NEGATİF SELEKSİYON
Osman Nuri KOÇAK
Hitler’ in zulmünden kaçarak ülkemize sığınan ve üniversitelerimizde görev alarak Türk Akademik Yaşamına unutulmaz hizmetler veren hocalardan bir ekonomi profesörü, bir süre sonra Türkiye’ den ayrılmak istediğini söyler.
O’nun Türkiye’yi çok sevdiğini ve artık burasını vatanı olarak gördüğünü bilen dostları hayretle sorarlar; “ Hocam! Hani siz bu ülkeden ayrılmak istemiyordunuz, ne oldu da gitmek istiyorsunuz?” derler.
Hoca’nın cevabı manidardır.
“Arkadaşlar! Benim artık bu ülkeye verebileceğim bir şey yoktur. Çünkü Türkiye’de devlet idaresinde “Negatif Seleksiyon” kuralı işliyor. Okullardan mezun olan öğrencilerim, millet ve devlet hayatına atılmak istediklerinde, girdikleri elemeler sonucunda, önemli görevler doğal olarak eleğin üstünde kalanlara verilmesi gerekirken, bu görevler hep eleğin altına düşenlere veriliyor. Eleğin üstünde kalanlara da yaşam zindan ediliyor. Onlar ya ikinci üçüncü sınıf görevlerdeler ya da hapishanelerdeler. Arada bir tesadüfî de olsa ümit verici örnekleri görsem de egemenler çok kısa sürede bu hatalarını (!) telafi ediyorlar.
Buna sosyolojide Ters veya Negatif seleksiyon (ayıklama) denir. O zaman benim iyi öğrenci yetiştirme gayretlerimin bir anlamı kalmıyor. Ben de yapım gereği, istesem de kötü öğrenci yetiştiremiyorum. Dolayısıyla da bu ülkede bana ve benim türümdeki hocalara gereksinim yok demektir. Dünyada iyi yetişmiş öğrenciye gereksinme duyan bir ülkeye gidip ona hizmet etmek istiyorum.” diyor.
Bir arkadaşım bu anıyı bana anlattığı zaman yönetici vasıflarımız konusunda zaten eskiden beri bu anektotda anlatılan doğrultuda oluşmuş olan kanaattim biraz daha pekişti.
Uzun uzun düşündüm ve bir yaşam boyu devletin veya çeşitli teşkilatların, kurumların yöneticilerinin vasıfları, duruşları, yeterlilikleri konusunu bir film şeridi gibi beynimden taradım. Hangi tercihlerle oralarda olduklarını düşündüm.
Devlet ve örgüt yönetimlerinde görev verilecek insanlar konusunda o kadar geniş bir tercih yelpazesi var ki, normal bir insanın bunlara aklının ermesi neredeyse olanaksız.
Eş, dost, akraba.
Bizim oğlan, bizim köylü.
Bizim tarikattan, bizim partiden.
Bana iyi hizmet eder, benim ayak işlerimi iyi yapar, benim suç ortaklığımı yapar, kirli işlerimin değneği olur.
Amerika’nın hoşuna gider.
AB’nin hoşuna gider.
Benim Bakanım, benim valim, benim müdürüm, benim polisim, benim askerim, benim hakimim, benim belediye başkanım, benim öğretmenim, benim teşkilat başkanım, nım…nım… nım…
Uzat uzatabildiğin kadar.
Hukukun, milletin ve devletin kurumları ve kişileri olması gereken herkes veya her şey benim!
Peki, bu nasıl olacaktır?
Ters seleksiyon vasıtası ile…
İriler kalburun altına düşecek, küçükler üstünde kalacak ki milletin değil benim hizmetimde olabilsinler…
Bu devlet idaresinde böyle…
Partilerin idaresinde böyle…
STK’ların idaresinde böyle…
Tam bir Şark Şaheseriyiz…
Ehil insan, yeterli insan, donanımlı ve beyin sahibi insan, adil insanla bunları yapamazsınız.
Bu duruma bakıp da sadece bugünkü manzara aklınıza gelmesin. Bu durum dünden bize mirastı. Bu gün oralarda olanlar da yapıyı değiştirmek ve niteliği artırmak için hiçbir şey yapmadılar. Üstüne üstlük son dönemlerde bu yapıyı daha da derinleştirdiler. Kurumlaştırdılar.
Ülkemize yazık edildi ve bugün daha da güçlü bir şekilde yazık ediliyor. Akıl ve vicdan sahibi kimse bu duruma “iyi” diyemiyor.
Nasıl olacak da iş ehlini bulacak?
Bileni arıyorum…
Bana da söylesin…