Karaman'da Ramazan Sohbetleri (20)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz SARAY Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Sami ÖZDAĞ.

Sami Özdağ, Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

 

“Evet Yasemin Hanım, Ramazan ayında ruhumuzu doyuracak sohbetlerle, Karaman’daki eski Ramazan geleneklerimize birlikte ışık tutacağız .

Evet İnşaAllah birlikte en azından herkesin bakış zaviyesi ile ve kendine özgü yaşadıklarıyla genel olarak Ramazan’la ilgili yaşanmış gelenekler ve harici kişilerin  özgün yaşanmışlıkları ile Ramazan kültürünün bilinen ve  görülen - görülemeyen, bilinen – bilinemeyen taraflarını biraz daha gün ışığına çıkarmış oluruz.

Bu röportajdan dolayı size ve şahsınızda  Uyanış gazetesi ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Evet sizin de dediğiniz gibi senenin kalbine de Ramazan derler, belki benim değerlendirmemle ‘’ yılın özetide’’ denilebilirmi bilmiyorum.

 Yani senenin kalbi Ramazan. Yılın özeti Ramazan.

 Ramazan denilince benim aklıma önce melekleşme yolunda insan terbiyesi ve bu yolda  ibadet geliyor.

İbadetin temel faydaları var, Ramazan ibadetinin, oruç tutmak.

Oruç tutmak insanın hem zihni dünyasını, hem ruhi dünyasını, hem bedeni dünyasını  ıslaha yönelik, terbiyeye yönelik ve arınmaya yönelik bir ibadet şekli olarak görüyorum.

Ama Ramazanda talimini yapmakta olduğumuz ve tüm yıla yayılması beklenen yaşadığımız süre zarfında dilimizle, elimizle, bütün bedenimizle yapacağımız söz, eylem, söylem, tutum, davranış, artık yıllar içerisinde de rutin hale gelen ve  gelişen yaşımızda, yaşımızın olgunluğuna uygun şekilde bu Ramazan ayını geçirerek,  her yıl biraz daha arınma noktasında gelişme kaydetmeliyiz insanlık olarak.

Ramazan ayının manevi boyutuna baktığınızda, Ramazan ayının başlıca özelliği Kur’anın indiği ay olması.

Kur’an ki bizim bireysel toplumsal ve sosyal hayatımızda, beşeri münasebetlerimizde, huzurlu ve utlu yaşamamız için  hakikaten ciddi bir rehber, hem Allah’u Teala’nın emir buyurduğu görevleri yerine getirmenin yanında onun verdiği güzellikler, onun verdiği Peygamberimizin hadisleri  sayesinde İnsan’ı Kamil olma noktasında ciddi aşamalar kaydediyoruz.

Bu açıdan da hem bedeni sağlık olarak ve ruhsal, zihinsel arınmanın yanında hem biyolojik, vücudumuzun biyolojik olarak da rahatlamasını, hücrelerimizi aç kalmakla  rahatlamasını da sağlamış olmaktayız. Bu açıdan da çok değerli.

Manevi açıdan İnsan’ı Kamil olmanın, yücelmenin, yükselmenin en güzel bu ibadet şekliyle olabileceğini düşünmekteyim.

Bu sebeple hem dünyalık, hem ahiretlik bir ibadet olması, mükafatlarının hem dünyada, hem de ahirette verileceğinin biliniyor olması hasebiyle, tabi ki o onbir ayın bedensel, ruhsal ve zihinsel yorgunluklarını atma ve bu üçlüyü arındırma noktasında iyi bir fırsat ayı olarak görüyorum.

İşte nerde ise sonunu bulduk Ramazan ayının, neredeyse uğurlayacağımız az bir zaman kaldı.

İnşaAllah tekrarına gelecek yıllarda da tekrar, tekrar sağlık, sıhhat, huzur, mutluluk içerisinde kavuşuruz.

Evet önceki cümlelerimde de belirttiğim gibi Ramazan ibadeti, davranış kalıpları ve sohbetleri ile hem bizi iyileştirsin, hem ruhumuza iyi gelsin.

Tabi ki bizim genel kültürümüzde Ramazan orucunu tutma zamanlamalarıyla alakalı çok güzel muhabbetlerin olduğu, iftar sonrası, teravi sonrası insanların biraraya gelerek, sosyal olarak kaynaşmaları ve birbirlerine fikir teatisi etmeleri, artı Ramazan olması münasebetiyle oruç süresinde geçen zamanda arzu edip de, canı isteyip de  erişemediği, Allah’ın verdiği nimetlere o saatte erişip, içindeki istekleri giderme zamanı geldiğindeki teslim oluş ve şükür hali çok kıymetli.

Aynı zamanda insanlarla biraraya gelme ve huzur içerisinde birbirleriyle hem sohbet etme, hem şakalaşma, hem de çay, kahve içme zamanı olarak görebiliriz.

Tabi ki bu da şöyle tarif edecek olursak; bir terapi, bir ruhsal, zihinsel terapi olarak da görebiliriz, insanların rahatlamasına vesile olduğunu zaten Ramazan döneminde yaşadığımız durumlarla izlemekteyiz, görmekteyiz çok ciddi anlamda, insana rahatlık verdiğini zaten, rehavet verdiğini, daha sakin olduğunu, artık hiç kimseye zararı gelmeyecek, hiç kimseyi incitmeyecek, incitmeye kalksa bile mecali kalmamış, hem ruhi doygunluk, hem bedeni açlık sebebiyle bu ikilinin kombinasyonundan doğan bir rehavet, insanlara karşı nasıl davranılması gerektiğini bilen merhametli, her anını ibadet şuuruyla geçiren bir süreç yaşıyorsunuz.

Ramazan’da, bu yönüyle sizin de belirttiğiniz gibi ruhumuza gıda, bedenimize de terbiye olması hasebiyle güzel bir ibadet.

Ramazan ayının geldiğini bize hatırlatan şey ney derseniz; biz dedemden babama, babamdan bize, bizden çocuklarımıza genelde dedem ziraatçı Babam rahmetli Durhasanın Kamil  bir esnaf ve bizler  sanayici boyutları yaşadığımız için, esnaflık dönemimizde insanların Ramazan arifesi bir gün öncesi ve arefe günü  Ramazan’lık alışverişler yaptıklarını, bayramın habercisi nasıl şeker, lokum ise, Ramazan’ın habercisi de peynir, zeytin, pastırma, hurma, kayısı, erik kurusu, çekideksiz üzüm, cevizli bandırma v.b. ürünler  tezgahlarda bu ürünlerin ön plana çıktığı, tüketicilerin de Ramazan’a girme hasebiyle evlerine bu ürünlerden tedarik ettiklerini yaşayıp gördük ve bu gelenek hala devam etmekte.

İş yaşamımız içerisinde bunları gördük, yaşayarak geldik. Tabi ki yine Ramazan’ın geldiğini simgeleyen belirtilerden bir tanesi de dükkanların biraz daha sabahleyin geç açıldığı, sokakların daha sakin olduğu, sokaklarda açıkta yiyecek, içecek yenilip içilmediği, ancak zarureti olanların dahi oruç tutmadığını belli etmemeye çalıştığı ve Ramazan iftarını birlikte karşıladıklarını ve devam ettirdiklerini gördük.

İftar saatinde sokaklar bomboş ve sonrasında da camiye teravih hazırlığı ve arkadaş gruplarını topluca teraviye gidişi sonrasında kırahathanelerde çay sohbetleri ile sahura kadar devam ederdi.

Bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim;

Rahmetli manifaturacı Nüzhet Eren abi bir gün bizim belediye sarayı altındaki şekerci dükkanımıza iftarlık şeker, çilolata almaya geldi, elindeki çakmağı sürekli manyota ediyordu, merak edip sordum abi hayırdır çağmağı neden manyotalıyorsunuz dedim.

Rahmetli Nüzhet Abi nükdedan tavrı ile Samim iftar açtığımızda tutukluk yapar sonra sigaramı yakamam şimdi ona ayar veriyorum demişti ve katıla katıla gülmüştüm.

Allah cc Rahmet eylesin.

Çocukluğumuzda unutamadığımız anılara gelince; tabi çocukken anneler sahura çocuklarını hem kıyamadıkları için, hem de, çocukken tabi ki oruç tutma yaşına gelmeden ki dönemde sahura kaldırmak istemezlerdi.

Tabi ki bir tatlı telaş, sahura hazırlık süreci, ister istemez çocuktuk, gözümüz ışıklarla ve telaşe sesleri ile açılırdı, uykumuz açılırdı ama yorganın altından bakardık, yorganın altından çağırsalar da annemle babam bizde gelsek sofrada sahurumuzu yapsak diye, hakikaten rahmetli babacığım eve hem sahur için, hem iftar için çok güzel yiyecekler getirirdi, gıdacı olmamızın belki bu anlamda biraz daha önemi var bizde.

Babam bizi izlerdi, bakardı biz uyanmışız, uyanana hadi gel, hadi abini de kaldır, hadi kardeşini de kaldır, o uzaktan yorgan altından gözlediğimiz sofraya bizde otururduk.

Yani genelde çocukluğumuzda artık oruç tutma yaşına başladığımızda, pencerenin önünde Hisar mahallesinde oturduğumuz için kaleden  top atılmasını beklerdik.

Hisar Mahallesinde oturduğumuz süreçte Kale tepesinden bir top atılır, Ramazan orucunun açılması komutunu oradan alırdık ve ezanlar başlardı.

Dolayısıyla en mutlu olduğumuz, en sevindiğimiz o güzel iftar sofralarında doya doya yediğimiz yiyecekler ve o mutlu  günler tabi ki bizim için çok önemli hatıralar.

Ramazan’la alakalı tabi ki Peygamber Efendimizin sözü gayet güzel; “iki günü eşit olan ziyandadır”  daha başlarda da belirttiğim gibi Ramazan bize hem bir şeyler öğrettirmeli, hem de uygulattırmalı, bizi eğitmeli nihayetinde insanın hedefi ahirete İnsan’ı Kamil olarak olgunlaşmış şekilde dönebilmesidir.

Geldiğimiz ana yurdumuz ahiret, gideceğimiz yer yine ahiret, dolayısıyla bu yolculuğu tamamlayıp gittiğimizde Kamil İnsan, kemale ermiş, olgunlaşmış, Allah’ın emir ve buyrukları, geleneklerimiz, göreneklerimiz doğrultusunda topluma faydalı, insanlığa faydalı işler, icraatlar yapmış olarak gitmenin huzuru ve rahatlığı içinde olmamız lazım.

Şimdi hayatımızda görüyoruz ki insanı olgunlaştıran, sözel ve davranışsal  sivri taraflarını törpüleyen, duygu dünyasını genişleten, manevi alemini benimsettiren çok önemli bir ay Ramazan ayı.

Ama bu Ramazan ayıyla yeter mi? Bence yetmez, insanın her saati, her anı, her günü, her haftası, ayı, yılı insana Kamil olma noktasında birer kitap sayfası gibi üstüne koyarak ve okuyarak gidilen bir süreç olmalı.

Doğrusu biz yaşamımızda, çocukluktan sonraki gençlik dönemimiz dahil hem iş hayatımızda, hem bireysel, hem toplumsal ve iş hayatımız dahil  manevi hayatımızda, hem sosyal hayatımıza, hem kültürel hayatımızda hep üstüne koyarak gitmeyi hedefledik. O kitap sayfalarını  çevirir gibi her güzel öğrendiğimiz şeyler bize bir olgunluk, bir güzellik kattı.

Biz Babamız başta aile büyüklerimiz Annemiz den öğrendiklerimizle bunun farkında olarak yaşadık.

Umarım bütün toplumda, ülkemizde, insanlıkta bu böyle yaşanarak gidilir ve ahirete, öbür dünyaya insan ve irfan olarak süzülmüş, arınmış, her şeyden kendini arındırmış İnsan’ı Kamil olarak gidebiliriz diye ve gidilmeli diye düşünüyorum.

Evet genelde bizim çocukluğumuzda hem sahur yemekleri Karamanımızda ne tür yemekler yerdik.

Diğer  sorunuza gelince, hangi yemeklerimiz daha çok gündeme girerdi diye soracak olursanız; bir kere hoşaf illaki, kaysı ve üzüm hoşafı, illaki sofralara sahurda gece bulunurdu, artık herkesin maddi durumuna göre makarna pilavı, çorba, kahvaltılık peynir, zeytin, ama makarna pilavı hoşafla çok iyi gider ve tok tutardı.

Sahurda tahinli pide ve kıyma veya peynir  sıkması, peynir, zeytin, yumurta gibi şeyler, içecek olarak hoşaf, çay tercih edilir idi.

Biz ramazan günlerimizde hala bu şekilde sahur yapmaktayız.

Netice itibarı ile insanlar  yaz aylarında Ramazan’a hem gün süresi uzadığı için ve sıcak olduğu için daha çok su önemsenirdi.   Sofrada iftarı açmak için illaki ya tuz, ya zeytin, ya hurma v.b. pastırma gibi sofrada illa iftar açma ön yiyecekleri mutlaka bulunurdu.

İsraf edilmemeye dikkat edilirdi, ama günümüzde baktığımız zaman maalesef israfın ileri safhada olduğunu hep beraber izlemekteyiz.

İftar sofrasına gelince tabi ki bunu hem esnaflık dönemimizde, hem de kendimiz yaşadığımız Ramazan aylarında kendimizin duygularıyla o açlık ve susuzluk nedeniyle bol kepçe alışveriş yapardık, belki lüzum etmeyen, aklımıza gelmeyen şeyleri bile alıp yemek isterdik.

İftar sofraları zengin olurdu, iftar sofralarında çorba olmazsa  olmaz, yani değişik et yemekleri, patlıcan kebabı, düğürcük çorbası, tencere yemekleri ve değişik soğuk aperatif atıştırmalıklar ve sonunda da çok güzel bir tatlı ya kadayıf, ya sütlaç, pilav zaten olmazsa olmaz bulgur pilavı, nadiren pirinç pilavı yenir. İftarda genelde eş, dost, komşu davet etmek adettir, pişirilmiş yemekten fazla pişirilmişse komşulara ikram etmek adettir, tatlı olarak zaman zaman kıymalı kaysı hem tatlı, hem yemek yerine yenirdi, artı kemikli etten erik yahni yemeği, zaman zaman hem tatlı, hem de yemek yerine yenirdi.

Neticede Ramazan sofraları hakikaten o hem vücut, hem göz doygunluğu sağlamak için, hem direncini artırmak için Ramazan aylarında ayrı  bir güzellikte şevkle, iştiyakle yenir, ondan sonra namazlar kılınır, teraviler kılınır ve o sohbet ortamlarına, eş, dost, arkadaş  gruplarıyla bir araya gelinirdi.

Benim Ramazan’larla ilgili söyleyebileceklerim bu kadar. Genel, aslında toplumun genel kültürü bu şekilde husule geliyor, biz de onların dışında çok özel, çok değişik, farklı bir Ramazan karşılama yaşamazdık, bu süreci yaşama ve sonlandırma dönemlerini aynı halkla beraber, halk gibi yaşardık.

Benim bunların dışında çok özel bahsedebileceğim farklı bir şey yok.

Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Nice nice Ramazan’lara ve Ramazan bayramlarına sağlık huzur ve saadet içerisinde kavuşmamızı diliyorum.

Hem Uyanış Ailesine, hem de Karaman halkımıza sevgi ve saygılarımla hayırlı bereketli Bayramlar diliyorum.

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK