TÜRKİYE’ NİN BECEREMEDİĞİ…
Osman Nuri KOÇAK
Sokağa tüküren veya kallavi bir balgam atan adamı uyarırsanız dayak yeme ihtimaliniz yüksektir.
Kavşaktan herkesten önce geçmek isteyen sürücüye “dikkatli ol! “derseniz başınıza ne geleceğini Allah bilir.
Son derece tehlikeli araç süren birisini polise ihbar ederseniz ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelebilir.
Kuyrukta beklemektense, saplama yapmayı tercih eden birisine “saygılı ol!” derseniz, ağır bir küfürle karşılaşabilirsiniz.
Poliklinik kapısında beleyen hemen herkes test sonuçlarını göstermek için gelmiştir ve sıra beklemek istemez. Sakın itiraz etmeyiniz, başınıza iş alırsınız.
Türk insanının demokrasi kültürü kendi özgürlüklerini kullanabilmesi ile sınırlıdır. Sistemin sürekli olarak kendisini kayırmasını ister. İşin vahim tarafı da bu konuda kendisini haklı görür.
Bu durum devlet yönetimine de aynen yansımıştır.
Bizi yönetenler; Rüşvet alabilirler.
Haksızlık yapabilirler.
Bazılarını kayırabilir, bazılarına da kıyabilirler.
İhalelerden yüzdeler alabilirler, ihaleleri istediklerine yönlendirebilirler.
Devlet işlerini kötü yaparak milleti ziyana uğratabilirler.
Trafik kanunlarını hiçe sayabilirler.
İstedikleri her kişiye dünyayı dar edebilirler.
Ama uyarılmayı, hele de hesap vermeyi hiç mi hiç hazzetmezler. Çünkü Devleti Âli’ nin bir ucundan tutmak, milletin efendisi olma yolunda önemli bir imtiyazdır. Oturduğu koltuğun o günkü gücü, sözkonusu imtiyaza ne kadar cevaz veriyorsa o gün onu kullanmak onun hakkıdır.
O sistemin adı demokrasi midir?
İşine gelirse…
Gazeteci efendisinin uşağı, sahibinin sesi olduğu sürece gazeteci…
Gazeteci, yukarıda milyonda birini saymaya çalıştığım haksızlıkların millet adına takipçisi olmaya çalışırsa Bekirağa Bölüğünden yer beğensin.
Halkımız ve yöneticilerimiz, bizim kimseye düşman olmadığımızı, basının millet adına denetim yaptığını anlayamadığı sürece 365 gününde yandık ha yandık.
İnsanların kendi kendilerini denetleyemedikleri bir demokrasi olur mu?
Gazetelerin ve sivil örgütlerin denetleyemedikleri bir demokrasi olur mu?