Arayan Bulur!...
Çocukluğumuz bir alemdi bizim. Bahçe aralarında, sokaklarda alabildiğine hür bir çocukluk yaşadık. Arkadaşlıklar, oyunlar, yemeler, içmeler, kavgalar, dövüşler hep bizim içindi; hepsi de bir ayrı güzeldi, bir ayrı tatlıydı. Yaz tatillerini sabırsızlıkla beklerdik; kendimizi sokaklara alabildiğine hür bir şekilde atabilmek için. Ne güzel günlerdi o günler; doyasıya çocukluğumuzu yaşamak…Ben bu güzellikler içinde kendimden geçmiş bir halde mahallede çocukluğumu yaşarken, bir sorunla yüz yüze geldim; Hacı Lort Abinin bir yardımcıya ihtiyacı varmış ve Beni gözünden kestirmiş. Rahmetli Mustafa Abim Hacı Lort Abinin asker arkadaşıydı. (Rahmetli Mehmet Özgüven) Mustafa Abim Hacı Lort diye çağırırdı kendisini. Abime söylemiş,” Bakkal dükkanında yalnızım, namaza ve etrafta işlere gidiyorum, Abdurrahman gelsin de dükkanda duruversin, dükkan boş kalmasın” diye.Abim de Benim mahallede “İt daşlamamdan.” (o zamanlar boş gezenlere it daşlıyor veya boş gezenin boş kalfası derlerdi.) Muzdarip olduğundan, teklifi hemen kabul etmiş. Tabii Bana sorma yok. Haydi bakalım, sabah kalkınca doğru Şabaniye Camisinin karşısındaki küçük camekanlı büfe tipli bakkal dükkanına. Aslında Benim için çok iyi bir şeydi; Hacı Lort Abi çok iyi davranıyor, her şeyi ikram ediyor, üstelik para da veriyordu. Ama Bana dünyaları verse makbule geçmezdi; Hacı Lort Abiye kinim büyüktü; Beni mahalleden koparmıştı.İlk üç gün kendim bakkal dükkânında, kafam mahalledeydi. Hani vardı ya, “ Kendim gurbet elde, gönlüm sılada…” diye. Arkadaşlar şimdi hangi bahçedeydiler, hangi oyunları oynuyorlardı, bu gün hangi ağaçlara tırmanacaklar, komşulardan kimin canını yakacaklar… Bunlar kafamı meşgul ediyor, bir türlü kendime gelemiyordum. Hacı Abi, devamlı ikramda, “Abdurrahman şeker ye! Lokum ye! Püskevit ye! Oğlum arzu ettiğinden, istediğin kadar ye!...” diye. Hayır, ısrarla yemeyi reddediyordum. Bana anlatıyordu: Şu ürünün fiyatı şu, bunun ki bu diye, sonra soruyor anlayıp anlamadığımı ölçüyordu. Ben 10 yaşındayım, hiçbir şey anlayacak durumda değilim, ama kafamı sallıyordum; anladım diye. Hacı Abi yokken müşteri geliyor 10 kuruşluk şeker istiyor. Hiç bozuntuya vermiyorum, kendimden emin; elime geçen ilk gramı terazinin bir kefesine, avuçlayabildiğim şekeri de diğer kefesine koyuyorum, müşteriye veriyorum. Müşteri memnun, Ben memnun, Ya Hacı Abi?... Bilmiyorum; o da bilmiyor!İlk üç günden sonra kendime gelmeye, bakkal dükkânını keşfetmeye başladım. Allah’ım lokumlar, püskevitler sandık sandık, kutu kutu. Yavaş yavaş etrafımdaki nimetlerin farkına varmaya başladım. İki püskevit arasına lokumu koyup yemesi, mat şekeri kıtır kıtır dişlerimizde parçalayarak yemesi; erişemediğimiz, çok zor elde ettiğimiz bir zevkti. Mahalle arasında oynarken bunları hayalimde bile göremezdim; çünkü bize göre bunlar çok lükstü. Bir de bizde öyle bir mide vardı ki, ye ye doymazdık. Çok hareketli olduğumuzdan doyma bilmezdik. Mayalı ekmekle 5 kıyma sıkması bizim için atıştırmalıktı.Dördüncü günden sonra, savulun Ben geliyorum diyerek besmeleyi çektim. Kutuların başına çöktüm. Ancak Hacı Abi dükkândayken hiçbir şeye el sürmüyor; hiçbir şey yemiyorum. Hacı Abi çok iyi insan, Benim yeme isteksizliğimden rahatsız oluyordu; istiyordu ki, bir şeyler yiyim. Hâlbuki Ben o gidince icraata başlıyorum, nezaket icabı tabii. Hacı Abi ikindi namazını kılıp gelinceye kadar Ben çok hızlı bir şekilde lokum püskevit yemeğine başlıyordum. Püskevitlerin arasına lokumları koy koy, ye… Bu lokumlar, şekerler, püskevitler dayanılacak gibi değil… Ye babam ye!... Zavallı Hacı Abi!... Ne büyük bir bela ile karşılaştığının farkında bile değildi. Bu saltanat üç gün sürdü. Lokum ve püskevit kutularının beli göçmeye başlamıştı; bu yemeye ne lokum, ne de püskevit dayanabilirdi!... Karşı sokaktaki dükkândakiler de durumu Hacı Abiye bildirmişler, “Sen namaza gidince bir başlıyor, yiyor ha yiyor…” diye. Hacı Abi söylenenleri dinliyor, bir de kutulara bakıyor; epey bir göçük var. Ne yapsın?... Hacı Abi sıkıntılı; nasıl bir belaya çattığını anlar gibi oluyor. Çareyi de buluyor, Beni çağırarak, “Abdurrahman Sen önümüzdeki hafta gelme! Sen gene mahallede oynamaya devam et!...” dedi.