Karaman'da Ramazan Sohbetleri (9)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz Gazeteci, Yazar Sayın Hasan ÖZÜNAL.

Hasan Özünal, Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

*Ramazan ayının geldiğini size hatırlatan şey nedir?

-Öncelikle bu mübarek ay için böylesi anlamlı bir seri düşüneninizden dolayı sizi kutlarım.

Değerli ve verimli bir Ramazan etkinliği olmuş.

Bunu uzun hayatımız nedeni ile birkaç bölüme ayırmak daha uygun olur.

Çocukluğumuzda: Tam bir mahalle kültürü yaşadığımız sokağımızda, günler öncesi yanan tandırlar ve hazırlanan şepitler, mis kokulu mayalı ekmekler…

Evler arasında dağıtılan her çeşitten gıdalar…

Orta yaşlarda: İş hayatından tutun da aile yaşantısına varıncaya kadar yapılan yeni planlamalar.

Kapı kapı dağıtılan imsakiyeler. Camilerdeki vaazlar ve Cuma hutbelerinde Ramazan hakkındaki bilgiler…

Ahir zaman: Maalesef çekirdek aile içinde geçen konuşmalar ve yapılan temizlik çalışmaları. Sosyal hayatta Ramazan önemli bir değişiklik ile karşılanmıyor…

*Ramazan'ın düşünme seyrinde size hissettirdikleri nelerdir?

-Ramazan bedeni bir ibadet olsa da özü düşüncelerimizin bir gözden geçirilme ayı.

İlk aklımıza gelen de nefis terbiyesi ve dayanışma. Günlük hayatlarımızdaki yanlış ve eksiklerin gözden geçirilmesi. Daha güzeli uygulayabilmek için nelerin yapılacağının araştırılması…

Maddi olarak da var olanın gözden geçirilerek, dini gereklilik ve vicdani kanaat olarak çevremizle bunların paylaşılması.

Ama manevi paylaşım belki bu maddi paylaşım ile birleşince ortaya çok güzel bir sonuç çıkıyor. Büyük haz almamızı sağlıyor…

*Çocukluğunuzda unutamadığınız bir Ramazan anınız?

-Cambaz Kadı Parkı ya da Kütüklü Park olarak bugün isimlendirdiğimiz bölgede olan eski kız meslek lisesi binasının taş duvarlarına oturup iftar saatini beklemek.

O yıllarda İsmetpaşa Caddesi bir sokaktan ibaret idi. En yüksek bina da iki katlı kerpiç evlerdi. Kale ağaçlandırma yapmak adına yüksek ağaçlar tarafından kuşatılıp, muhasara altına alınmamış tüm görkemi ile bu bölgeden görülebilecek nitelikte idi.

O duvarda sıra sıra oturup, top patlama saatini beklerdik. Ellerimizde iftarlıklarımız olurdu. Bol barut ile doldurulmuş kurusıkı topun patlama anında, önce alevini, sonra dumanın görürdük. Birkaç saniye gecikme ile de sesi duyulur tüm şehirde yankılanırdı.

O an koro halinde “top patladı haydi iftar” diye naralar atarak evlerimize koşardık. Önce iftarlık sofrasında bir atıştırma yapılır, camiden dönen büyüklerimizin gelmesi ile de yemek sofrasına geçilirdi.

Daha sonra Aktekke Camisi gibi büyük camilerimizde bir makara ile yükseğe çekilen kandil hafızamızda güzel bir izdir. Bu kandiller Ramazan boyunca her akşam iftar saati ile teravih bitimi arası asılı kalırdı. Ayrıca kutsal gecelerde bu işlem tekrar edilir, akşam ezanı ile asılan kandil yatsı namazı sonrası yapılan toplu ibadetten sonra indirilirdi. Kutsal gecelere KANDİL Gecesi denmesi de bundadır.

*Bu güzel ayda ramazan yemeklerine ilgi ve önem de kendiliğinden artıyor tâbi... Aklınıza gelen ilk şey ne olurdu?

-Hurma çok nadir bulunan bir şeydi. O nedenle hazırlanan iftariyelik tabaklarında daha çok kuru incir, kayısı kurusu, iğde, zeytin ile beraber mevsim meyvelerinin dilimlenmiş halleri olurdu.

Diğer yemekleri de iftar ve sahur sofrası olarak ayırırsak: İftar sofralarında mutlaka çorbalar bulunurdu. Hazmı kolay ve kokusu kalıcı olmayan gıdalar seçilerdi ki teravih namazında rahat olunsun. Calla, kuru fasulye gibi yemekler başı çekerdi.

Elbette tahanlı pideyi de saymadan olmaz. Bugün uğruna kuyruklara girilen bu gıda o zaman sıkça evlerde de yapılardı.

Sahur yemekleri ise genellikle mayalı ya da şepit sıkması başta olmak üzere erişte pilavı, kavurma gibi tok tutan gıdalara ağırlık verilirdi.

Belki aile geleneğimizden olsa gerek, hamur işleri, mevsime göre biber, patates, kabak ve patlıcandan oluşan karma kızartmalar da sık sık menüde yer alırdı.

*Bu güzel sohbeti leziz bir iftar yemeği tarifi ile kapatmak isteriz?

Olmazsa olmazınız?

Değerli kardeşim Yasemin Hanım, sanırım bu soruyu beni yakinen tanıdığınız için, biraz da nostalji olsun diye sordunuz.

Elbette SÜTLÜ BİBER…

Yeşil biberler yağda kızartılır.

Üstüne kabukları soyulmuş ve iyice olgunlaşmış domatesler dökülüp bir süre çevrilir.

Ayrı bir kapta süt üstü kaymağı biraz pişmiş süt ile karıştırılıp belirli bir kıvama getirilir.

Bu süt/kaymak karışımı yavaş bir şekilde biber/domates kızartmasının üzerine ilave edilir ve sık sık karıştırılır. Elbette birkaç çimdik tuzu da ilave etmek gerekir.

Tüm karışım beş dakika daha kaynatılıp servis edilir.

Biberler bir-iki santim uzunluğunda kesilmeli, domates mutlaka çok olgun olmalı ki ekşi olup da sütün kesilmesine, topaklaşmasına sebep olmasın.

Bu kadar basit bir tariften çok güzel bir yemeğin çıkması da yapan kişinin marifeti, el becerisi ve macır yemekleri kültürünün bir sonucu olacaktır elbette...

Bu güzel sohbetin sonunda okuyucularımıza İnternetten bulabilecekleri “Karaman Yemekleri” şiirimizi önerelim ve konuya dahil olduğu için de sütlü biber destanını sunalım.

Karaman Yemekleri şiiri için: https://www.antoloji.com/karaman-yemekleri-siiri/?siralama=b

Teşekkür eder size ve okuyucularımıza saygılarımla hayırlı Ramazanlar ve esenlikler dilerim…

SÜTLÜ BİBER DESTANI

Süte biber atılıp da aş olur dense,

Herkes bir anda “aman olmaz” der nedense.

Harika bir lezzeti olur o yemeğin,

Hele, bir de macur somunu ile yense.

**

Macura has bir aştır sütlü biber aşı,

Kırmanın abisi, dızmananın kardaşı.

Kaymağı bol sütten olunca da aladır,

Biber acı ise, akıtır gözden yaşı.

**

Ustası olmayan, sütü kestirir atar,

Bilirler onu bir kısım Çerkes ve Tatar.

Soframızın baş tacı, en has gıdamızdır,

Onunla karnımız doyar, gücümüz artar.

**

Tarifi bizde saklıdır, sır değil elbet,

En yakın macura soruverin, bir zahmet.

Tiryakisi olur vazgeçemezsin ondan,

Soframızda olmazsa, bil kopar kıyamet.

**

Anacığım ustasıdır bu güzel aşın,

Hiç yemediysen, boşuna geçmiş bu yaşın.

Yaz boyunca hiç de eksik olmaz sofradan,

Sera biberi biraz lezzet azaltıyor kışın…

Karaman – Ağustos 2018

Hasan Özünal

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK