Oğlum Dr. Cengizhan Emre'nin "Kısa hikâye" denemelerinden biri...
DİYETLE SINAVIM
Çalıştığım bölümde tek erkek bendim. Her sabah işe gelirken ben ya da arkadaşlarım sıcak taze simit alıp getirir ve işe başlamadan önce hep birlikte yeni demlenmiş çayımızı içerken, simitlerimizi yerdik. Arkadaşlarım bu günlerde İF adı verilen öğleye kadar hiçbir şey yemeyip öğlen ise evde hazırlayıp getirdikleri değişik otlardan oluşan yiyeceklerini yiyorlar. Hatta daha da abartıp su içtikleri pet şişelerine baharat ve otlar koyarak kahverengi yeşil renk karışımından oluşmuş yağ yakıcı olduğunu düşündükleri içeceği su niyetine içiyorlar. Bitkilerle bu kadar içli dışlı olmaları biraz ürkütücü. Bütün bunların sonucunda onların sağlıklarının bozulup bitkisel hayata geçmemelerini canı gönülden diliyorum.
Arkadaşlarım diyete başlayınca iş yerimiz tatsız tuzsuz bir hal aldı. Bende madem yiyecek bir şey bulamıyorum o zaman bari diyete başlayayım dedim. Diyete başlayacaktım, ama önce buna hazır olmalıyım diye düşündüm. Yani bugün canımın istediğini her şeyi yiyecek, gözümü ve midemi doyuracak yarın ise diyete başlayacaktım. İş yerimde öğle tatilinde arkadaşlar evden getirdikleri bitkisel beslenmeye başlarken onlara üzülerek göz ucuyla baktım " bunları nasıl yiyebiliyorlar" acaba diye düşünerek iş yerimizin yanındaki lokantaya gitmek üzere oradan ayrıldım.
Normalde her sabah, öğlen ne yiyeceğimin planını yaparım. Lokantaya geldiğimde cam kenarında ki boş bir masaya giderek oturdum. Getirdikleri menüye bakmadan bir buçuk Adana kebap ve yanında ligt olmayan kola siparişini verdim. Şimdiden aklımda gelecek olan Adana kebabın tadı ve yanında gelen sıcak pide ile birlikte kokusunu alabiliyordum. Düşünmesi bile çok güzel. Yemeğimi yedikten sonra tatlı olarak sütlaç ve yanında çay istedim...
İş yerime karnım doymuş mutlu bir şekilde gelmiştim. Bu akşam yemeğinin de hakkını verdikten sonra yarın sabah diyete başlayacaktım.
Acaba akşam evde yemekte ne vardı? Bunu öğrenmek için eşimi aradım ve akşama yemekte pırasa olduğunu öğrendim. O anda sanki zihnim durdu, gözlerimde bir kararma ve kulağımda uğuldama oldu. (Maalesef ben pırasayı hiç sevmezdim). İlk şoku anlattıktan sonra eşime akşama görüşürüz diyerek telefonu kapattım.
Zihnimde birçok hesaplama yaptıktan sonra akşam eve gitmeden önce bir lokanta da yemek yiyip sonra eve gitmenin doğru olacağını düşündüm. Böylelikle hem eşimin yapmış olduğu yemekten biraz yiyip onu mutlu edecek, hem de sevmediğim bir yemek yüzünden aç kalmayıp karnımı doyurarak kendimde mutlu olacaktım.
Düşündüğümü yaptım. Evime giderken yolumun üzerindeki ciğercide ciğer ekmek ve üzerine de künefe yiyip evime geldim. Eşimle kısa bir hasbihalden sonra elimi yüzümü yıkayıp üzerime rahat bir şeyler giyip yemek için hazır olan masaya oturduk. Şimdi önemli bir sorunum vardı azda olsa pırasayı nasıl yiyecektim? Eşime yemeği az koymasını çok aç olmadığımı söyledim. Tabaktaki pırasa bana bakıyor, ben ona bakıyordum. Ama eve gelmeden önce yediğim ciğerden eşimin haberinin olmaması için pırasayı yemeye koyuldum. Tadını hissetmemek için tam çiğnemeden yutuyordum. Çok şükür pırasayı yiyip bitirmiştim. Eşim " Hayatım biraz daha yer misin? " diye sordu. "Eline sağlık yemek çok güzel olmuş ama doydum" diyerek konuyu kapattım.
Sabah benim için önemli bir gündü. Eşime diyete başladığımı ve kahvaltı yapmayacağımı öğleye kadar bir şey yemeyeceğimi İF yapacağımı söyledim. Çok mutlu oldu ve boynuma sarılarak beni işime uğurladı.
İş yerime gittiğimde diyete başladığımı arkadaşlarıma söyleyip söylememe konusunda kararsız kaldım. Ama birkaç gün geçtikten sonra söylemenin daha uygun olacağını düşündüm. Öğleye kadar midemin isyan eden gürültüsünü dinlemek zorunda kaldım. Sanırım son sesi yanımdaki arkadaşım da duymuştu, hafifçe yan gözle bana baktığını bile gördüm.
Öğle tatili ile birlikte arkadaşlar evden getirdikleri diyet yiyeceklerini çıkarırken ben biraz yürüyüş yapmak için dışarı çıktım. Bu işi acaba devam ettirebilecek miydim bilmiyordum. Hele midemin kazınması ve sabahtan beri yaptığı küfürleri ben çok iyi anlıyordum, hatta son bir çabayla güzel bir şeyler yiyebilmek için benden özür dileyip yalvardığını bile duymuştum.
Bir yandan yürüyor diğer yandan da vitrinlere bakıyordum ta ki o ünlü baklavacının vitrininin de altın sarısı renkteki o güzelim havuç dilimi tepsisini görünceye kadar. Oradan uzaklaşmak istedim ama ayaklarımı uzaklaştırmak için hareket ettiremiyor, başımı çeviremiyordum. Resmen hedefine kilitlenmiş bir roket gibiydim. Kendimi içeride tezgâhtara havuç diliminin kilosunu sorarken buldum, daha fazla dayanamayıp ilerideki boş masaya oturarak bir porsiyon havuç dilimi getirmelerini söyledim. O harika tatlıyı yemiştim ama diğer yandan da pişmanlık duyuyordum. Mutlu ama bir o kadarda can sıkıntılı bir halde ücreti ödeyerek oradan ayrıldım. Kendi kendime "Ben ne yaptım böyle, Şimdi ne yapacağım" diye düşünürken ayaklarımın beni hemen yakındaki dönercinin önüne getirdiğini gördüm. Nasıl olsa diyet bozulmuştu bari döneri de yedikten sonra işe gideyim diyerek dönerciye girdim…
Öğleden sonra iş yoğunluğundan vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım. İş çıkışı eve geldiğimde eşim diyetimin nasıl geçtiğini sordu, bozuntuya vermeden ‘’gayet iyi gidiyor’’ dedim. Günler benim için eski rutinimde yürüyordu. İş yerindeki arkadaşlarım benim diyete başlayıp aynı gün bıraktığımı hiç öğrenmemişlerdi, eşim ise anladığım kadarıyla diyete devam ettiğime inanıyormuş gibi yapıp gerçekte inanmıyordu.
Hafta sonu ailemle birlikte benim sık olarak gittiğim bir lokantaya İskender Kebap yemeye gittik. Çok güzel yemekleri olan bu lokantaya her gittiğimde yemeğin üzerine kalbura bastı tatlısı yerdim. Yemeğimizi yedikten sonra garson masamıza gelerek tatlı ne yemek istediğimizi sordu. Kızım sütlaç isterken, eşim ise kabak tatlısı istedi. Ve son olarak garsonun bana bakarak "Efendim sizinki her zamankinden mi olsun" diye sordu. Maalesef o ana kadar güzel giden her şeyi bu son sorusuyla berbat etmişti. Ben garsonun gözlerinin içine bakarak "bana sadece çay getir" diyebildim. Eşim ise bana dönüp " bizim haricimizde herkes yediğin tatlıya kadar biliyor" diyerek tepkisini dile getirdi.
Evet, başarısız diyet girişimimden sonra bir daha diyet yapmadım ve hala aynı kilodayım. Çalışma arkadaşlarım ise yılın değişik vakitlerinde diyete başlayıp biraz kilo verip, diyeti bıraktıktan sonra ise eski kilolarını tekrar yakalıyorlar. Ama onlar çok azimli ve bu döngü onlar diyet sevdasından vazgeçene kadar devam edeceğe benziyor.
Sonuç olarak insan biraz azimle kilolarını verebilir. Her gün yediği öğünlerdeki yemeklerin yarısını yese zaten almış olduğu kaloriyi yarı yarıya azaltmış olur ve diyet adlı işkenceye de gerek kalmaz.
Cengizhan EMRE
17/12/2024