Karaman'da Ramazan Sohbetleri (16)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz, Ahmet Mısırlıoğlu

Mısırlıoğlu Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

“Ramazan Ayı’nın dini vecibeleri vardır elbette. Fakat yazımızın ağırlığı lafı dönüp dolaştırıp yemeğe ve hazırlığına getirmek üzerinedir.

Her Ramazan Ayı’nın birbirine benzeyen, hatta aynılaşan çerçevede icra edilmesi biz insanlara hiç de sıkıcı gelmez. Hikmettendir elbet. Şekere alışan çocuğun onu her gün istemesi gibi yani, iftar sofralarının zenginliği ramazan arifesinden çok önce gözümüzde tüter. Hele ki tatlılar, börekler, hoşaflar sahurda yenen bol tahinli, cevizli tahinli ekmekler yok mu. Hele yemek için yemek için yaşayanlardan isek, aklımızdan hiç çıkmaz, hadi gel artık ramazan demeye başlarız. İmkanlarımız dahilinde o marketten bu markete atarız kendimizi, diğer aylarla kıyas etmez bir alışveriş heyecanı içinde buluruz kendimizi.

Ramazanda şehir öğleye kadar yavaş şehir olur. Fakat öğleden sonraki saatlerde tatlı bir telaşla zirveye ulaşır. İşten güçten çıkar, fırınlara koşar, ramazan pidesi, tatlıcılardan tatlı paketleri ile evin yolunu tutar, iftarı bekleriz. Annelerimiz mutfakta seve isteye eş ve çocuklarına öğleye kadar konuşulan menüyü yetiştirme çabasındadır. Telaş ayıdır Ramazan. Akşam namazı, teravih namazı, iftar davetleri anlaşılması zor bir enerji ile güle oynaya yapılır.

Toplumun yazılı olmayan kuralları vardır ki; ahlak, görgü, dini ve örf, adet, gelenek görenek olup, en az yazılı (ülke) kuralları kadar geçerli ve önemlidir.

İnsan sosyo-kültürel ihtiyaçları sınırsız varlıktır. Her ikisi de olmazsa olmaz ihtiyaçtır. Biz insanlar milli ve dini günlerde, bayramlarla besleniriz. Bunlarla ayakta durur bir araya geliriz.

Ramazan insana ülkesini aklına düşürür mesut mu diye, çünkü ülkelerin de dertlisi olur, içinde yaşayanlar mutlu mesut nbahtiyar mı, aç açıkta olan var mı diye deli sorular aklımıza gelir. Dünyanın ne kadar adaletsiz olduğunu bir kere daha anlarız. Akif’in dediği gibi: Ya imkanım olsaydı (vermek için), ya da vicdanım olmasaydı (üzülmek için) dedirtir. Ramazan ayı veren eller için bir fırsattır. Vermekle, Mevla’nın kendilerine daha çok vereceğini bilir, kendilerini tutamazlar.

Unutmadığım Ramazanlar, çocukluğumun mahallesindeki ramazanlardır. Taş merdivenli taş evimizin sofasında kurulan iki ayrı dev sini etrafında ailem, amcalarım, dede ve babaannelerimizle bir arada olduğumuz bayram yemekleridir.

Baloğlu Mescidi’nin imamı dedem bastonuyla babam ve amcalarımla bayram namazından çıkmış, iki kanatlı ahşap kapımızda göründüler, işte, daha ne olsun. Son yıllarda iyiden kederleniyorum artık; keşke mahallemizden hiç çıkmasaydık, üç kuşak bir arada olsaydık, büyüklerimizden feyz alarak sonsuza kadar yaşayıp gitseydik diye. Sağlık sıhhat afiyette ölen yok, hasta olan yok, hepimiz sağ salim hayatta diye. Bir mutlu mesut bahtiyar da biz olsaydık diye.

Ramazan Ayı’nda annelerimiz yoktan harikalar yaratırlardı. Ortada görülen pek bişey olmasa da iftar sofrası bereketten dolar taşar, bu bolluğa biz çocuklar şaşar kalır, büyüklerimizin başlamasını sabırsızlıkla gözlerinin içine bakarak beklerdik.

Artık oruç bitmiş, teravihler bitmiş, bayram sofrasını hak etmiştik. Büyükleri bilmeyiz ma biz çocukların gözdesi; pirinçten yapılan bol tereyağlı zerde, undan yapılan un helvası ve süt, pirinç unu ile yapılan palize idi.

Ramazan Ayı hikmetli aydır, bolluk bereket ayıdır. İftar, sahur ve bayram sofrasında kısıtlama, sınır, perhiz, diyet yoktur. Çünkü yenildikçe eksilmeyip artan nimet vardır.

Herkesin Ramazan Ayı’nı ve Ramazan Bayramı’nı kutlarım. Daha nicelerine sağlık ve huzurla ulaşmamızı dilerim.

Aynı zamanda iyi bir aşçı kıymetli eşlim İmran Mısırlıoğlu’ndan Fırında Patatesli Köfte tarifi;

Malzemeler: 500 gr. Kıyma, 1 Adet Kuru Soğan, 1 Yumurta, 1,5 Su bardağı ekmek içi, Karbiber, pul biber, tuz, maydonoz.

Bu malzemeler bir tepside yoğrulur. Parmak şeklinde yuvarlanır. 5 Adet patates Elma dilimi patatesler yağda hafifçe kızartılıp tepsiye dizilir aralarına parmak köfteler koyulur. Üzerine yeşil sivri biber ve dilimlenmiş domateslerle süslenir, Tereyağı veya ziytinyağı gezdirilir. İnceltilmiş domates salçası tüm malzemenin üzerine eşit şekilde akıtılır, fırına atılır. Yanına şehriyeli pirinç pilavı yakışır.

Afiyet olsun. İftarınız mutlu huzurlu olsun.

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK