Karaman'da Ramazan Sohbetleri (7)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz Zehra Nilgün HARMANİZİ.

Zehra Nilgün Hanım Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

Öncelikle tüm İslam aleminin mübarek ramazan ayını kutluyorum. Eski ramazanları özlememek mümkün mü? Bugün yaşadığımız her şeyde kekremsi bir tat var açıkçası... Bugün yaşadığımız şeyin eski ramazanlarla hiç alakası yokmuş gibi geliyor bana... Bizim çocukluğumuz çok nezaketli ve adabı muaşeret kurallarının yaşandığı bir dönemdi. Bir kere gösterişten uzak ama samimiyetin olduğu iftar sofraları kurulurdu. Zenginler değil, yoksullar otururdu o sofraya...

Birbirine el verenler sessiz sedasız yapardı bunu... Karınca kararınca herkes konu komşusunu gözetirdi. Bilirdik birbirimizin derdini, derman olurduk. Güzel, çok güzel günlerdi. Düşünseniz ya Allah ne verdiyse sahurda bile ya komşumuza gider, ya da komşumuzu sahura çağırırıdık. Komşu hakkı vardı, komşuda pişen birbirimize mutlaka düşerdi. Göz hakkı vardı, burnuna kokmuştur vardı. Bu varlıklı olma durumu hepimizi eşit kılardı.

Ben bir komşumuz vardı Necmi Koloğlu, hiç unutmam, Kadir Gecesi’nde Karaman’da ne kadar fakir fukara, gönül eri saydığımız insan varsa iftar yemeğine çağırırdı. Kimdi bunlar? Elif ve İrebiş abla, Mehmet Emin, Muammer Baran...

Rahmetli ağbim Ahmet Olgun’un pencerede iftar ezanını bekleyişini unutmam. Bir de ben küçükken ilk orucumu tuttuğumda teyzemin kızı beni sırtına bindirip kapı kapı iftarlık topladığımızı hiç unutmam. Çocuklar ramazanda ne güzel sevindirilirdi. Ramazanın gelişine hepimiz sevinirdik.

Benim anneciğim (yorgancı Meliha) yorgan diktiği için çok çeşitli yemek yapma imkanı yoktu ama sağolsun komşularımızla yemeklerimizi birleştirir mutlu bir şekilde yerdik. Neresine bakarsanız ramazan bir olma birlik olma ayıydı. Dayanışma ve paylaşma ayıydı. Şimdi herkes herşeyini çok göz önünde yaşıyor. Sanki herkes yasak savıyor. Geçmişe özlem duyuyoruz, hem de çok...

 Aklıma gelen en güzel yemek adı şuydu “Allah ne verdiyse” Allah herkese şu hayat pahalılığında satın alma gücü ve sağlık afiyet versin. Sağlıkla huzurla bayrama erişmeyi nasip etsin. Size ve okurlarınıza tekrar hayırlı ramazanlar dilerim.”

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK