"GELECEK GEÇMİŞİN MİRASIDIR"

TAKİP ET

Osman Nuri Koçak son yıllarda yazdığı öykü kitapları ile kültür tarihimize önemli kayıtlar düşüyor. Gazeteci yazar Osman Nuri Koçak ile bir sonbahar ikindisi buluşup son kitabı ODA'yı ve memleketi konuştuk.

RÖPORTAJ: Yasemin KÜÇÜKCİCİBIYIK
FOTOĞRAFLAR: Murat ÖZÜNAL


GELECEK GEÇMİŞİN MİRASIDIR

Buluşma saatimize her zaman olduğu gibi dakik ve gülümseyerek geldi. Son zamanlarda gülümseyen yüzler görmeye hasretimizden, ilk soru da kendiliğinden gelmiş oldu?
        - Toplum neden bu kadar mutsuz?
       Osman Nuri Koçak: Son zamanlarda üstümüzde dönüp duran kara bulutlar, toplumu ciddi olarak mutsuz etmektedir. Dünyanın mutsuz toplumları sıralamasında ilk beş içerisindeyiz. Mutsuzluğumuzun kaynağı gelecek endişemizdir. Kendisine ve ailesine yeterince faydalı ve sağlıklı bir düzen kuramadığını gören herkes mutsuz olur. Ülkemizde en yaygın sorun da bu.
Gelecek geçmişin mirasıdır. Dün ve bugün toplum olarak ne kadar güzel şeyler biriktirmişseniz, yarının mutluluğunun temellerini de o kadar sağlam atmış olursunuz. Bu güzel şeyler hem maddi hem de manevi servetlerimizdir. 
     - Son yıllarda öykü kitapları yazmaya başladınız. Neden öykü yazmaya karar verdiniz?
    Osman Nuri Koçak: Arkamda bıraktığım uzun yılları dikkatle gözden geçirmeye başladığım zamanlarda gördüm ki içinde yaşadığım toplum manevi alanda göz kamaştıran bir kalıt silsilesi oluşturmuş. Tarihinin ve coğrafyasının ona yüklediği ağır yükleri asırlar boyu taşımış, bunu yaparken de çok çeşitli insanlarla bir arada olmuş ve çeşitlilik içinde birlikte yaşayabilmek için de insanı, insanlığı yüceltme sanatlarını güçlü bir şekilde kullanmış ve geliştirmiş.
     İlk kitabım olan Zamanın Nefesi’ ni kuru bir anlatı olmaktan çıkarıp kısa öyküler ve yorumlarla bezemeye çalıştım. Bunları yaparken de yıllardır okuduğum, yazdığım, teneffüs ettiği Anadolu’muzun biriktirdiği müthiş söz sanatlarını kullanmaya çabaladım. Okuyan birçok kişi beni arayarak, bu öykülerden çok miktarda film senaryoları üretilir, uzun öyküler yazılabilir dediler. Alıcı gözle bir daha dönüp baktım. Gördüm ki, oralarda toplumsal öyküler yazmak için gerekli alt yapı az çok var.
..............
      Her okuduğumuz hikâyede eski bir tanıdığa rastlar gibiyiz... Dönüp arkanıza bir daha bakma hissini veriyor. Okuruna bu yakınlığı sağlayan Osman Nuri Koçak “onları çok ürkütmeden klavyemin başında onlarla sohbet edebiliyorum.” diyor.
    Osman Nuri Koçak: Memleket Öyküleri veya toplumsal öyküler dediğimiz bu öyküleri iki alanda grupladım. Birincisi yaşanmış öykülerin toplumsal boyutlarını yazmalıydım. İkincisi de uzun yıllar veya asırlar sonucunda kültür hazinemizin parçaları haline gelmiş bazı ögelerin öyküleştirilerek tatlı bir sunumla daha albenili hale getirmeliydim. Hasarlı Hayatlar birinci grupta değerlendireceğimiz bir eser oldu. Oda ise ikinci grupta. Tamamlanınca gerçekten memleket öyküleri halini aldı. Elbette her yeni eser bir öncekine göre daha bir ikmal edilmiş gibi. Ben de yazarken çok şey öğreniyorum. Şimdi olduğu gibi, gece beynimde uçuşan ve beni uyutmayan sesleri şimdi daha bir ağırbaşlılıkla dinliyor ve onları çok ürkütmeden klavyemin başında onlarla sohbet edebiliyorum. Zaman benim de öğretmenim. Oda, böyle bir süreçte vücut buldu.
      - Son kitabınız Oda’da memleket ve doğa hikâyelerine yer verdiniz. Bu kitap insanlara ne anlatıyor?
    Osman Nuri Koçak: ODA bir Karaman kitabıdır. Her satırı, her sözcüğü Karaman’dır. Karaman’ın ve Türkmen’in yarattığı değerlerin bir güzellemesidir. Acıgöl, Yunnak kültürü, Türk’ün bitkisi üzerlik, aşkar kültürü, İsmet Emmi’ de simgeleşen sufi kültürü, hanedanlık ve odacılık kültürü, sazlık alanlarda oluşmuş su ve çevre kültürü, Hamza Zindanları,  ağıt kültürü ve sevdalım Karadağ… Ben buralarda oluşmuş hazinelerimizin bire bir yarına kalmayacağını biliyorum ve yok olup gittikleri için arkalarından ağıt yakmak yerine onların ruhunu yaşatarak yeniden bizlere rehberlik etmeleri için çabalıyorum ve kalemimi ona göre sağıyorum. Elbette Oda’ yı geri getiremeyiz ama hanedanlığın bugünün koşullarında yaşaması o kültürün unutulmaması ile ilintili olmaz mı? Bence olur. Sevdalım Karadağ’ı meltem tadında bir anlatımla birçok insanın sevgilisi yapmayı denemek bile bana müthiş bir haz veriyor. Oda baştan sona her sözcüğü bu amaca hizmet etmek için tasarlanmış bir eserdir. Umarım okuyucusu da aynı duyguları yaşar.
      - Diğerleri gibi bir solukta okudum Oda’yı... Bir yönü aydınlığa, bir yönü karanlığa bakan bir neslin yaşanmış öyküleri okuruna müthiş bir haz veriyor. Gelecek geçmişin mirasıdır dediniz. Peki, gençlerin tanık olduğu bir Türkiye var. Siz bu Türkiye’den umutlu musunuz?
     Osman Nuri Koçak: Ben Türkiye’nin her safhasından umutluydum. Karamsar bir yapım yok. Eleştiririm çünkü yazarım ve her yazarın toplumsal sorunlara yakın olmasını isterim. Gençlerimiz kendilerine güya önderlik edenleri birçok alanda geçmiş durumdalar. Öğretmenlerini, ana ve babalarını, gazete ve televizyon yazar ve yorumcularını sollamış durumdalar.  Maalesef okullarımızın kahir bölümü bunu anlamış vaziyette değil. Halen höt zöt ile yarının neslini yetiştirdiklerini sanıyorlar. Bakanlıklarımız da bu öğrenci- öğretmen ve sistem yabancılaşmasını görebilmiş değil. Ben, gençlerimizin hızla bu hantallığı aşmaya başladığını düşünüyorum. Onların dünya insanlığı için hesapları bizden çok farklı ve çok daha ileri. Bu nedenle çok umutluyum. Okullardan kitap sohbetleri için davetiyeler alıyorum. Aslında öğrencilerin kitaba karşı bir uzak duruşları söz konusu değil. Ancak okuma alanında doğru rehberlik sorunları var. Fen, edebiyat, tarih ve genel olarak bilim emdirilmiş, sunumları güzel eserleri okumaya ihtiyaçları var. Şu durumda anlamsız bir sürü kitap okuyarak hamallık yapıyorlar. Oda ve Hasarlı Hayatlarda kullanmaya çalıştığım dil ve sunum teknikleri ile o arkadaşlarla bağ kurmaya çalışıyorum.
     - Kalemi elinizden atmayı düşündüğünüz anlar oldu hiç...
   Osman Nuri Koçak: Kalemimi Gayya Kuyusuna attığımı söylediğim zamanlar bile oldu. Öyle zamanlar oldu ki, kendimi dev bir kayaya koca bir balyozla sürekli olarak vuran ama kayanın haberinin dahi olmadığı bir oyunun zavallı bir figürü olarak gördüm. Ağaç meyve dolu ama sallıyorsun bir tanesi dahi düşmüyor. Sanki yerine kaynamış kalmış. Bu meyve dökülmezse o ağaç yeni meyve veremez. O kaya kırılmazsa yolu kapatmış geçilmez. Ama yanınızda yörenizde kimseler yok. Kocaman bir yalnızlığın ortasında ağaç ve balyoz sallayan bir biçare. Cehennemden daha yakıcı bir yere atmaz mısınız o kalemi.  O anları çok yaşadım ve tutamayacağım sayısız sözler verdim kendime. Ama geri aldım. Bu milleti, doğayı ve tüm insanlığı seviyorum çünkü. Onlar için bir balyoz bir balyoz dedim ve hep geri döndüm.
            - Peki vicdani sorumluluk hissettiğiniz konuların başında ne geliyor?
     Osman Nuri Koçak: Vicdan insanın içindeki terazidir. Merhamet ise onun eylemsel hali. Vicdan terazisi mutlak adalet ister. Merhamet de sana istikamet çizer. Ama yaşam o kadar insana yabancı hale gelmiş ki, ne terazi adil tartar ne de pusula doğrun istikamet gösterir. Yaşam ona egemen olanların çizdiği istikamet ve izin verdiği adalet kadar anlamlıdır. Bu durum en çok içinde yaşadığımız doğayı e onun doğal parçası olan insanın fıtratını etkiledi, değiştirdi ve birbirine yabancılaştırdı. Düşündüğüm zaman en büyük vicdani sorumluluğumuz doğamıza karşı gibidir. Çünkü doğa bozulduğu zaman hiçbir şey düzgün kalamıyor ve hiçbir terazi doğru tartamıyor. Toprak, hava ve su kirlendiği zaman hiçbir şey kirlenmeden arınık kalamaz.
     - Dijitalleşen toplumda, sosyal medyada okur-yazarlık karne notumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Osman Nuri Koçak: Sosyal Medya kirli mi kirli bir alan. Onu kullanan herkes önce kendisine sınırlar çizmeli gibi geliyor bana. Ne beklediğinizi net olarak tasarlayıp daha fazlasını görmezden gelebilirsek işe yarar bir platform. Fakat onun anaforuna kapıldığınız anda sizi siz yapan hiçbir şeyin artık sizde olmadığını görecek halde olmazsınız. Bu tasarımda sosyal medya kullanan insan çok az sanki. Bu da çok yeni ama çok daha büyük toplumsal erozyonların alarm zillerinin çalmaya başladığına işarettir. Özel bir okulu yok ama bu konuda bir birimizi eğitebiliriz. Hileli yönlendirme ve subliminal yöntemlerin kullanıldığı sosyal medya okuryazarlığı alanı çok mayınlı. Notumuz maalesef geçer nottan biraz uzakta.
            -Master Chef Karaman programı sosyal medyada çok konuşuldu mesela... programın isminden yemek menüsüne kadar tartışma konusu oldu. (çok televizyon izlemediğinizi biliyorum) Siz programı izleyebildiniz mi?
      Osman Nuri Koçak: Master Şef programı, –ben okuduğum gibi yazayım da yazım hatam olmasın- çok güçlü bir tanıtım rüzgârı estirdi. Baştan sona banttan izledim. Yıllardır uğraşırız ama Karaman’ ı tanıtım konusunda ilerleyemiyoruz. Program bunu aşmamız için önümüze koca bir basamak koydu. Yemek seçimleri bence doğruydu. Her yerde yapılan yemekler değil, daha özgün bir menü tercih ediliyor sanıyorum. Zaten işin o tarafında üstünlük tamamen yapımcılarda. Bu konuda tartışmak çok anlamlı değil. Emeği geçenleri kutluyorum.
     Kent meydanında usul usul yürürken, ara sıra elimizde şifon ağacından kayık sırıklarımızla hayaller kuruyoruz. Dedim ki; keşke şu meydanda ışığı sabaha kadar yanan, kapısı 24 saat açık olan bir kütüphanemiz olsa... Gençler üşüdüğünde içeri girse, çay kitap, bedava olsa! Dedi ki; keşke her akşam şu meydanda sokak sanatı yapılsa... Manileri, koşmaları hikâyelerimizi anlatsak, o en sevdiğimiz türküleri, şiirleri birlikte söylesek arada... O sırada yoldan geçen birinin cebindeki kelimeler dökülüp saçılsa koca meydana, anlattıklarına birlikte hayret etsek...
       Sonra... Hayata gayret ve hayret duymaya dair inancımızı cebimize koyup yürümeye devam ettik.
     - Ankara, Antalya ve Konya Kitap fuarlarında okurlarınızla buluştunuz. Kâğıdı mürekkebi bantı streç filmi va daha pek çok şeyi ithal ettiğimiz bir sektöre inat sanırım yerlisi üretilen tek şey edebiyatımız. Kitap yazma emeği günümüzde çok fark edilip anlaşılamasa da bilgi ve birikimlerinizi cömertçe paylaştınız her zaman... Nasıl geçti?
       Osman Nuri Koçak: Konya, Antalya ve Ankara. Rüzgâr gibi geçtiler. Ben çok mutlu oldum. Özellikle her yerde Karamanlıları yanımızda görmekten mutlu oldum. Ayrıca, öğretmen camiası, sendikaları kanalıyla her gittiğim yerde birbirleri ile haberleşme zinciri kurarak stantlarımıza geldiler, kitapları aldılar ve hoş sohbetler hediye ettiler. Hepsine sevgi ve minnetlerimi iletirim. Karaman’da bir fuar beklentimizi de ifade edelim bu arada.