Karaman'da Ramazan Sohbetleri (13)

TAKİP ET

 'Ruhu doyanın karnı zaten doyar' der büyüklerimiz… On bir ayın sultanı Ramazan ayı birazda iç dünyamızda hasbıhal ayıdır. Bu ramazan ayında birbirinden değerli konuklarımızla ruhumuzu doyuracak sohbetler ile Karaman'da eski ramazan geleneklerine birlikte ışık tutacağız.

Varlık âleminde her şeyin bir kalbi vardır. Senenin kalbi de ramazandır. Ramazan hatıraları yüzümüzde hep tatlı bir tebessüm... Ramazan ayı bir dingin mevsim, en çok da kalbin orucu! Birlikte iyileşmenin yollarından biri...

İstedik ki ramazan sohbetleri; hem bizleri iyileştirsin, hem de ruhumuza iyi gelsin.

Karaman’da Ramazan gelenek ve göreneklerimizi birlikte kayıt altına alacağımız konuklarımız bakalım ne Ramazan hikâyeleri anlatacak?

Ramazanın gelişini bize ne hatırlatır? Çocukluğumuzun ramazanları nasıldı? Konuklarımızla birlikte Karaman’daki Ramazan hatıralarımıza birlikte ışık tutmaya devam ediyoruz.

Bugün ki konuğumuz, Emekli Albay, Öğretim Üyesi aynı zamanda Gazetemiz yazarı Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN

Cemalettin Taşkıran Ramazan ile ilgili düşüncelerini ‘Uyanış Ramazan sohbetlerine’ anlattı.

*Ramazan ayının geldiğini size hatırlatan şey nedir?

-Açıkçası, yaşadığımız yerlerde dışarıya bakarak Ramazan’ın geldiğini anlamak pek mümkün olmuyor. Ticari maksatlarla Ramazan ayının geldiğini bildiren bir takım ışıklı tabelalar, çeşitli yazılar, Camilerdeki mahyalar, mağazalarda Ramazan münasebetiyle daha çok satılacağını düşündükleri malzemelerin bir araya yığılıp Ramazan paketlerinin hazırlanması...bize Ramazan’ın yaklaştığını bildiriyor elbette.  Ama bunun mağazaların dışında, sokaklara, yaşadığımız yerlere pek yansıdığını söyleyemeyiz.

Çocukluğumuzda evin içindeki Ramazan hazırlıklarından, komşuların birbirilerine yardım ederek, “erişte kesmek” gibi imece işleri yapmalarından ve sokakta insanların ağırlıklı olarak Ramazan sohbetleri Ramazan konuşmaları yapmalarından Ramazan ayının geldiğini ananlayabiliyorduk.

Ama şimdi maalesef bunu, insanların davranışlarından anlamak oldukça zor. Bu da hızlı yaşadığımız dünyada dünya işlerinin biraz daha ön plana çıkmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

*Ramazan'ın düşünme seyrinde size hissettirdikleri nelerdir?

-Açıkçası bende Ramazan deyince duygu olarak İlk uyanan şey ‘iç huzuru” oluyor. Gerçekten de Ramazan’da Manevi dünyayı sahurlarla, iftarlarla,  kılınan teravih namazlarıyla, vakit namazlarıyla dolu dolu yaşamaktan ve dünya ile ahiret arasında bir denge kurmaktan doğduğunu düşündüğüm bir “iç huzuru”  yaşıyoruz.

Bir başka Duygu da yardımlaşma duygusudur gerçekten Ramazan’da yardımlaşma, yardım etme, başkalarını düşünme, başkalarının sıkıntılarını giderecek faaliyetlerde bulunma insanın hem iç dünyasında hem de toplum içerisinde kendisini daha mutlu hissetmesine ve bulunduğu toplumla daha fazla kaynaşmasına vesile oluyor.

Bence bunların en yoğun yaşandığı ay da Ramazan ayı oluyor. Hele bu yıl Bir de deprem ve sel felaketi yaşanınca yardımlaşma duygusunun bütün milletimizde en üst seviyeye çıktığını hepimiz rahatlıkla görebiliyoruz. Bu duyguyu kaybetmemek kaybettirmemek lazım.

Belki şunu da söylemek yerinde olacaktır: kanaatimce bir de Ramazanlarda genelde bir muhasebe yapılır. İnsanlar kendilerini dünya nimetlerine,  bu dünyanın hırslarına fazla kaptırmaktan dolayı büyük bir koşuşturmacanın ve büyük bir yarışın içerisinde oluyorlar normal zamanlarda. Ama Ramazan’la birlikte insan bir muhasebe yapıyor.

 Dünya zevklerine, nimetlerine kendisini ne kadar çok kaptırdığını, ihtiyacından çok fazla istediğini, bunun için de bir hırsla hemen hemen herkesle, hatta kendisiyle de yarıştığını fark ediyor. Ramazan ayında genelde insanlarımız bu muhasebeyi yapıyorlar.  Sonunda da inancı tarafından kabul görmeyen bazı özelliklerinden sıyrılabiliyorlar, arınabiliyorlar.

*Çocukluğunuzda unutamadığınız bir ramazan anınız?

-Çocukluğumda ilk aklıma gelen Ramazan davulcusu’dur. Eskiden ramazan davulcuları arabaların üzerinde çalarak geçmezlerdi sokaklardan. Davulcular ya tek başına ya da yanlarında bir ya da iki arkadaşıyla paylaştıkları sokakları gezerlerdi. Gezmekle de kalmazlar hemen hemen her haneye gelirler, ışıkları yanıncaya kadar davul çalmaya devam ederler, ışıkları yanınca yan haneye geçerlerdi. Işıklar yanmadığında ise kapılarına vurarak uyanmalarını sağlamaya çalışırlardı.

Biz de, çocuklar olarak, bize “hoş gelen” davulun sesini dinlemek, ama daha çok da davulu çalan davulcuyu görmek için pencerelere üşüşürdük. Davulcu Çocukları görünce daha bir coşar daha hızlı bir şekilde davuluna vurmaya başlar ve çok keyif alırsa, bazen maniler de söylerdi. Çocukluğumda Kırmahalle’de çok çeşitli kimseler davul çaldı. Ama bunlardan birini hiç unutmuyorum. O  da Davulcu Fevzi hocaydı. Yaşlıydı. Onun davul çaldığı dönemde farklı bir ses duyardık hep. O sesi duyduk mu hemen pencereye koşardık ve davulcuyu görmek isterdik . Gördük ki Fevzi hoca davul almamış ya da alamamış.Davul yerine,  eski yağ tenekeleri vardı, büyük yağ teneke kutuları, bu yağ teneke kutularının birinin içini boşaltmış, ip geçirmiş kenarlarından, onu boynuna asmış teneke kutuyu çalarak milleti uyandırıyordu. Bu birkaç Ramazan'da böylece devam etti. Bu unutmadığım olaylardan bİridir.

Bir de özellikle iftar vakitlerini yetiştirmek üzere fırınların önünde etli ekmek, sarığı burma, saç böreği, ıspanaklı börek, pastırmalı börek... yaptırmak için sıra beklediğimizi çok iyi hatırlıyorum.

Tabi, biz cocukları oruç ibadetine alıştırmak için özenle hazırlanan iftariyelikleri de unutmak mümkün değil.

Karaman’da iftar vaktini belirtmek için Karaman kalesinden top atılırdı. Bir keresinde topun atılışını görmek için iftar vakti birkaç arkadaş kaleye gigittik. Kalenin eski hastaneye bakan tarafındaki surda bir top vardı. Topu atan şahıs topun namlusuna çaput dediğimiz bezleri doldurur, sonra barutu yerleştirir ve onu ateşlerdi. Top gürültüyle patlardı. Çaputlar aşağılara dağılırdı. “Top patladı – patlamadı”olayının nereden geldiğini de böylece görmüş olduk.

Çocukluğumda bir de “oruç kıran” kahvehanelerini unutamıyorum.  Çeşitli sebeplerle oruç tutamayan insanların, oruç tutanlara saygısızlık olmasın diye dışarıda ve herkesin gözünün önünde bir şeyler yiyip - içmedikleri için bir araya gelip sohbet etmek sigara, çay içmek üzere şehirde açık olan birkaç tane oruç kıran kahvesi olurdu.  Diğer kahveler kapanırdı. Açık olanların da camlarına siyahperde çekilir içeride kimin olduğu görülmezdi. Bu da Karaman'daki çocukluğumdaki Ramazanlarda  unutmayacağım anılarımdan biridir.

*Bu güzel ayda Ramazan yemekle tanesidir ve önem de kendiliğinden artıyor tâbi... Aklınıza gelen ilk şey ne olurdu?

-İlk aklıma gelen şey, akşam iftarlarda hurma ve zeytinle orucu açma, sonra çorbayla devam etme, arkasından fırında yaptırılmış börek, etli ekmek, veya herhangi bir şey varsa onlarla ya da sarma, dolmayla devam etme ve bayramlarda olur genelde ama, Ramazan içerisinde de biz yapardık  zerde, pilav,  palise (paluse). Zerde yaparsak palize yapmazdık, palize yaparsak zerde yapmazdık. Hatta arefe günü, bayramdan bir gün önce, davulcular hanelerin önünde daha uzun kalırlar ve “zerde – pilav, zerde – pilav” diye bağırır ve davulla ritim tutarlardı. Bayram yemeği hazırlığı için uyanın, yemek hazırlığı yapın” manasına.

*Sohbeti leziz bir iftar yemeği tarifi ile kapatmak isteriz?

 -İftar yemeklerini çok severim ama onların yapımı konusunda maalesef hiç becerikli değilimdir.Onun için size bir tarif veremeyeceğim.

6-Olmazsa olmazınız?

Patatesli sarık vurma, pastırmalı börek,  çok ince açılmış etli ekmek, Sahurda tahinli pide, tatlı olarak da palize veya pekmezli un helvası...

*Çok teşekkür ederiz

-Ben teşekkür eder, bütün hemşehrilerimin Ramazan ayını kutlarım.

HABER/Röportaj: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK