Evet aynen böyle yapıyorum.
Kimseye kızmıyorum, şimdilerde..
Bol bol dinliyorum...
Ne zamandır böyleyim..?
Belki on senedir..
Kimi dinliyorum peki...?
Kendini anlatmak isteyen herkesi...
Bilhassa da gençleri...
Yirmi beş yaş altını meselâ..
R. Kuşağından Z. Kuşağına kadar..
Boş ver bunları, asa gençlik demiyorum, diyemem.
Çünkü o tavır,
yükü kolayca üstünden atma tavrıdır.
İlgilenme, şikâyet et tavrıdır.
Allah'ım şunları kahret, bana da cennetinden yer ayır tavrıdır.
Onu yüzsüzlük olarak görürüm.
Tarlaya tohum atmadan, mahsul bekleme tavrıdır.
O ahmak işidir der atalarımız.
Ekmeden biçmek, sünnetullaha da ters.
O yüzden:
Saçı uzunmuş,
Kulağı küpeliymiş,
Kolu dövmeliymiş, demiyorum dinliyorum.
O kadar saflar ki, (temiz anlamında saf) benim bildiğim hilenin yarısını bilmiyorlar.
Düşünsenize ben'i bugüne kadar, önüne gelen herkes kandırdı.
Ona rağmen ben bu çocuklardan daha fazla hilebazım.
Ve onları dinliyorum.
Cennet cehennem demiyorum.
İşini, aşını, soruyorum.
Yapacağımız bir şey var mı onu soruyorum.
Herhangi bir sorunu var mı onu soruyorum.
Saçı uzunsa meselâ,
Peygamber efendimizin saçıda kulak memesine kadar uzundu diyorum.
Gözleri ışıl ışıl oluyor.
Ama çok çok bakımlıydı,
Aynen seninki gibi diyorum.
Değil miydi.?
Öyle okumadıkmı bugüne kadar.
Bu gençler otuzundan sonra yalvarsanız uzatmaz.
Tek sorunum var,
ilk anda ürkütücü görünüyor olmam.
Yani hacı amca şimdi cehennemin tabakalarından,
bir başlarsa ön yargısı.
Yaşımız ve kılık kıyafet meselesi.
Hâlbuki soyadımıza kadar Uysal'ız.
Peki eskiden dinlemiyor muydum.?
Dinliyordum elbette.
Fakat şartlanmış halimle dinliyordum.
Partici kafamla dinliyordum.
Muhatabıma yanlış yolda,
gözümle bakıp dinliyordum.
Çünkü o zamanlar yoğurdu yumruğumla yiyordum.
Kendimizi ehl-i tevhid,
geri kalan ahaliyi ehl-i gaflet görüyorduk.
Gayette samimîydim.
Galiba bundan olsa gerek, alkol alan arkadaşlarım oldu benim.
Ayıplayanlar oldu zaman zaman.
Olsun hiç değilse ben'im yanımda almıyordu,
beraber namaz'a gidiyorduk.
Tabir caizse o kontrol altındaydı, ben'de nefsimi terbiye ediyordum.
Tebliğde üç esas var diye biliyorum.
Dil ile tebliğ.
Mal ile tebliğ.
Hâl ile tebliğ.
Kanaatimce en etkili olanı,
Mal ile tebliğdir.
Çünkü aç insanın kulağına hiçbir söz girmez diye düşünüyorum.
Dinimizde bir hüküm vardır.
Bir insanın eline iş vereceksin.
O olmazsa ağzına aş vereceksin.
Onu da yapamazsan hırsıza ceza veremezsin.
Kıtlık yıllarında bu hüküm uygulanmaz diye biliyorum.
Bütün canlılar karnını doyurduğu kapıyı,
gözü kapalı bulur denir.
Köyde dağdan gelen koyunlar,
İki yüz haneli köyde,
kendi evlerini kendileri bulurlar.
İkinci tesirli tebliğ hâl ile olandır.
Önce kendin yapacaksın sonra ele söyleyeceksin.
Bu yalanlanamayan tebliğ türüdür.
Dil ile olansa kolaydır.
Ve gereklidir diye düşünüyorum.
Ancak ilk ikisi İLLÂ şarttır.
Gönlüm Yirmi beş kişilik,
Yirmi beşini geçmemiş,
zıpkın gibi bir sohbet takımı kurmak istiyor.
Ohooo hocam sende,
şu kış gününde gül bahçesi hayalindesin dediğinizi duyar gibiyim.
Gardaş biz eski su katılmamış natürel Erbakancıyız.
Hayali severiz ve hayalimize sonuna kadar inanırız.
Harman yerinden beslenmiş tavuk yumurtasına benzeriz.
Söz uzayacak bağışlayın.
Lafı sulandırmadan veda edelim.
Sağlıcakla kalın.