EMAN/VİZE
Mahmut TOPTAŞ
Evimize veya yurdumuza müsafir olarak aldığımız kim olursa olsun, onun güven içinde yaşaması ve güven içinde ev veya yurdumuzdan çıkmasını sağlamak bize Kur’an’ımızın emridir.
Rabbimiz buyurur:
وَإِنْ أَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ حَتَّى يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ
“Eğer müşriklerden biri, senin yanına gel¬mek(yakınında ol¬mak) isterse onu yanına al ki, Al¬lah'ın sözünü işitsin. Sonra onu güven içinde olduğu yere ulaştır. Bu onların bilgisiz bir toplum olmaların¬dandır.” (Tevbe süresi ayet 9/6)
Nur süresinde evlere bile girişte izin istenmesini emreden Rabbimiz, yurdumuza da izinle/vizeyle gelinmesini öğütlemiştir.
Bu günkü devletlerin hala erişemediği düzeyde de ileri bir eman/vize düzenlemesi getirmiştir.
Devlet, insanların ortak toprak üzerinde bir araya gelerek oluşturdukları bir kurumdur.
İnsanların üstünde değildir, insanın hizmetindedir.
Onun için sevgili peygamberimiz, her Müslümanın eman/vize verme hakkının olduğunu bildirmiştir.
وَذِمَّة الْمُسْلِمِينَ وَاحِدَة يَسْعَى بِهَا أَدْنَاهُمْ
“Müslümanların her birinin zimmeti/Vizesi birdir. Statü olarak en aşağıda olsa bile” (Buhari, Sahih, K. Cizye, Bab 17)
Yani Halifenin, Sultanın, Cumhurbaşkanının vize verme hakkı olduğu gibi, deli ve çocuk olmamak şartıyla kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesin vize verme hakkı vardır.
Vize verdiği kişinin sorumluluğunu da yüklenmiş olur.
Günümüzde ülkelere giriş için verilen “Vize” dediğimiz şeye İslam’da “Eman” verme denir.
Halkımızın dilinde bu “Aman dileyene el kalkmaz” denmiştir.
İmanı olan kişi eman/vize verilene el kaldırmaz.
Evine veya yurduna aldığı kişiyi zincire bağlamaz.
Bu gelenek İslam öncesi cahiliye toplumunda da vardı.
Gavurlar içinde adam gibi adam olanlar da vardır.
Ama bu günün gavurlarından özellikle yönetimde bulunanlarının bir dediği öbür dediğine uymaz.
“Dostum” dediğinin postunu soymakla meşgul olur.
“Müttefikim” dediğinin kanını alıyordur o esnada.
“Vize verdim gel” diyor, gelince de zindana atıyor.
Tutuklamaya karar vermişsen, önce “Sana vize vermiyorum, sen suçlusun, İnterpola bildiriyorum ve her yerde aranıp, yakalanıp bana gönderileceksin” diye haber vermesi gerekir.
Rabbimiz bu konuda:
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ
“Eğer bir kavmin hıyanetinden korkarsan sen de aynı şe¬kilde ant¬laş¬mayı at. (antlaşmanın bo¬zuldu¬ğunu bildir). Allah ha¬inleri sevmez.” Buyuruyor. (Enfal süresi ayet 8/58)
Düşmanına dahi ihanet etmeyeceksin. Onun ihanet ettiğini öğrendiğin anda sen yine ihanet etmemek için ona: “Sözleşmeye bağlı kalmadığın için ben de bu sözleşmeyi feshediyorum” dedikten sonra yapılması gereken ne ise onu yapacaksın.
Dostluk, ahd, sözleşme, vefa, müttefik gibi kelimeler, lügatında olmayan bu türden kafirleri tarif ederken Rabbimiz şöyle buyurmuş:
لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ
“Onlar, bir mümin hakkında akrabalığı da antlaşmayı da gö¬zet¬mez¬ler. İşte asıl saldırgan on¬lardır.” (Tevbe süresi ayet 9/10)
Adam, yüzümüze tükürüyor, kar yağdı zannediyoruz.
Adam kanımızı akıtıyor, sırıtarak “kan alıveriyor” diyoruz.
Adam, düşman bildiğimizle kol kola fotoğraf çektirip bize gönderiyor, “Fotoğraf karesine biz de gireceğiz” diye bekliyoruz.
Benim dediklerime bakmayın, şu anda kalbinizi çalıştıran, kanınızı bütün hücrelerinize pompalayan, aklınızı size veren Rabbimizin şu ayetine gönül verdiğinizi biliyorum, lütfen kulak verin:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآَيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
“Ey iman edenler, kendi¬niz¬den aşağı olanı (kâfirleri) sır¬daş edinme¬yin. Onlar size kötü¬lük yap¬mada kusur etmezler. Sı¬kıntıya düşmenizi is¬terler. Onla¬rın (size olan) kinleri ağızların¬dan taş-makta¬dır. Göğüslerinin gizlediği ise daha büyüktür. Size ayetleri açıkladık eğer akıl eder¬seniz.
هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آَمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
“İşte siz, onlar sizi sevmezken onları seven ve ki¬tapla¬rın hepsine iman edenlersi¬niz. On¬lar size rastladıklarında "İman et¬tik" derler. Yalnız ka¬lınca da size olan kinlerinden parmaklarının uçlarını ısı-rırlar. De ki: "Ki¬ninizle geberin" şüphe¬siz Allah gö¬ğüs¬lerdeki özü hakkıyla bilir.” (Al-i Imran süresi ayet 3/118-119)