Devrambere Laf Yok!

Yayınlanma: 21.05.2020 12:15 Güncelleme: 21.05.2020 12:15

Ortaokul üçüncü sınıftayız. Bazı derslerimize dışarıdan hocalar giriyor. Fransızcaya kaymakam, tarihe de garnizon komutanı Yüzbaşı Necati hoca giriyor. Fransızca hocası hiç verimli değil, ezbere bildiği birkaç cümlenin dışında bizlere fazla bir katkısı yok. Kaymakam olduğu için idare ediyoruz; o da bizi idare ediyor, geçinip gidiyoruz. Tarihe giren Necati Hoca çok farklı; çok milliyetçi, padişahları anlatırken kendinden geçiyor. Geçmişiyle iftihar ediyor. Bize de bu ruhu aşılamaya çalışıyordu. Sesini alçaltıyor, yükseltiyor, mimikler yapıyor garip şekillere giriyordu. Harpleri anlatırken ön cephede saldırıdaymış gibi heyecanla ileri atılıyor, adeta kılıç sallıyordu. Bize biraz garip gelmişti.Bir gün bir arkadaş sözlü sınavı için tahtaya kalktı. Necati Hoca soruyor, arkadaş cevap veriyor. Arkadaş bilgi olarak fena değil, sorulara yerinde cevaplar verebiliyor. Bir ara Necati Hoca Fatih Sultan Mehmet nasıl biriydi? Diye bir soru sordu. Arkadaş,” Hocam, bu adam…” der demez, arkadan bir gürültü koptu. Biz önde oturuyorduk, Necati Hoca koşarak geliyor, bir taraftan da naralar atıyordu,”Ulan!... Sen!... Koskoca Fatih Sultan Mehmet’e nasıl bu adam dersin…” diye. Arkadaşın üzerine yürümüş, arkadaş kırdığı potun farkında bile değildi; şaşkın bir vaziyette garip garip bakıyordu, “Ne yaptım Ben bu adama yavv” diye... Necati Hoca ise harp meydanında gibiydi. Arkadaşı iteleyerek yerine oturttu, sonra da başladı nutuk çekmeye… Zil çalıncaya kadar bir nutuk dinledik ki, öğrenci olalı böyle bir nutuk dinlememiştik. Demek ki, insan kızınca adrenali yükseliyor ve başarılı nutuklar atabiliyordu…Neyseki Necati Hoca kinci değildi. Bir ders önceki “Bu adam meydan muharebesi”ni unutmuş, tatlı tatlı ders anlatıyordu. Önden arkaya doğru adımlarken birden döndü, yeni bir şey hatırlamışçasına, ”Çocuklar… Karaman’da gidecek yer yok. Bir sinema var ondan da bir şey anlamıyorum. Herkes eline bir nedir o, devrammer mi, deramber mi bir çitlek alıyor; sinema salonunda bir ses: Çıtııır, çıtııır, çıtııırrr, vallahi filmden bir şey anlayamıyorum. Allah kahretsin!... İkinci yarı da o çitlekler bitiyor da ses kesiliyor, biz de konuşulanları anlamaya başlıyoruz. Ne biçim adet bu yavvv… Ne yapacağımızı şaşırdık…” dedi, tekrar sert bir reveransla derse kaldığı yerden devam etti.Bir hafta sonra Necati Hoca çok neşeli bir günündeydi. Güzel güzel tarihi hikayeler anlatıyordu. Hocanın yüz ifadelerine bakarak hikayenin neşeli mi, kederli mi olduğunu anlardık. Hoca neşeli olunca biz de cesaret bulup sohbete katılıyorduk. Ancak hocanın sağı solu belli olmuyordu, konuştuklarımıza da çok dikkat ediyor; kelimeleri ağzımızdan tartarak çıkarıyorduk. Pot kırma tehlikesi ve Hocanın saldırıya geçme tehlikesi her an mevcuttu. Ben bir ara cesaretlendim, “Hocam sinemaya gitmeye devam ediyor musunuz? Dedim. Hoca,”Gidiyoruz da sıkıntılı…” dedi. Ben bu yumuşak cevaptan cesaretle, “Hocam, niye Sizde bir külah devramber alarak sinemaya gitmeyi denemiyor sunuz? Siz de çitleyin herkesle birlikte…” dedim. Bana düşünceli bir şekilde baktı, “Bunu hiç düşünmemiştim” dercesine… Hocanın yüz ifadesinden Benim önerimi ciddiye aldığını anlamıştım Bir hafta sonra Necati Hoca derse geldi, kapıdan girer girmez doğrudan Benim sıranın yanına geldi. Yüzü gülüyordu, pek neşeliydi, “Senin önerini uyguladım, o deramberden Ben de çitledim, salonda hiç ses duymadım…” dedi.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız