Karaman'da Ramazan Sohbetleri... (4)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz İstanbul’da yaşayan hemşerimiz Nuran UYAR:

Nuran Hanım Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

*Ramazan Ayının Geldiğini Size Hatırlatan Nedir?

-İnsanların güzel telaşı, cami ışıkları, aç insanlar, paylaşım, huzur, çocukluğumun sahur öğünleri veeee bayramlar.

*Ramazanın Düşünme Seyrinde Size Hissettirkleri Nelerdir?

-Çocukluğumda Karaman’da Ramazanlar çok keyifli olurdu. Sevinç, paylaşım, davul sesleri, top atılması genellikle güzel şeyler.

Şimdilerde yaşadığım İstanbul’da biraz farklı düşünüyorum. Abartılı iftar yemekleri, şatafatlı süslemeler, sahurda bile dışarıda yemek beni çok rahatsız ediyor. Paylaşım genelde yok gibi. İftar yemeklerinde davet edilenlerin ihtiyacı olanlar değil de, insanların kendi çevrelerinden olanlar olması pek olumlu şeyler değil. Bunları değiştirebilmeyi çok isterdim. Özellikle bu yıl deprem dolayısı ile çok mağdur insanımız varken abartılı iftar yemekleri benim için dayanılmaz oluyor. Hiç birine katılmıyorum. O tür iftar yemekleri yapanları da çok ama çok kınıyorum.

*Çocukluğunuzda Bir Ramazan Anınız

-Karaman’da Ramazan anıları deyince nedense aklıma hep güzel şeyler geliyor. Örneğin “tekne orucu”. Hani oruç tutan çocukları büyükleri ödüllendirirdi ya… Onlar mesela. İlk yıllar ben çocukların orucunun gerçekten öyle olduğunu düşünürdüm. Gece sahura kalkacaksın. Tıka basa Allah ne verdiyse yiyeceksin. Sonra okula giderken bir sıkma ve süt. Arada bir şey yok. Okuldan gelince yine yemek var. Saati kesin okul dönüşüne göre ayarlanmıştır. Onu da yedik. Yine arada yeme-içme yok. Sabırsızla beklenen iftar yemeği… Hani orucuz ya! Gözümüz - kulağımız kaleden atılacak top sesinde. Hurraaaa sofraya.

Sonra dedemin teravih namazından sonra getirdiği hediyeler. Mevsimine göre meyve, tatlı veya dondurma. Offf keyifler yerinde.

 Daha sonra ki yıllarda bunun kandırmaya olduğunu anlama başladık. Ama şeytanlığa ve sahte tekne oruçlarına devam. İşimize gelen bu çünkü.

Bunları torunlarıma anlatıyorum masal gibi geliyor onlara. En çok sahura kalkma ve dede hediyeleri kısmı hoşlarına gidiyor.

*Yemeklere İlgi Ve Önemin Artması

Burada yemeklere ilginin artması bana açlıktan yapılan fazla yemeklerden öte biraz geleneklerin de yaşatılması fikrini öne çıkarıyor. Örneğin artık hiç birimiz neredeyse hiç hoşaf pişirmezken Ramazan’da birden hoşaf yapasımız geliyor. “ Akşam yediden sonra yemek yemeyelim “ derken birden bakıyoruz gece yarısı su böreği veya erişte yiyoruz, yanında hoşafla.  Tatlı yemeyi çok azaltmışken bir bakıyoruz iftarda şekerpareler, kadayıflar, helvalar masada. Geleneksel yemekler öne çıkıyor. O kadar güzellikler yaşanıyor ki o iftar sofralarında kaloriymiş, zararlıymış, şekermiş vs kimsenin aklına gelmiyor.

*Leziz Bir İftar Yemeği

Size Urfa’dan öğrendiğim bir yemeğin tarifini vereceğim. Tepsi kebabı. Şekli güzel, servisi kolay, eti de var otu da.

Orta yağlı kıymaya istediğiniz kadar ağız tadınıza uygun karabiber, pul biber, biraz biber salçası ve bolca dövülmüş sarımsak ekleyip köfte gibi yoğurun. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ekmek, galeta unu ve maydanoz yok. Onu bir kenara koyun beklesin. Bu arada patlıcanları üçer santim eninde kesiyoruz. Miktara uygun bir tepsiye bir patlıcan bir köfte olacak şekilde diziyorum. Aralarına her üç patlıcan arasına bir domateste yerleştirebilirsiniz. Orta kısma da 1-2 domates parçası konulabilir. Bu arada yeşil sivri biberi de güneş ışınları gibi koyup süsleyebilirsiniz. Sonra isteğe göre domates salçası suda ezilecek ve her tarafa eşit olarak dökülecek. Üzerine birkaç küp tereyağı koyarsanız iyi olur. Sonra 180 C fırında önce üstünü kapatarak pişirip, açıp biraz da kızartın. Bence beğeneceksiniz.

Bu yemeği lavaş ekmek ile sunuyorum. Lavaş ekmeğe dürüm yapıyorum, tabii dürümün olmazsa olmazı soğan piyazı… Afiyet olsun.

Uyanış’a bana bu olanağı verdiği için teşekkür eder, herkese hoşgörü içinde geçecek hayırlı Ramazanlar dilerim.

Sevgi ve saygılar.

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK