Halil İbrahim İncekara
Bu darb-ı mesel, Karaman’a has bir atasözüdür. Çelebi terimi, Mevlana tarikatında olanlara, daha ziyade Mevlana soyundan gelen dedelere, bilhassa, tarikat postunda oturan şeyhe verilen bir lakap olmakla beraber, çelebi soyundan olan herhangi bir aileye de çelebiler denir.
Gerek tekkelerinin bol gelirli oluşu, gerekse vakıfların gelirlerinden aldıkları hisseleri ve daha başka imkanları ile, genel olarak varlıklı aileler olan çelebilerin tekkeleri, aşhanelerinde hazırlanan yemeklerinin kalite ve bolluğu bakımından, bir çok ailelerle yarışırdı ve hatta onları geçerdi.
Çelebi ailelerinin özel mutfaklarında da keza bol çeşit ve bol masraflı yemekler pişirilirdi. Yani, gerek tekkenin ve gerekse çelebi ailelerinin evlerinin günlük sofraları, sanki bir ziyafet sofrası gibi olurdu. Bu nedenle de Mevlevi tekkeleri ve Mevlevi ailelerinin sofraları dillere destan idi. Haftanın cuma ve pazartesi günleri, en kaliteli yemeklerin hazırlandığı günlerdir.
Mevlevi tekkelerinde pişirilen pilavların katkıları şunlardır: Pirinç, et, soğan, kuş üzümü ve fıstık. Tekkenin kilerlerinde saklanan tulumlardaki o güzelim sadeyağı da baş katıktır.
Mevlevi tekkelerinde yemek yemeye, “lokma yeme veya lokma etme” denilir. Yine tekkelerdeki geleneksel yemek sofraları serildiği günlerde “lokmaya salla” diye ilan olunur. Bu nedenle, genel olarak, tekke sofralarında yemeğe oturmaya da “lokmaya oturmak” denilirdi.
Karaman okkasına gelince; Karaman ve dolayları, pek bolluk ve bereket ocağı imiş. Bu nedenle, Karaman’a has özel bir darb-ı mesel olan “karnım aç, Karaman’a kaç”sözü de, yokluk içinde olanların, Karaman’da bolluğa kavuşacaklarının bir açıklamasıdır.
Yolu Karaman’dan geçen yolcular şimdiki İmaret Camiinin bulunduğu İmaret’e (aşevi) uğrar, o günün şartlarındaki tek ulaşım aracı olan atları ile birlikte 3 gün misafir edilirler, hem kendileri hem de atları doyurulur, 4. Gün yolcu edilirlerdi. Böylece Karnım aç, Karaman’a kaç, sözünün önemi daha da anlaşılmış oluyor.
İşte, böylesine bolluk ve bereket içerisinde yüzen Karaman’daki ticaretle uğraşanlar, alışverişlerde kaytarıcılık değil; kendilerinden Allah’ın hoşnut olması ve işinden daha fazla bereket olması için, sattıkları mallarını belirli orandaki tartıdan fazlası ile verirlermiş. Bu yüzdendir ki esnaflar, dükyanlardaki tartı okkalarını daha ağırca hazırlattırırlarmış. İşte çelebilerin sofraları ve esnafın özel okkaları, bu sözü doğurmuştur.