MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ’DEN FİTNE/TERÖR ŞİİRLERİ
Mahmut TOPTAŞ
Sömürerek semirenlerin, doğru ve iyileri kemirenlerin, eğrileri, karışıklık çıkaranları, kan akıtanları destekleyenlerin, dünya üzerinde cirit attığı günlerde, onlardan korkusundan mıdır, yoksa onların attığı kemikleri yalamalarından mıdır bilinmez, bazı insanlarımız onlara karşı bize direnmeyi emreden ayetleri dillerine dolayıp bizi Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalıştılar.
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ
“ (Harpte) Onları nerede bulursanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne (zorla İslam dininden döndürmeye çalışmak) öldürmeden beterdir. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında harp etmedikçe, siz de onlarla harp et¬meyin. Eğer onlar harp ederse siz de onları katledin. İşte kafirlerin cezası budur.” Bakara süresi ayet 2/191)
Olur muymuş onları nerede bulursak öldürmek bize yakışmazmış.
Onlar da on bin kilometre uzaktan geliyorlar, çocukları beşiklerde, hastaları hastahanelerde, gelinleri düğün evinde, namaz kılanları camilerde öldürüp gitmiyorlar.
Rabbimiz, bunun böyle devam etmemesini, bu fitnenin sona erdirilmesi gerektiğini, bunların sözden anlamayacağını, onların anladığı dilden konuşmamız gerektiğini bize bildirirken şöyle emreder:
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ فَإِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ
“Fitne (zorla İslâm dininden döndürmeye çalışmak, zulüm ve işkence) kalmayıncaya ve (yaşanan) din Allah'ın oluncaya kadar onlarla harp edin. Şayet harbe son verirlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara süresi ayet 2/193
Mevlana diyor ki: (Beyitlerin başındaki numaralar Tehir’ül Mevlevi tercemesinin numaralarıdır)
142- “Fitne, karışıklık ve kan dökülmesini istemedir.
Der ve bir fitne örneği olarak yayılmakta olan Hıristiyanlığı önlemek için Yahudi hükümdarın vezirinin bir fitnesini uzunca haber verir:
335- “ Yahudi hükümdarın sapık ve hileci bir veziri vardı ki, hile ile suyun üstüne düğüm vururdu.”
336- “ Bu vezir dedi ki, Hıristiyanlar canlarını kurtarmak için, dinlerini hükümdardan gizlerler.”
337- “Onları öldürme ki, öldürmenin faydası yoktur. Din, misk ve öd ağacı değildir ki kokusu olsun da ondan anlaşılsın.”
338- “Hükümdar, vezîre sordu ki, o halde ne tedbir alalım?.. Bu hilenin, bu yalanın- yâni İseviliğin- yayılmasına mâni olmanın çaresi nedir?”
339- “Ta ki Dünyada Nasraniliğini ilân eden, yahut gizli din kullanan bir Hıristiyan kalmasın.”
340- “ Vezir dedi ki: Şâhım; kulağımı ve elimi kestir ve acı bir hüküm ile burnumu ve dudağımı yardır.”
341- “Ondan sonra beni, darağacının altına getir. O sırada bir şefâatçı çıksın ve senden afvımı dilesin.”
342-“ Bu işi dellâl çağırılan ve kalabalık olan dört yol ağzı bir meydanda yaptır.”
343- “Ondan sonra beni yanından uzaklaştır ve uzak bir şehre sür ki, Hıristiyanlar arasında şer ve fitne çıkarayım.”
Uzunca anlattığı bölümde vezir güya Hıristiyan olmuş görünür, hükümdar onu öldürmek için önce kulağını ve elini keser, burnunu ve dudağını yarar. Araya kendi adamlarından aracı çıkar ve öldürmesini önlerler.
Gece Hıristiyanlar onu evlerine gizlice alırlar ve tedavisi bittikten sonra onu lider seçerler.
Sahte Hıristiyan vezir, onları on iki guruba ayırır ve bırakıverir. O günden sonra on iki gurup birbirlerini öldürmekle asırlar oyu meşgul olurlar.
Yoksa Mevlana bizi mi anlatıyor?