Konumuz: Deprem PSİKOLOG AYŞE DEMİR "ZOR DA OLSA RUTİNLERİMİZE GERİ DÖNMELİYİZ..."

TAKİP ET

Üzüldük, öfkelendik, çaresiz kaldık, panikledik, umutlandık, korktuk, suçluluk duyduk ve daha birçok duyguyu aynı anda yaşadık. Herkes depremden farklı etkilendi ve etkileniyor. 

HABER-RÖPORTAJ; Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK

Şimdi hep aynı cümleyle yola devam etmeye çalışıyoruz “Hiçbir şey bir eskisi gibi olmayacak”

Peki, ne olacak?

Bu yasla, bu karma karışık duygu halimizle yolumuza nasıl devam edeceğiz? Birbirimize nasıl dayanak olacağız? Bulunduğumuz mevkilerden nasıl fayda sağlamaya çalışacağız? Sosyal olarak da ağır bir deprem yaşadık. Birbirimize doğru destek olabilmek için nelere dikkat etmeliyiz? Bütün bunları yine konusunda uzman bir konuğumuz ile konuştuk.

Röportaj dizimizin bugün ki konuğu Karaman Psikoloji Merkezi psikologlarından Ayşe Demir.

*Gönlümüz her yaraya derman olmak istedi, olamayınca da kendimizi suçlu ve çaresiz hissettiğimiz oldu. Deyim yerinde olacaksa içtiğimiz bir bardak çay bile boğazımıza takılıyor. Bu nasıl geçecek?  Daha bilinçli bir gelecek için neler yapmalıyız? Nelere dikkat etmeliyiz Sayın Demir?

Psikolog Ayşe Demir: Maalesef hepimizi derinden etkileyen çok büyük bir afet yaşadık. Depreme maruz kalan insanlar sevdiklerini, evlerini, işlerini ve güven duygusunu kaybetti, belki günlerce göçük altında kalıp kurtarılmayı bekledirler. Yani travmaya birinci dereceden maruz kaldılar. Fakat bizler gibi olayı doğrudan yaşamamış kişiler de travmaya maruz kalabilir ve biz bunu ikincil travma olarak adlandırırız. İkincil travma ise, olayı doğrudan yaşamayan kişilerin gördükleri ve duydukları aracılığı ile travmatize olması durumudur ve tıpkı birincil travma belirtileri göstermemize sebep olur. Bu belirtiler arasında suçlu ve çaresiz hissetme, öfkeli olma, sıkışmış hissetme, uyku problemleri, rutinlerden kopma, unutkanlık ve odaklanmada zorluk gibi kişiyi zorlayan durumlar yaşanabilmektedir. Şu anlık süreçte bu belirtilerden biri veya bir kaçını yaşamak aslında çok normal ve beklenen bir durumdur. Bu belirtiler zamanla azalacak ve geçecek. Fakat bu süreçte kendimizi psikolojik açıdan koruyabilmemiz için dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. Bunlardan ilki medya kullanımını kısıtlamak. Elbette gün içerisinde haberleri takip edeceğiz ama bunu arka arkaya ve ara vermeden yapmak yerine belirli zaman dilimleri içerisinde yazılı medya yoluyla yapmamız daha iyi olacaktır.  İkinci olarak zor olsa da rutinlere geri dönmek ve küçük molalar vermek gerekmektedir. Ayrıca beslenme ve uyku düzenimizi korumak ve duygularımızı ifade etmek de baş etme becerilerimiz koruyan önemli noktalardır.

Son olarak kendimizi korurken de suçlu hissedebiliyoruz “Depremi yaşayan insanlar ne halde ben nelerle uğraşıyorum” gibi bir düşünce içerisine girebiliyoruz. Fakat uzun vadede hem kendimiz hem de depremden etkilenen kişilerin yararı açısından bunları yapmamız gerekiyor. Üzülerek belirtiyorum ki birkaç ay içerisinde toparlanabileceğimiz bir durum yaşamadık şu an ve sonrasında da yararlı olabilmek adına ilk önce kendimizi korumalıyız.

*En önemli sorulardan birisiyle devam edelim. Yaşadıklarını anlamak elbette hiç kolay değil... Depremden bire bir etkilenenlere nasıl davranmalıyız?

Psikolog Ayşe Demir: Kişi bu travmadan ne kadar etkilenmiş örneğin göçük altında kalmış mı? Yakınlarını kaybetmiş mi? Kaybettiyse ne derecede yakınlardı? Manevi kayıpların yanında maddi kayıpları neler? Bunlar tabii ki kişiyi etkileyen ve travmanın şiddetini azaltan ya da artıran faktörlerdir. Fakat genel bir öneride bulunmak gerekirse öncelikle kişiyi yaşadığı olayı anlatması için zorlamamalı ve üst üste sorular sormamalıyız. Eğer ki kişi bizimle yaşadıklarını paylaşmak isterse acele ettirmeden sözü kesmeden dinlemeliyiz. Dinledikten sonra bir şeyler söylemek teselli etmek isteyebiliyoruz fakat bunu yaparken de duygularını küçümsememeli veya kıyaslamamalıyız. Örneğin “Daha kötü de olabilirdin” , “Artık korkmana gerek yok” ya da “Geride kaldı artık bunlar” yerine “Ben buradayım ve seni dinlemeye hep hazırım” gibi anlayışlı bir noktadan iletişim kurulmalıdır. Kısacası kişinin duygusunu nasıl yaşaması gerektiği, nasıl hissetmesi gerektiği ya da yanlış düşünceler içinde olduğunu söylemek yerine yaşadığı bu zor durumda onun yanında olmanız ve süreçle baş etmesine destek olmanız gerekmektedir.

Bunlara ek olarak deprem bölgesinden gelen kişilerde suçluluk, şok, üzüntü, öfke, seslere irkilme, iştah artması veya azalması, sürekli yorgun hissetme, uyku ve beslenme düzeninin bozulması ve sosyal çevreden uzaklaşma gibi travma tepkiler görülebilir. Bu tepkiler şu anlık süreç için normal ve beklenen bir durumdur fakat uzun süre devam etmesi halinde bir uzmandan yardım alınması gerekir. Travmatize olmuş kişilerle iletişim halinde olan insanların bu tepkileri bilmesi ve takip etmesi yaralı olacaktır.

*İşim gereği sahada çok depremzede ile karşılaştım. Serinkanlı ve faydalı olmaya gayret ettim. Fakat okulların açıldığı ilk sabah çocuğuma kahvaltı hazırlarken öyle bir şey yaşadım ki; Afet bölgesindeki anneler ve çocukları geldi aklıma… Yitip giden anaları ve evlatları düşününce hani film koptu deriz ya, bende de koptu ve koca bir gün öylece pasif kaldım. Çevremde de sıklıkla şunu duyuyorum “elim kolum kalkmıyor, hiçbir şey yapmak içimden gelmiyor” Bu gibi durumlarda bize önerileriniz neler olacak?

Psikolog Ayse Demir: Yaşadığımız bu olayın üzerinden zaman geçse de etkisi kolay kolay geçecek türden değil. Rutin hayatın içinde kendini hatırlatabiliyor ve yoğun bir empati duygusuyla kişilerin suçlu hissetmesine sebep olabiliyor. Normal bir zamanda bile böyle durumlar yaşayabiliyoruz aklımıza gelen kötü bir düşünce bizde duygusal bir dalgalanma oluşturuyor. Bir de böylesi bir durum yaşayınca dibe vurduğumuz zaman kalkmaya duygusal olarak toparlanmaya güç bulamıyoruz kendimizde. Bazen de toparlanmayı hak görmüyoruz, bize iyi gelen bir şeyden dahi kendimizi kötü hissedebiliyoruz. Hissedilen ve davranışa da yansıyan bu duygular çok normal fakat biliyoruz ki bir şey yapmamak, rutinlerden kopmak ya da sosyal çevreden uzaklaşarak kendi kabuğumuza çekilmek hiçbir şeyi değiştirmeyecek hatta daha da kötü hissetmemize sebep olacak. Bu sebeple zorda olsa bu duygusal dalgalanmalardan sonra dipte kalmak yerine bizlere iyi gelecek aktiviteleri yapmaya, duygularımızı güvendiğimiz insanlarla paylaşmaya ve rutinlerimize devam etmeye çalışmalıyız.

*Sosyal olarak hepimiz ağır bir deprem yaşadık. Birbirimizin yanında şefkatle durmaya çok ihtiyacımız var. Fakat bazen birbirimize tahammül edemediğimizi de görüyoruz. Yaralarımızı beraber sararken nelere dikkat etmeliyiz?

Psikolog Ayşe Demir: Aslında bu nokta da her insanın farklı şekilde baş etme berileri olduğunu hatırlamakta fayda vardır. Herkes aynı şekilde sevinmeyeceği gibi aynı şekilde üzülmez. Kimisi duygusunu ağlayarak ifade ederken kimisi daha soğukkanlı kalabilir. Bu demek değildir en çok ağlayan kişi en çok üzülendir. Sadece duygularını ifade etme ve baş etme yöntemi bu şekilde. İşte bizim bu farklılıklara saygı duymaya ihtiyacımız var. Bu düşünceyi kendi içimizde sindirebilirsek aslında anlayış göstermemizde çok kolay olacaktır.

*Gelelim çocuklara… Çocukların kendisini güvende hissetmesi elbette çok önemli! Bunu nasıl sağlayabiliriz? Okulların açılması bu süreci destekler mi?

Psikolog Ayşe Demir: Bu noktada yetişkinlere çok iş düşüyor. Çocuklar belirsizlikten daha çok korkarlar bu yüzden yaşanılan durum hakkında bilgi vermek ve anlamlandırmalarına yardımcı olunmalıdır. Depremin ne olduğu hakkında bilgi vermek, deprem anında neler yapılacağını konuşmak ve duygu ifadelerine izin vermek gerekir. Bunları yaparken çocuğun anlayabileceği şekilde kısa, net ve yalın bir dil kullanmamız gerekir. Oyuncaklar kullanımı ve durumun görselleştirilerek anlatılması da çocuğun durumu anlamlandırmasına yardımcı olur. Bir diğer önemli konu ise çocuğa durumla ilgili yanlış bilgi vermemektir. Örneğin “Bir daha deprem olacak mı?” gibi bir soru sorduğunda “Hayır artık güvendesin” demek yerine “Bilmiyorum ama depremden korunmak için birçok yöntem var onları öğrenmiştik tekrarlayalım ister misin” gibi şefkatli bir noktadan yaklaşmamız gerekebilir. Bunlara ek olarak çocukları sosyal medya ve haberlerden uzak tutmamız gerekmektedir.

Okulların açılması bu süreci destekler çünkü okul çocuğun hem rutinlerine geri dönmesi açısından hem de sosyal destek ağı oluşturmasından dolayı çok önemli bir noktada yer alıyor.

*Gençlerimiz için de durum aynı aslında… Kısa sürede düze çıkmak sanırım kolay olmayacak. Önce pandemi ile uzaktan eğitim, şimdi de deprem! Gençler hem okullarından uzak kaldılar hem de günlük rutinleri bir kez daha değişti. Gençlere bu süreçte neler önerirsiniz? Sağlıklı bir yol haritası ne olmalıdır?

Psikolog Ayşe Demir: Okul özellikle gençler için sosyal destek ağı açısından çok önemli bir yerdir ve maalesef uzaktan eğitim ile beraber bu desteği yeteri kadar alamayabilirler. Bu yüzden gençlere önerim oluşturacakları yeni rutinlerinde sadece derslere odaklanmamalıdır. Belirli günlerde arkadaşları ile bir araya gelmeleri, sevdikleri aktivitelere devam etmeleri veya yürüyüş gibi fiziksel aktivitelere de yer vermeleri gerekmektedir.

*Son olarak birbirimizin mücadele ve iyileşme şekline sürekli sataşan, eleştiren bir ruh halimizde var. Birbirimize saygı duymadan bunu nasıl başaracağız doğrusu merak ediyorum. Sağlıklı yol almak için, psikolojimizi sağlam tutmak için neler söylemek neler önericeksiniz Hocam?

Psikolog Ayşe Demir: Her insanın yaşadığı zorluklarla mücadele etme becerilerinin farklı olduğunu sık sık kendimize hatırlatmalıyız. Herkes acısını bizim yaşadığımız gibi yaşamaz ve yaşamak zorunda değildir. Kendi psikolojimizi sağlam tutmak içinse beslenme ve uyku düzenini korumak, medya sınırlaması getirmek, zorda olsa rutinlere geri dönmek ve küçük molalar vermek gerekmektedir. Bunları yapmak uzun vadede hem kendimize hem de depremden etkilenen kişilere daha yaralı olabilmek adına önemlidir.

*Aklımızda daha pek çok soru kaldı. En kısa zamanda kaldığımız yerden devam edelim Ayşe Hocam. Değerli bilgileriniz için teşekkür ederim.

Psikolog Ayşe Demir: Ben teşekkür ederim Yasemin Hanım. Ne zaman isterseniz sorularınıza cevap vermeye hazırız.