Bir Nihavend Şarkı ve Paris
ahmetalitek@gmail.com Müzik duygu sanatıdır. İnsanın güzellik ve estetik arayışının etkinliklerindendir. Sanatın çeşitli dalları arasında en kolay ulaşılabilir olanıdır. Klasik Batı Müziği’nin en ünlü isimlerinden ve mehter müziğinden etkilenerek Türk Marşı’nı yazan Avusturya doğumlu besteci Mozart, müziği sanatların mozaiği olarak nitelemiştir. Şu sözler, müziğin dehası olarak adlandırılan Mozart’a aittir:“Duygularımı şiirle anlatamam; çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem; çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerimle de açıklayamam; çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim.” Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Türk Sanat Müziği Korosu’nun Kadınlar Günü Özel Konseri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde 9 Mart Cumartesi akşamı icra edildi. Konserler, duyuları ve duyguları harekete geçirir. Göz sanatçıyı, enstrümanı, sahneyi, mekanı ve izleyicileri takip eder. Kulak, bunların tamamına dikkat kesilir. Konser süresince neşe, hüzün, sevinç, keder ve benzeri duygular yoğundur. Hatıralar ve çağrışımlarla yoğun bir zihinsel faaliyet vardır. Bu duyu ve duygular izleyici açısından böyledir. Sanatçı açısından daha da çeşitlidir. Sanatçıda heyecan vardır, haz vardır, kendini ispat vardır, sanat yapmanın ve bunu teşhir etmenin verdiği her türlü ruh hali vardır. Fiziksel ve düşünsel aktivite vardır. O gece bunların hepsi vardı. Konserin verildiği iki katlı Farabi Salonu tamamen dolmuştu. Konser öncesi sanatçıların son hazırlıklarını yaptıkları bölüme indim. Sanata ve seyirciye nezaketi gösteren bir manzara ile karşılaştım. Kadın sanatçılar, özenildiği aşikar olan makyaj ve saçlarına son kez bakıyor, sahne kıyafetlerinin üzerlerindeki duruşunu sık sık yokluyorlardı. Erkekler de tıraş olmuş, saç ve sakalları bakımlı, şık kostümlerle sahneye çıkmanın telaşı içindeydiler. Erkek sanatçıların büyük bölümünün eli, papyonlarda ve gömlek yakalarındaydı. Sanatçılar sahneye çıkmadan hemen önce konuklara kısa bir Karaman görseli sunuldu. Dernek Başkanı Veli Bozkır’ın günlerce uğraşıp bulabildiği görsellerden kolaj yaparak oluşturulan bu sunumu izlerken, bir gün dernek lokalinde sohbet esnasında söylediğim, “KAREV’in ilk işi bir Karaman filmi hazırlamak olmalı. Dört mevsimi olan bir Karaman; il merkezi, ilçeleri, beldeleri, köyleri, dağları, ırmakları, baraj ve göletleri, meyve bahçeleri, ürün ekim ve hasat dönemleri, koç katımı, yaban hayatı, yılkı atları, yaban koyunları, el sanatları, yemekleri, düğünleri, seyirlik oyunları, tarihi değerleri, kültürel etkinlikleri ve mekanları, insan yüzleri, esnaf görüntüleri, okul önleri, öğrenciler, öğretmenler... Bunların hepsini içeren bir görsel hazırlatalım ama profesyonel bir ekibe yaptıralım bu işi” sözlerimi hatırladım. Çünkü salonu dolduran bini aşkın davetlinin büyük bölümü Karaman’ı belki hiç görmeyen kişilerdi. Görsel sunu, Karaman’ı hafızalara kazıyacak nitelikten ve estetikten çok uzaktı. Bununla birlikte görsel sunu sona erince salondan alkış sesleri yükseldi. TRT sunucusu Yasemin Pamukçu, sahnede yerini alan ses ve saz sanatçılarını tanıttı. Daha sonra ismini anons ettiği Şef Hasan Eylen alkışlar arasında sahneye çıktı. 16 eserin seslendirildiği konserin ilk bölümünün solistleri Ersin Cicibıyık, Tuba Uluocak, Çiğdem Ünler, Esin Aktuğ, Belgin Ulkay, Gülcan Kılınç, Fikri Soyarslan, Fırat Sağlıcan, Aysel Akıncı, Selma Yazıcı, Hikmet Efe, Ali Kurtuluş Kemiksiz, Veli Düzkaya, ve Sinan Sözen’di. Kadınlar Günü Özel Konseri olduğu için beş kadın güftecinin eseri yer aldı. İlk solo şarkı, bestesi Kemani Sarkis Efendi’ye ait, İhsan Raif Hanım’ın güftesi “Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime” oldu. Liseyi bitirinceye kadar Karaman’ın Seki Çeşme Mahallesi’nde yaşayan ve sonra Ankara’ya yerleşen Cicibıyık ailesinin bireylerinden, çocukluk arkadaşım Ersin Cicibıyık’ın heyecanla ve şevkle okuduğu bu şarkıda kendisine bilgisayar mühendisi olan oğlu Deniz Cicibıyık udla eşlik etti. Nihavend şarkı ‘Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime’ Türk Sanat Müziği dinlemiş herkesin aşina olduğu bir eserdir. Şarkının sözleri şöyledir:‘Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halimeTitrerim mücrim* gibi baktıkça istikbalime**Perde-i zulmet**çekilmiş korkarım ikbalime*Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.’Bu eseri her dinlediğimde güftesini yazan ilk kadın şairlerimizden İhsan Raif Hanım’ın hüzünlü öyküsü aklıma gelir. Yine bu şarkının ilginç bir yanı da, İhsan Raif Hanım ve bestekarı Kemani Sarkis Efendi’nin, kaderin cilvesi denilecek şekilde, hayatlarını Paris’te kaybetmeleridir. İhsan Raif Hanım, 1877’de Vali olan babasının görev yaptığı Beyrut’ta doğdu. Babası 2. Abdülhamit döneminde Nafia (Bayındırlık) ve Ziraat Bakanı olan Köse Mehmet Raif Paşa’dır. İhsan Raif Hanım 12 yaşına kadar Adana’da yaşadı. Bu dönemde babasının imkanları ve çabası ile Fransızca öğrendi, edebiyat dersleri aldı. Daha sonra babasının görevi nedeniyle İstanbul’a taşındılar ve günümüzde Şişli Kaymakamlığı olarak kullanılan konakta oturdular. İhsan Raif, henüz 13 yaşında iken konağa giren evli ve çocuklu bir kişi tarafından kaçırılmak istendi. Ancak bu girişim başarısız oldu. Buna rağmen dedikodular başlayınca Raif Paşa, kızını itirazına rağmen kendisini kaçırmak isteyen kişiyle evlendirip İzmir’e gönderdi. İhsan Raif Hanım anılarında, “Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim. Onu Hazreti Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi” diyerek söz eder. Evlenmemek için günlerce gözyaşı döken, yalvaran İhsan Raif’in ağıdıdır, korkusunun, üzüntüsünün ve umutsuzluğunun dizeleridir o Nihavend şarkının sözleri. Kocasından 14 yıl sonra boşanarak İstanbul’a dönen İhsan Raif Hanım, edebiyatçılarla yakınlık kurdu, şiirler yazdı. Balkan Savaşı sırasında Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti’nde gönüllü hemşirelik yaptı. Milli Mücadele’nin destekçileri arasında yer aldı. Son eşi Strasburglu Şair Bell, Müslüman oldu ve Hüsrev adını aldı. Eşi ile İsviçre’ye yerleşti ve Avrupa ülkelerini gezdi. Son yolculuğunu Paris’e yaptı. Burada geçirdiği apandisit ameliyatı sırasında, 1926 yılında 49 yaşında iken hayata veda etti. Cenazesi Paris’ten İstanbul’a getirilerek Rumelihisarı’nda defnedildi. Çok popüler bir kemancı ve yüzlerce bestesi olan Sarkis Efendi ise 1930’da İstanbul’dan ayrıldı ve ailesiyle birlikte Fransa’ya göç etti. Sarkis Efendi 1944’de 59 yaşında Paris’te hayatını kaybetti. Mezarı Paris’tedir. Yıllarca kullandığı kemanı halen Paris’te yaşayan gelini Suzanne Soudjian’ın (Suciyan) koruması altındadır. Not: Bu şarkıyı ünlü sanatçılarımızın tamamı okumuştur. Ben Halil Sezai ve Rubato’nun sesinden dinlemenizi öneririm. *Mücrim: Suçlu**İstikbal: Gelecek ***Perde-i zulmet: Karanlık perde**İkbal: Baht açıklığı, talih demektir. (Devam Edecek)