ÖZGÜR EĞİTİME DOĞRU
Mahmut TOPTAŞ
Türkiye’de en çok koyulan isimlere baktığımızda ön sıralarda Mehmet, Mustafa, Ali, Hasan, Hüseyin, İbrahim, İsmail, Yusuf, Ömer, Osman, Ebubekir, Abdullah…. gibi peygamber veya ashabı kiram ismi gelir.
Bunların hiç biri de halkının, ümmetinin üstünde bir standartta hayat yaşamışlar.
Bu isimlerden zenginlik haberleri, hikayeleri nakledilmez.
Ayetlere verdikleri manalar, rivayet ettikleri hadisler ve kendilerine ait hikmetli sözler, 1400 yıldır yalnız Müslümanlara değil bütün insanlığa ışık saçmaya devam eder.
İlme ağırlık verenlerle fethedilmiş Bağdat, Pers İmparatorluğu, Şam, Mısır…
Fethedilen bu diyarlarda Kufe mektebi, Bağdat ekolü, Mısır metodu, Mekke-Medine menheci yayılmaya başlamış ve hala bizim üzerimizde etkileri devam ediyor.
İmam Malik, İmam Ebu Hanife, İmam Şafi, İmam Ahmet bin Hanbel, İmam Cafer Sadık….. (Allah hepsine rahmet etsin) gibi Müctehid imamlarla gelişmiş İslam adaleti ve o adaletin kuşattığı insanlar, eğitimin, ticaretin, sanatın, sanayinin helal yollardan da yapılabileceğini eğitimciler yoluyla öğrenmişler ve öğretmişler.
Öldürücü silahların bulunduğu üsler yerine ilim adamlarının bol olduğu üsler kurmuşlar ve yüz yıllardır, silah ve askerlerin üssünü kuran Pers imparatoru ile Bizans imparatorluğuna son vermişler.
“İlim” deyince de hemen akla öldürücü silahları üreten, Nobelleri yetiştiren, ahlaksızlıkta Sodom ve Gobore’yi örnek alan insanlar gelmesin.
Tekvin sıfatıyla kainatı/evreni yaratan, Kelam sıfatıyla Kur’an-i Kerimi indiren Allah celle celalühün yarattığı, tabiatta görülen, duyulan, tutulan, koklanan, tadılan her şeye “Ayet” denildiği gibi, Kur’an’da olan Kelama da “Ayet” denilmiştir.
İlim adamları, tabiat ayetlerini keşfederken Kur’an ayetlerini de tefsir etmeye ve hayatını bu iki kanuna göre ayarlamaya çalıştıkları oranda maddi ve manevi alanda yükselmişler.
Yalnız tabiat ayetlerine ağırlık vererek dünyayı sırtlayan insanlar, dünyanın ağırlığı altında ezilirken yalnız Kur’anın lafzına aşık olanlar, “yolunda ölürüm ama okumaya zamanım yok” diyenler de ezilmeye mahkumlar.
Kuşun iki kanatla uçtuğu gibi bu dünyayı cennet gibi kavgasız, zulümsüz, sömürgesiz, adaletle dolu, mesut ve mutlu insanların yaşadığı hale getirdikten sonra cennete uçmak da tabiat ayetleri/kanunları ile Kur’an ayetleri/Hükümleri ile cennete uçulabilir.
Onun için bu ülkede devlet okulları ile özel okullar rekabet etmeden, özel okul kuranların da en az TÜSİAD ve MÜSİAD gibi güçlü kuruluşlara sahip olmadan kurtuluşumuz mümkin değildir.
Özel okullar açılmadan özgür eğitimden bahsetmek de mümkin değildir.
28 Şubat döneminde Üniversitelerde Profesörlere, adalet saraylarında hakimlere Generallerin ders verdiğini ve neyi, nasıl okunacak ve okutulacağını öğrettiğini 30 yaşın üstünde olan herkes bilir.
Onun içindir ki İslam kültürünün ana kaynakları hicri dördüncü asra kadar yazılan kitaplardır.
Bu dönemde 400 yıl devlet okulu açılmamış.
Her sahada birinci olanların tamamı, özel mekteplerde özgürce öğrenme, fikir beyan etme ve onu yayma tarafına gitmişlerdir.
Hicri dördüncü asırda devlet, Bağdat’ta Medrese/Üniversite açtığında Buhara, Semerkant, Maveraü’n-nehir uleması, o medresenin adını “Matem’ül ılim” ölen ilmin taziye evi koymuşlar. (Kaynaklarıyla beraber bak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi “İcazet” maddesi)
Uzağa gitmeye gerek yok.
Şu anda il ve ilçelerimizin Müftü ve vaizlerini yetiştirmek için 1976 yılında açılan Haseki Eğitim Merkezi hocalığına onlarca Profesör varken, ilk okul diplomasından başka diploması olmayan Halil Gönenç ile Abdurrahman Gürses’in getirilmesi, İlahiyat fakültelerinde bu ikisi ayarında hala hoca yetiştirilememesi bize bir şeyler söylüyor da anlayan yok vesselam.