SİYASET VE PATRONAJ Osman Nuri KOÇAK Demokratik siyasetin ayakbağları konusundaki gözlemlerimizi yazmaya çalıştığımız yazı dizisine yönelik bazı sorular geldi. Bunların başında, siyaset siyasi partilerle sınırlı mıdır? Sorusuydu. Hayır. Yazılarımız siyaset yapmak için bir araya gelmiş her kişi ve kurum içindir. Sendikalar, dernekler veya başkaca teşekküller benzeri hastalıkların pençesinde kıvranmaktadırlar. Esasen yazdıklarımız toplumun önemli bir kesimi tarafından bilinen şeylerdir. Ama bu çalışmaları derli toplu bir hatırlatma ve halkın demokratik karşı duruşuna bir katkı çabası olarak değerlendirmek lâzım. Bu gün de siyasetin kendi içinde örgütlenmesi ve yönetilmesi konusundaki bazı görüşlerimizi paylaşmak istiyorum. Türk siyaseti halkın var olan dert ve gailelerinden veya sistemle olan çelişkilerinden hareketle aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmiş bir katılımcı yapı değildir. Hiç öyle olmamıştır. Sistemin egemenleri tarafından yukarıdan aşağıya doğru bir emir komuta zinciri içerisinde organize olmuş kurumlardır. Bu sisteme karşı örgütlendiğini ifade edenlerin hemen hemen tamamı da aynı yolu izlemişler, önce kendi kurumları içerisinde mutlak hâkimiyetlerini kurmuşlar sonra da ülke üzerinde. Oluşturdukları veya sonradan ele geçirdikleri partileri veya başka kurumları (örneğin STK ları) öyle bir yapılanma içine sokmuşlardır ki oradan gitmeleri ya yaşamlarının hitamı ile ya da büyük skandallar sonucunda mümkün olabilmiştir. Ülkeyi veya bazı demokratik talepleri yönetme amacıyla kurulan bu örgütler kendi içinde otoriter ve faşizan bir örgütlenmeye evrilmiş halde iken, iktidar olmaları halinde ülkeye demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışı getirmeleri onlardan beklenebilir mi? Evet demeyi çok isterdim ama mümkün değil. Partiler, sendikalar, dernekler, odalar, kooperatifler vs. adı ne olursa olsun toplumu şurasından veya burasından yönetme ameliyesi ile meşgul olan tüm kurumlar demokrasinin D’ sini bilmezler. Çünkü demokrasi bir yaşam biçimi ve içselleştirilmiş bir kültür sorunudur. Halk demokrasiyi tanımamakta, ona tanıtma görevi olanlar da bundan arsızca yararlanmaktadırlar. Halk demokrasilerde kendi sorumluluğunun sadece sandıkla sınırlı olduğuna inandırılmıştır. Oy ver ve git evine yat. Bir dahaki seçimde yine bekleriz… Bu teşkilat içi seçimler için de, genel seçimler için de böyledir. Teşkilatlar delegeler veya üyeler kanalıyla irade beyan ederler. Gerek delegeler ve gerekse de üyeler teşkilat içi ağalığı pekiştirme görevi ile memurdurlar. Oylarını yeterlilik saiki ile mi yoksa hemşehricilik, çıkarcılık, yararcılık saiki ile mi kullandıklarını bilmeyen bir Allah’ın kulu var mıdır? Benim köylüm olsun da liyakati olmazsa olmasın. Vekil, başkan olunca bana hizmet etsin de gerisi ne olursa olsun. Seçen seçilen ilişkisi çıkara dayalı olunca da etkili ve sürekli bir denetim mekanizmasının da kurulması ve çalışması imkânsız hale geliyor. Bunun en çarpıcı örneğini son günlerde yaşadık. Meclis Anayasa Komisyonu başkanımız, eski bakanların yargılanması konusunda düşüncelerini söylerken, “yargılamaya izin veremezdik, kimi dünür, kimi akraba, kimi yoldaş. Böyle bir şey yapanın siyasi yaşamı biter” deyiverdi. Anlatmaya çalıştığım budur. Doğru yapanın ödüllendirildiği değil, siyasi yaşamının bitirildiği bir ülkede demokratik kültürü nasıl yeşerteceğiz? Zor. Siyasetin musluğunu bir ele geçiren o teşkilatın halkın topyekûn daha ileriye taşınması için kurulduğunu söyleyen tüm programları fiilen askıya alır, kendisini ve yakın şakşakçı çevresini daha ilerilere götürmek için, korkunç ve acımasız bir ali kıran baş kesene dönüşür. Artık bizim ülkemizin siyasi kodlarının içerisinde halk, halkçılık, katılımcılık, birlikte yönetim, demokratik merkeziyetçilik, çoğulculuk gibi göz alıcı, umut verici nüveler pek kalmış gibi gözükmemektedir. Parti içinde genel başkanlara “patron” deme alışkanlığı yaygın bir hale gelmiştir. Bu durum malumun ilanı ve dile yerleşmesidir. Başkanlar patrona dönüşünce, teşkilatlar da onların bitmek tükenmek bilmeyen arzularının işçi karıncalarına dönüşmüşlerdir. Birisi kalksa ve beni yanıltsa… Yanılmayı bundan daha fazla istediğim başka bir şey olamaz…