihnimde yaptığım binlerce heykel var. Sürekli öğreniyorum, yapıp yapıp bozuyorum. Yaşamımı sanatımdan ayırma şansım yok. Aradığım konuların algılayabildiğim düzeyde bilgilerle harmanlanıp sonuçlarını kendimce sanatsal bir dille dışa vurmak yani kısaca özetlemek gerekirse; zamanı gelince doğum gerçekleşir birçok eser yaşamın içinde yerini alır…

Kültür ve sanat hayatımıza katkılarınız için teşekkür ederiz Necati Şenok. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

Necati Şenok: Selamlar efendim her şeyiyle yaşamı kabul edip öğrenen bütün güzel ruhlara, olacak güzelleşecek bütün ruhlara selamlar…