KARAMAN SEVGİSİNİN PEŞİNDE
Muzaffer CAN
Kurucabel köyünde Karamana göç kararı alındığı zaman ben bir buçuk yaşlarında imişim. Sonraları acı tatlı bütün hatıramın üzerine yığılan sis bulutlarını dağıtmak için kaç kere uğraştımsa da nafile. Hayal meyal hatırlayabildiğim bir kaç ağıt yakan kadınların ağıt sahneleri o kadar. Bütün hayatın hayalini ben Karamanda düşledim, hayalin gerçeğe döndüğünü Karamanda gördüm, ilk düşünmeye orada başladım.
Yıkık camilerin iyice yıkılıp izleri bile silinmesi için yıllar yılı bekletildiğini ben Karamanda yaşayarak gördüm. Çocukluğum İmaret camisinin yıkık minaresinin enkazı üzerinde amuda kalkan biri olarak geçti. Tecvit yazarı Alâeddin'i Semerkandinin camisi, Hatuniye medresesi, iç kale camisi, Kent hane camisi, yıllarca kütüphane olan Hacı Beyler camisi, ve daha nice tarihi eserler: Akif bey der ki:
Geçerken ağladım geçtim, dururken ağladım durdum,
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda baş vurdum.
Mezarlar, ahiretler hep yükselen karşımda dura dur,
Ne yerlerden güler bir yüz, ne göklerden güler bir nur.
Çocukluğum, delikanlılığım ve İmamlık yıllarım böyle bir Karamanda geçti. 70 li yıllara geldiğimiz zaman zavallı şehrimiz toz ve topraktan ibaretti. Okuyan yok mu idi. Elbette vardı ve sayısı hiç de azımsanacak bir sayı değildi. Lakin okumaya giden okumsa bir daha geri gelmiyordu. Ekonomisini düzelten zenginlerimizde İstanbul gibi büyük yerlere göç ediyorlardı. Bu da Karamanın hep sahipsizliğine yol açıyordu.
12 yaşlarındayken hafızlık yaptığımız Mehmet kılıçla Karaman kalesinde oynarken iki üç adamın kuyunun başında bir şeyler fısıldanırken duymuştuk, güreşir gibi yaparak yanlarına yaklaştık ve kulak misafiri olunca kuyunun kuyu değil, yer altı yol olduğunu anladık ve günlerce hazırlandık, kuyuda su olup olmadığını araştırdık, sonra kuyuda hava var mı diye ipin ucuna bir düzenek yapıp içine ateş yaktık e kuyuya sarkıttık ve ip yere değdi, sonra kuyuya inmeye karar verip ipleri hazırlayıp 4 arkadaş teker teker kuyunun dibine idik. Burası oda gibi geniş ve ikinci kuyusu olan bir yerdi. Oradan inmeye Mehmet Emin adındaki arkadaş cesaret etti ve aşağıdan “gelin, burada bir yol gidiyor “ diye seslendi, derhal bizde indik ve yer altındaki tünelden 500 metre kadar ilerleyebildik ki tünel göçmüştü. Görebildiğimiz kadarıyla dört tarafa yol gidiyordu ama meşalemiz bitmek üzereydi geri döndük.
Başladık anlatmaya öyle ya kahraman olmuştuk, hakkımız değil miydi. kuyudan çıkalı iki ya üç saat olmuştu ki yanımıza üç adam gelip gülümseyerek haydi gençler reis sizi mükafatlandırmak istiyor dedi. Düştük arkalarına, içeriye girince zebella gibi bir adam, “siz misiniz o kuyuya indiğini söyleyen lan” diye bağırıp bizi temiz bir benzettikten sonra “iyi dinleyin beni siz kale kuyusuna inmediniz , orda dehliz görmediniz, yalan söyledik diyeceksiniz” deyip kapının ağzına durdu birer tekme atarak bizi kovdu. Ona göre biz karaman oğullarının davasını güdüyorduk, buna devlet izin vermezmiş.
İlk günkü sorma döneyim sahi biz Karaman oğullarından mıyız, yoksa Osmanlı Karamanlısı mıyız?
(Devam edecek.)