AHİLİK VE EĞİTİM..

TAKİP ET

Eğer bir evlat yetiştirilecekse bunun 3 temel şartı olmalıdır. Öncelikle bu evladın ruh ve beden sağlığı olmalıdır. Sonrasında eğitim ve en sonra da öğretim gelmelidir.

AHİLİK VE EĞİTİM
Hasan ÖZÜNAL

Eğer bir evlat yetiştirilecekse bunun 3 temel şartı olmalıdır. Öncelikle bu evladın ruh ve beden sağlığı olmalıdır. Sonrasında eğitim ve en sonra da öğretim gelmelidir.
Kız çocukları için anaların ezberinde bir laf vardı. Kız evladını gözlem altına alır “Hocalık veya Kocalık” olduğuna karar verirdi.
Erkek çocukları için ise 2 kapı vardı. İlkokulu bitirince “Ya tahsil, ya da zanaat”
Bu binlerce yıllık geleneksel yapının bir devamı ve özü idi. Hatta bir zamanlar Mustafa Kemalin mahalle mektebine başlayışı okul kitaplarında ezberletilen konulardandı.
Çocuk okuma yazma, matematik, fen, sosyal ve toplumsal konularda bir eğitim alır bu konulardan birsinde uzmanlaşmaya yatkın ise o tarafa yönlendirilir, değil ise hayatını kazanmak üzere bir meslek edinsin diye zanaata verilirdi.
Zanaata verilmesi demek eğitim ve öğretimden kopması demek değildi. Temelinde mükemmel yetişmiş ve ahi geleneğine sıkı sıkıya bağlı ustaların elinde mesleğinin kaliteli bir ustası olmakla kalmaz ahlak, edep terbiye ve toplumsal uyum konusunda da tekâmülünü tamamlardı.
Böylece toplumun her türden eleman ihtiyacı karşılanırdı. Üstelik bu elemanlar tam liyakat sahibi ve donanımlı olurdu.
Derken böyüklerimizin haçlı prizlerinden aldıkları enerji ile çalışan kafalarında bir ışık yandı. Zorunlu eğitim… Önce 8 yıl, sonra 12 yıl. 5+3 olmadı 4+4+4 gibi uygulamalar başladı. Birkaç yılda bir tepetaklak edilen sistem tam bir kördüğüme dönüştü.
Böylece kimin ne yaptığı ne yapması gerektiği bir soru işaret olarak kaldı.
Temel eğitim olan ilkokuldan sonra usta yanına verilen çocuklar, çıraklık kalfalık ve ustalık yollarında yürüyemez oldu. Ustalar mesleğini öğretecek, devredecek eleman bulamaz oldu. Onların yerine ikame edilen sanat okulları, yeni adı ile meslek liseleri ise müfredat karmaşasından dolayı çok verimsiz kaldılar ve mesleğin en temel bilgilerini vermekten aciz hale düştüler. Üstüne bir de siyasi kaygılarla bu okullara uygulanan baskı binince meslekler bir bir yok olmaya başladı.
Toplumun ihtiyaçları ithalat yolu ile karşılanır oldu. Yani bir nevi sömürge olmaya kendimiz talip olduk. Yaşasın Çin, yaşasın Uzak Doğu, Yaşasın AB…
Eğer bir evlat yetiştirilecekse bunun 3 temel şartı olmalıdır. Öncelikle bu evladın ruh ve beden sağlığı olmalıdır. Sonrasında eğitim ve en sonra da öğretim gelmelidir.
On binlerce yıllık tarihin imbiklerinden süzülmüş geleneksel ve ananevi bir kültürümüz vardır. Bu kültür edep, haya, ar, namus, sevgi, saygı, hoşgörü, kul hakkı, vatan ve millet sevgisi, bağımsızlık, adalet, hukuk, maddiyatı israf etmeme, maneviyata değer verme gibi kavramları içeren binlerce güzelliği barındırır.
Ama maalesef bu günkü sistem önce öğretim ve bu öğretimin hasılatı olan başarıyı ön planda tuttuğundan ruh ve beden sağlığı çökmüş nesiller yetişiyor.
Aldığım maaş kadar öğretirim diyen öğretmenler, beni bir halt yapacak cemaate köle olurum diyen hâkimler savcılar, milletin varlığını, vatanı korumakla görevli olduğu halde vatanını satan, milletine bomba atan askerler, bir baltaya sap olamayıp birkaç yıl üst siyasi kademelerin pabucunu yalayıp bir koltuk kaptıktan sonra ilah kesilen siyasiler, çalmanın ve çırpmanın binlerce yolunu icat eden dâhiler yetişiyor.
Çok daha vahimi ise zorunlu eğitim çağında okullara zorlanan gençlerin durumu. Bu dönemde kendilerine eğitim adına tek bir nokta verilmediğinden ellerinde kelebek bıçaklarla köşe başlarına çeteler oluşturan, modifiyeli araçlarla sabah akşam huzursuzluk arayan, çocuk yaşında olmadık suçlara karışan, ailesi ve çevresi ile sorunlu gençlerin sayısı neredeyse salt çoğunluğa ulaşıyor. Bu gençler barut fıçısı veya serseri mayın gibi toplum içinde çaresizlik içinde kıvranmaktalar.
Ne ellerinde bir zanaatın altın bileziği ne de bir mesleğin lisans diploması yok. Olsa da hayatı öğrenemediklerinden hayata atılma konusunda toyluklarından farklı arayışlar içindeler.
Her biri bir pırlanta olan bu değerlerimizi eğitim sistemimizle mahvediyoruz. At yarışı parkurundaki beygirlere dönen çocuklarımız ve tahsil hayatı bitince bu dönmeden beyinleri yok olan gençlerimiz ruh, beden ve akıl sağlığı yönünden tehlikedeler.
Uyuşturucu ve keyif verici maddelerin tüketimi ekmek su seviyesine ulaştı neredeyse. Asayiş olaylarındaki çeşitlilik endişe verici boyutlarda. Yasalara ve kurallara uymama sıradan doğal hadiseler oldu.
Zorunlu eğitim safsatası ile çıkılan bu yol iyi bir yol değildir.
Temel eğitim 5 yaşında başlamalı, kreş, ana okulu ile kişisel yaşamı öğrenen evlatlar eğitime hazırlanmalıdır. Sonrası temel 5 yıl eğitim verilmeli ve aile-okul istişaresi sonrası tahsil veya meslek ayrımı yapılmalıdır. Daha sonra işin öğretim yoluna geçilmelidir.
Tahsil yolunu seçenler 3 yıllık bir eleme ile branşlara ayrılmalı, kabiliyet, heves ve taleplerine göre mesleklere yönlendirilmelidir. Tüm liseler de bu mesleklerin ilk basamağı olmalıdır.
Zanaat yolunu seçenler için bir zamanların oldukça iyi işleyen sistemi Çıraklık Okulları daha güçlendirilerek, branşında başarılı ustalara bu okullarda görev verilmelidir.
Adı oda olan ve işlevselliği her geçen gün kaybolan meslek kuruluşu STK lara bu konuda önemli işlevler yüklenerek meslek içi eğitimlerde söz sahibi olmalıdır.
Bu gün listelediğimiz zaman onlarca madde teşkil eden tüm sorunlarımızın başında eğitim sistemimiz gelmektedir. Bu sistemi düzelttiğimiz zaman bu listenin altında başka madde kalmayacaktır.