ZORDUR ÖĞRETMEN OLMAK
Yunus TURAN
Öğretmenlik zor görevdir... Ama dünyanın en tatmin edici, mutluluk verici, Allah'ın herkese nasip etmediği bir görevdir... Aslında bir görev olarak başlarsınız da bir süre sonra yapmak zorunda olduğunuz bir görev olmaktan çıkar, sizinle bütünleşir...
Öğretmen sadece okulda öğretmen değildir. Her yerde, daima öğretmendir... Yıllar sonra da, ölünceye kadar da bitmez öğretmenliği...
* * *
Er öğretmen olarak gönderildiğim Urfa'nın Ceylanpınar İlçesinin Boğalı Köyüne bir kaç otobüs ve araba değiştirerek zar zor ulaştım... Karakol komutanı Astsubayı buldum...
Komutan ısrarla benim diğer öğretmenler gibi karakolda yatıp kalkmamı istiyordu. Güvenliğimi sağlamak için istiyordu biliyorum ama ben de ısrarla köyde kalacağımı söyledim. Bir sürü şeyler anlatsa da, her gün kendilerinin köye götürüp getireceklerini söylese de inadım inattır, kabul etmedim... Mecburen beni alıp köye getirdi.
Karakol Komutanı oranın her şeyidir. Hakimidir, Valisidir, Savcısıdır... Haliyle bir köye gittiğinde herkes karşılamaya çıkar.
Köy muhtarının evine hep birlikte girdik. Komutan botlarını çıkarmadan içeri girdi, ayakta ve köylülerin önünde dedi ki; “Hocam sana G3'mü vereyim, keleş mi vereyim?, tabanca mı?”
Şaşırdım... Bir öğretmenin bunlarla ne işi olur ki!... Hiç birini istemediğimi söyledim. “Al hocam bunların birini, tabancayı bari al...” dedi. Silahla işim olmadığını söyleyince, silah istemediğime dair tutanak tuttu, bana imzalattı... Sonra komutanın her söylediğine baş sallayan köylülere dönerek; "Bakın hoca silah istemedi. Eğer ayağı taşa takılıp düşerse bile bir tarafına bir şey olursa hepinizin ben ......" deyince, şaşkınlığım iyice arttı. “Nereye gelmişim ben?” dedim kendi kendime...
Aslında askerde eğitim alanında komutan beni yanına çağırmış ve demişti ki;
-Oğlum sen asker öğretmen olmak istiyormuşun.
- İstiyorum komutanım.
- Korkmuyormusun öldürüleceğinden... Bak öğretmenleri öldürüyorlar.
- Korkmuyorum komutanım.
- Aferim oğlum...
“Aferim..” demişti... Yüzbaşı benimle aynı yaştaydı ama bana “Oğlum” diyordu... Askerlik elbette...
O uyarmıştı aslında beni... Ama bu kadarını da beklemediydim hani...
Biliyorsunuz... PKK 1990'lı yıllarda öğretmenleri hedef seçmişti. Öğretmenleri öldürerek bitirmek değildi hedefleri... Öğretmenlerin doğuya gitmesini engellemek idi... Çünkü çocukların öğrenim görmesini istemiyorlardı.
Sonrası uzun...
Hepsi yaşanmış ayrı ayrı hikayeler...
Suyun, yolun olmadığı, elektriklerin sürekli kesildiği köylerde kasabalarda, kimbilir kaç öğretmen yaşadı...
Kaç sürgün yedi, kaç yer değiştirdi...
Birinci sınıfa gelen, hiç Türkçe bilmeyen çocuklara, beş sınıf bir arada kaç öğretmen önce Türkçeyi öğretti de sonra okumaya, yazmaya geçebildi...
Kaçınız taşla taharet yapılan köyün okuluna plastik bidon alıp musluk taktırdı da çocuklara su ile taharetlenmeyi öğretti?
İlçe Milli Eğitim Müdürünüz sizi hiç 4 yaşındaki bir kız çocuğunu kayıt yapmanız için zorladı mı?
Beşinci sınıftan bir kız çocuğunu "Büyüdü artık" diyerek okuldan almak isteyen babaya kırk dil döküp ikna edemediğiniz oldu mu?
Tek başına kaldığınız köy okulunun lojmanında her gün teröristlerin diz çöktüreceği korkusu ile kaç öğretmen yaşadı da, terörün her an karşınıza çıkacağı endişe ve korkusu ile yaşama mecburiyetinde olan kaç öğretmen öldürüldü...!
Seçimde sandık başkanlığı yapıp da torbayı ilçeye teslim etmek için askeri araçların gelmesini beklediniz mi?
“İstiklal Marşı ve Andımızı söyletmeyeceksin, Okulun girişinde kapısının üstünde yazılı bulunan Türk-Öğün-Çalış-Güven yazısını sileceksin, Bayrağı çekmeyeceksin...” pazarlığı yaptınız mı hiç PKK ile...
Siz bunlarla uğraşırken suyu olmayan köyü denetleyen ilköğretim müfettişlerine yangın kovalarında neden su yerine kum koyduğunuzu izah etmeye çalıştınız mı? Atatürk resminin yanlarında asılı olan “İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabenin” yerlerinin neden ters asıldığının hesabını verdiniz mi?
Kaçınızın öğretmen arkadaşı, teröristler tarafından diz çöktürülüp, ağzına bir sigara verilerek, beynine sıkılan bir kurşunla katledildi? Öğretmeni PKK tarafından öldürülmüş bir okulda öğretmenlik yaptınız mı?
Eminim ki hiç biriniz lavabodaki musluğun kurnasını çevirmenin zevkini tatmamışsınızdır. “Bu da ne, böyle zevk mi olur?” dersiniz. Karaman'a geldiğimde en büyük zevklerimden biri idi çeşmeyi açmak, kapatmak...
Teröre aldırmaksızın ekmek almak için ilçeye mobiletle gittiğiniz, yanında bir sürü gazete alıp köye döndüğünüz oldu mu?
Sizin de ayaklarında ayakkabısı olmayan, yalın ayak, terlikle gelen çocuklarınız var mıydı?
Geceleri yalnız başına okulun bahçesinde simsiyah gökyüzüne bakıp, oranın dünyanın en çok yıldızının bulunduğu yer olduğunu düşünüp, kayan yıldızları seyrettiniz mi?
Yalnızlıktan günde bir kaç kitap okumak, suyu olmayan lojmanda banyo yapmak, çocukların her gün bir köy ekmeği getirmesi, köyün köpekleri....
Daha bir sürü şey...
* * *
Zor şartlarda ama güzel köylülerle yaşadığım güzel günlerde ben çok şey öğrendim...
Çocukluğumda bir kitap okumuştum hiç unutmam. “ÜLKÜ YOLU” idi adı. Orada ülkücü bir öğretmen bir köye atanıyor. Köyde birçok şeyi değiştiriyor, geliştiriyordu. Bana okumayı sevdiren, ülkücü olmamda katkısı olmuş bir kitaptı... Boğalı köyü deyince hep o aklıma gelir...
Geçenlerde o köyden biri arıyor...
Hocam nasılsın? Ben şu an Irak'tayım. Var mıdır bir emrin...
Sağol Rıdvan Akkuş kardeşim dedim... Gözlerim doldu...
Başarılı öğretmenler bir yıldızdır bana göre...
Her yıldız kaymasında bir öğretmen göçer dünyadan....
Çok güzeldir lakin...
ZORDUR ÖĞRETMEN OLMAK...
Beni çok duygulandırdınız .Ben de emekli bir öğretmenim. Öğretmenlik sevgidir,coşkudur, mutluluktur, başarmaktır. Yeryüzünde tanrının mesleğidir .Emekli olalı yıllar oldu hala kendimi sınıfta öğrencilerimle görüyorum.