ÖZGECAN TİTRETTİ… Osman Nuri KOÇAK 1970 lerin başında insanı da doğası da güzel ir dağ köyünde öğretmendim. İlk öğrenim yılının sonunda 23 Nisan Bayramı törenleri yapmıştık. Sporcu kişiliğimin de katkısıyla o köy ölçeğine göre masal gibi törenlerdi onlar. Törenlerin başlangıç gösterisi tüm köyün boydan boya geçit resmi ile selamlanmasıydı. Mahalli olanaklar ile yapmış olduğum trampetler ve davul eşliğinde yürüyüş yapıyorduk. Damlar salkım saçak insan doluydu ve törene alkış tutuyorlardı. Birden tiz bir kadın çığlığı iki kaya arasında yankı yaptı. “Hocemmiii! (Hoca Emmi) o kancıkları civan gibi delikanlıların önünde niye yürütüyon? At onları geriye!” diyordu. Kulaklarıma inanamadım. Durdum; ne dediğini sordum. Aynı şeyi yineledi. “Ama onlar da insan ve oğlanlar ile eşit. Sen de aynısın” dedim. Tepki ile itiraz etti. “Olmaz öyle şey. Kancık eriyle bir mi olurmuş?” dedi. Hayatımın en önemli derslerinden birisini orada almıştım. Eşit olmak ayrı, oy kullanmak ayrı… Bir yasa ile oy kullandırırsınız ama binlerce yıllık önyargıları kaldırabilmek için samimi çabalar gerektiğini anladım. Ama bu samimiyet ve kararlılığı devlette hiç görmedim. Yine bir ıssız ova köyünde, bayan bir arkadaşla birlikte çalışıyorduk. Ben evliydim o da babası ile birlikte kalıyorlardı. Bir gün köyün sözü geçen gençlerinden birisi geldi ve “Hocam, gençlerle bir gün oturalım, cümbüş çalalım” dedi. Olur dedim. “Ama hocayı da getir” dedi. Afallamıştım. “Hoca da kim?” Dedim. “Hocanım yav!” Demez mi? “O ne yapacak?” Dedim. “Oynatalım” dedi. Aklım başımdan uçmuştu. Ellerim titredi, yumruk atmamak için kendimle savaş verdim. Çünkü bu olaydan bir sonuç çıkarmak istiyordum. “Akşama toplanın” dedim. Sevinerek gitti. Denilen eve akşam yalnız gittim. On kadar delikanlı vardı ve benim cümbüşsüz, hocanımsız gelmeme şaşırdılar. “Oturun bakayım” dedim. Neden öyle yaptıklarını sordum. Başı açık ve bir başına bu ıssız yerde… Düğünlerde oynayanları görmüşler öylece onun şahsında… Usul usul ve uzun uzun anlattım. Cumhuriyeti, kadını, insanı, aileyi, haramı, helali… Saatler sürdü toplantımız. Hepsi mahcup ve pişmandı. Yeminler ediyorlardı ve bundan böyle hocanım dünya ahiret kardeşleriydi… Büyük bir iç hafifliği ile eve döndüm ve düşündüm… düşündüm… Aslında ben de buralarda bu kültürle büyümüştüm. Kadın toplumda ya tüm milletin çengisi ya da bir gönülün çengisiydi. Aynı zaman da da kayıtlı kölesi… Buralardan gelen aç ve kapalı bir toplumdan, devletin hiç katkısı olmadan bu kadar demokrat olunabilmiş demek ki. Özgecan bu aç toplumun bir kurbanı… Bu güne dek olanlar gibi… Bundan sonra olacaklar gibi… Mustafa Kemal’ e sövenler rahatlar. Çünkü toplumun ilerlemesini durdurduklarını düşünüyorlar. Ama yanılıyorlar. Toplum ilerliyor. Özgecan’a sahip çıkan milyonların ve Karaman’da her görüşten kadının ona sahip çıktığını gördükten sonra bu kanaatim iyice pekişti. Özgecan bizleri ağlattı ama titretti de... Kendimize gelelim diye… En önemli değerimizi devletin kıyıcı ve faydacı tavrına bırakmayalım diye… Haydi Türkiye.