KALKINMA MI TÜKENİŞ Mİ? Osman Nuri KOÇAK Bir süredir TEMA VAKFI’NIN, bölgemizdeki linyit madeni ve buna bağlı olarak da Termik Santral yapımı ve işletilmesi konusunda hazırlamış olduğu raporu inceliyorum. Bir yatırımın doğru mu yanlış mı olduğu konusunda ciddi ön çalışmalar yapılamazsa, çok ciddi felâketler yaşamayı da göze alıyoruz demektir. Tema vakfımızın hazırlamış olduğu rapor çok dikkatli incelenir ve sağlamaları da iyi yapılırsa, böyle bir çalışmanın sonucu felâketle sonuçlanacak gibi gözüküyor. Öncelikle yatırımın yapılacağı İç Anadolu’ nun tam da o bölgesi, yeterli önlemler alınmazsa, dünyada ilk çölleşecek yer olarak belirtiliyor ise felaketin boyutu hakkında iki kere düşünmek gerekiyor. Yani, bölgenin yeşil dokusunun geliştirilmesi, yok edilen sulak arazileri ve bataklıklarının yeniden oluşturulması, toprakların organik madde olarak zenginleştirilmesi, çölleşmeye direnecek bir flora oluşturulması gibi son derece yaşamsal çalışmalar yapılması gerekirken, tam aksine birkaç madde ile özetlenebilecek ağır yıkımlar bizi bekliyor gibi. Bölgede var olan linyitin, bölgenin yer altı suyunun altında olması nedeniyle suyun boşaltılarak kömüre ulaşılmasının açacağı büyük yıkım. Açık işletmelerin doğası gereği yapılacak olan milyarlarca metreküp hafriyatın neden olacağı yıkım. Hava ve su soğutmalı olarak iki soğutma sistemi ile çalışan bu türden santrallerin, hava soğutmalı halinin çok masraflı olması ve çıkardığı enerjinin büyükçe bir bölümünü kendisinin tüketmesi nedeniyle, bu havzada muhtemelen su soğutmalı sistem tercih edilecek gibidir. Bu durumda yapılan ciddi hesaplamalara göre, yılda 1,4 Milyar metreküp suya ihtiyaç vardır. Gödet barajını 100 Milyon metreküp ortalaması ile kabul edersek 14 adet Gödet barajını oraya tahsis etmek durumundayız. Bu su nereden alınacak? Bu, Karaman, Karapınar ve Ereğli’ nin bütün yer altı kaynaklarını kurutmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bu durumun açacağı büyük yıkım. Ayrıca ve belki de çok daha önemlisi, ortalama 30 yılda işletmeden dolayı ortaya çıkacak kül miktarı 10 metre kalınlığında 5.220 adet futbol sahası büyüklüğünde bir depo gerektirecektir. Bu küllerin % 35 inin depolanamadan havaya uçtuğu da bilinmektedir. Havaya uçan bu küllerin içinde taşıdığı kimyasallar, ağır metaller tarım arazilerinde ve bölgenin insan ve hayvan sağlığında açacağı yıkımlar. Dünyanın iklimin olumsuz yönde değişmesi, havaya salınan karbondioksitin sürekli olarak fazlalaşması sonucundadır. Kömür santralleri de bu konuda başı çekmektedirler. Dolayısıyla bu santralin de emsalleri gibi iklime yapacağı olumsuz katkının yaratacağı yıkım. Bu yıkımların toplamını salim bir kafayla değerlendirmeye kalkarsak içinde yaşadığımız dünyaya ne kadar büyük bir kötülük yaptığımızı görebiliriz. Kızılderili reisin ünlü sözünde belirttiği gibi, “son sular çekilince ve topraklarımız yok olunca kömürün, daha doğrusu paranın yenilemeyeceğini” öğreneceğiz ama bu bilgi işimize yaramıyor olacak artık. Bu yazdıklarımıza alınganlık gösteren veya onları siyasi olarak değerlendiren bazı dostlarımız şehevi bir toptancılıkla hemen başlayacaklardır. “Canım bunlar yok mu bunlar, Boğaz Köprülerine, HES lere, Altın Madenlerine velhasıl ülkenin kalkınmasına hep karşı çıkıyorlar. Yani ülkemizin kalkınmasını istemiyorlar” diyeceklerdir. Bu kesin. Ancak, Bu konular bir siyasi partinin sınırlarını çok aşan ülke ve dünya sorunlarıdır. Oportünist değerlendirmeler herkesin zararınadır. TEMA VAKFI’ nın değerli temsilcileri hangi menfaat saikiyle kapı kapı dolaşıp insanları uyarmaya çalışıyorlar ki? Bu konuda bizi ikna edemezlerse sonuna kadar direnecek ve bu santrale karşı çıkacağız. Yanlışımız varsa bilgilendirilmeye de hazırız. Bu türden yatırımların dünyayı tükettiğine inanıyorum. Damarlarında insan kanı yerine altın suyu akan bazılarını geçici olarak kalkındırsa da…