Pazar öğle saatleri.
Telefonum çalıyor.
Birde baktım ki ismiyle müsemma Muzaffer bey.
Yani Özdal hocam.
Ramazan Ünal ile Gazinin avlusunda olalım mı?
Hemen geliyorum dedim.
Gazinin avlusundayız, fotoğrafta görüldüğü gibi.
Fotoğraf demişken,
Ben hiç bir zaman fotoğrafta gülümseyemem.
İspatı fotoda görünüyor işte.
Ayıp diye bir şey var.
Sanki ben kazanıyorum, onlar yiyormuş gibi.
Neyse kendimi azarlamayı şimdilik bir kenara bırakalım.
Ramazan hocam Ankaralı sayılır.
Yıllardır orada diye biliyorum.
1974 te Sanayi Bakanlığında çalışmış diye biliyorum.
Kırmahalle büyük cami imamlığından oraya.
1974 te iktidardık.
Ortak çertek.
Sanayi Bakanı Abdülkerim Doğru'ydu.
Zaten o zamanlar içimizde hiç eğri yoktu ki.
Dönelim Gazinin avlusuna.
Muzaffer hocam, mütebessim duruşuyla neler neler söylüyor değil mi ama.
Okuldan başladık sohbete.
Hocalardan, arkadaşlardan kimleri kimleri anmadık ki.
Genellikle de imkânsızlığımızdan konuşuruz böyle zaman da.
O yoksulluk sohbeti tıpkı acılı adana tadı veriyor inanın.
Ülkenin durumunu da ihmal etmiyoruz elbette.
Nede olsa ağır Sanayi ekolünden geliyoruz.
Ama önce MÂNEVİYAT.
Laf tam kıvam almışken ikindi yaklaşmış.
Yaklaşık üç yıldır görmediğim Hüseyin kaya Hocamı sordum.
Otogar civarında ikamet ediyormuş.
Otogar Camii'nde ikindi namazı safındayız.
Artık dörtlüyüz.
Avluda banklardayız.
Hüseyin Bey tane tane konuşur.
Tecvid üzere diyorum ben ona.
Muzaffer hocam genellikle susarak konuşuyor.
Bense sık sık sohbet böler olarak ortaya karışık dalarım.
Hüseyin hocamın Şam hatıratı tam bir senaryoluk.
Buradaki yine HÂ'KEZÂ.
Hele bir imamlık imtihanı var ki, dinlemeden ölen ukbaya eksik gider.
Üç kişiydi komisyon diyor Hüseyin Bey.
Ortadaki ihtiyar kaba sakallıydı diyor.
Meğer tarif ettiği zât kimmiş biliyor musunuz?
Koskoca Konya tarihinin bugüne kadar gördüğü üç MEŞHURUNDAN biri olan,
BOZKIRLI MUSTAFENDİ.
Aynen böyle anılır mübarek zât.
Minşevi tarzı bir ezan okumuş Hüseyin hocam sınavda.
Eh Şam tahsili görmüş biri Kırmahalle usulü okuyacak değil ya.
Ezandan sonra birde KÜVVİRAT okutmuşlar.
Aşır bittiğinde MUSTAFENDİ ağlıyordu diyor.
Netice.
Hangi camiyi istiyorsun evlâdım demişler.
Karaman Dikbasan demiş Hüseyin Bey.
Orası istikbâlin Doktor Memiş’i tarafından yeni dolduruldu denmiş.
Başka yerde olmaz demiş Hüseyin hocam.
Derken adliye katipliği anısına geçerken gün batmak üzereydi.
Dedim ki.
Ben 30 mayalı ekmeği, iki kg peynir alayım.
Yedi kişi olalım.
Sessiz bir ağaç altında sıcak çay eşliğinde ömürlük bir sohbet edelim.
Hatta niyetim, şayet ikna edebilirsem Ramazan Ünal hocamı bu kış Ankara'ya salmamak.
Laf uzun zaman dar.
Az sonra benim Dersim var.
Yaz bitmeden başlıktaki
"Gelebilen gelsin toplantısını” çok istiyorum.
Ama o beni aşıyor.
Ölümlü dünya.
60 yıla yakın Karaman imam hatip tarihinin mezun sayısını düşünebiliyormusunuz?
Karaman ovası dar gelir öyle değil mi?
Hayali bile nasıl huzur veriyor.
Size doyum olmaz.
Sağlıklı günler dilerim.