SİYASETTE ÇATIŞMACILIK VE ÜSLUP SORUNU Osman Nuri KOÇAK Söz ola kese savaşı… Söz ola kestire başı… Gelişmiş demokrasilerde bütün ülke insanları akşam siyaset ile yatmaz, sabah siyaset ile kalkmazlar. Siyasetçiler de 7/24 birbirleri ile lâf yarıştırmazlar. Hele hele de birbirlerine ak ve kara kadar uzak ve zıt şeyleri savunmazlar. Başka bir ülkeden geçici olarak ülkemize az çok aydın birisini davet etsek ve sadece görsel ve yazılı medyadan siyaseti ve siyasetçilerimizi takip ettirsek, kısa bir süre sonra ya ülkede ihtilal olacağı ve kanın gövdeyi götüreceği kanısına kapılır ya da kafayı tırlatır. Meselâ; Cibilliyetsiz, nesepsiz (ler)… Şerefsiz, haysiyetsiz (ler) Satılmış, hain(ler) Haydut, hırsız(lar) Bölücü, uşak(lar) Faşist katil(ler) Komünist dinsiz(ler) ve dahi şeytanın aklına gelmeyecek karalama ve hakaretlerin havalarda uçuştuğu bir arenada adam kafayı yemesin de ne yapsın. Bir kırıntısından dokuz köyün köpeğini zehirleyecek lâfları, çekinmeden, gocunmadan ve gönül rahatlığı ile karşıtlarına sarfeden bir başka (sözde) demokrasi dünyada var mı ki? Demokrasilerde siyasi görüşler birbirlerine ak ve kara kadar zıt olabilir mi? Hayır! Demokrasilerde farklı siyasi görüşlere sahip olanlar düşman mıdır? Hayır! Çünkü erişkin bir demokrasinin, bir anayasa etrafında asgari müşterekler oluşturmuş olması gerekir. Devletin temel taşları tartışılamaz veya gayri meşru olarak kabul edilemez. Demokrasi yaygın bir uzlaşma zeminidir, yürürlükteki anayasanın da ciddi çoğunluklarla uzlaşılarak yapılmış olması gerekir. Peki, bizde hal böyle midir? Maalesef öyledir diyemiyoruz. Siyaset yapanların bir birleri için düşündükleri ve ifade ettikleri en hafif iddia “köklerini kazımak” tır. Bu korkunç bir şeydir. Çünkü demokrasilerin siyasi farklılıkları “rakiplik- rekabet” anlayışı üzerinedir. Düşmanlık üzerine olursa sonucun “kök kazımaya” kadar gitmesi de doğal hale gelmektedir. Aklı başında her aydının, siyasetçinin, kanaat önderinin ve sıradan yurttaşın bu anlayışı lanetlemesi ve tersine çevirmek için mücadele vermesi gerekmektedir. Çünkü bu kadar baskıya toplumun bünyesi dayanamaz ve her taraftan çatlar. Allah esirgesin, sonunda yok olur gideriz. Homojen bir güç ile yapılmış bir anayasa, doğası gereği tek tipleştiricidir ve ayrıştırıcıdır. Ayrıştırıcı bir anayasa da çatışmacılığı körükler ve kavganın ateşini sürekli besler. Ülkemize acil bir gereksinme olan ve siyasetin tamamına yakınının onay verdiği yeni bir anayasa, bu ayrıştırıcı yapıyı onarmaya yönelik en büyük ve en öncelikli adım gibi... Erişkin demokrasilerde seçimler döneminde siyasetin ve çatışmanın ateşi yükselir ama seçim sonrasında iktidar olanın programını uygulamasına uygun istikrarlı bir ortam yaratılır. Bu durum demokratik iktidarın da muhalefetin ergenliğinin bir ölçütüdür. Bizde ise sanki millet seçimde herhangi bir mesaj vermemiş gibi, sabahleyin o meşum çatışmacı üslup kaldığı yerden devam eder. İktidar –muhalefet fark etmez. Al birini vur ötekine… Yorucu, yıpratıcı, kahredici, parçalayıcı, ötekileştirici, toplumsal enerjimizi yok eden ve kimseye hayrı dokunmayan bir siyaset biçimi ve üslubu… Bizde yönetimde istikrar adına hep tek parti iktidarları kutsanır. Ama hayırlı olan ise tam tersidir. Koalisyonlar ve partiler arası uzlaşmalar demokratik erginliği artırır. DYP-SHP koalisyonu 12 Eylül öncesindeki önyargıları izale etmiştir. Tek parti iktidarlarının istikrarının yarattığı hızlı temponun değerini küçümsemiyorum ama bir süre sonra kimseyi dinlemeyen, güçler ayrılığına tahammül edemeyen ve giderek otoriterleşen bir yapıya dönüşmesi de bu iyimserliğimize gölge düşüren unsurlar haline gelebiliyor. Elbette daha çocukluk hastalıklarından kurtulamamış bir demokrasinin de bu rahatsızlıklara katkısı büyüktür. Ama o demokrasiyi bu hastalıklarından arındırmak da siyasetin görevidir. Onlardan yararlanmak değil… Millet olarak sert, uzlaşmaz, ayrıştırıcı bir siyaset üslubundan bıktık. Biz gerek etnik olarak ve gerekse de inanç grupları olarak türdeş bir millet değiliz. Sırf bu nedenle de olsa dilimizi çok dikkatli kullanmalıyız. Çünkü emperyalizm de asırlardır ülkemizin bu yumuşak karnından bizi vurmaktadır. Bu işi yaparken de genellikle içimizde müttefik bulabilmektedirler. Çok çabuk alevlenen çelişkilere sahip bir toplumu, gerilim söylemi ve üslubu ile ebediyen bir arada tutamayız. Bir önemli nokta da, gerilim siyasetinin unsurlarının kaliteli olması gerekmez. Lidere bağlı olmaları ve bir yere ait olmaları ve karşı tarafa iyi sövmeleri onlar için yeterli siyaset malzemesidir. O nedenle de ülkemizde sıradan sayılabilecek birçok insan, geçici de olsa kendisini siyaset dünyasının önemli bir figürü haline getirebilmektedir. Bu nedenlerle milletvekili olmaya çalışan arkadaşlarımız daha seçilme dönmelerinden başlayarak üslup konusunda çok duyarlı olmak durumundadırlar diye düşünüyorum. Siyasetin arızaları ve kirleri konusundaki yazı dizimize devam edeceğiz… Siyasetin ısındığı bu günlerde içlerinden alınması gerekenler varsa ve almak isteyenlere katkımız olursa ne mutlu bize…