BENCİLLİK DE YOK SENCİLLİK DE YOK
Mahmut TOPTAŞ
Harpleri, darpları, dalavereleri, kundaklamaları, sabotajları televizyondan seyrederken ürperiyoruz.
Cinayetleri, hıyanetleri, soygunları, tecavüzleri, saldırıları da yine televizyondan izlerken geleceğimizden korkuyoruz.
Her yerde “kan kan intikam” naraları atılıyor.
Belalar içinde doğan çocuklar, hayatın beladan ibaret olduğunu zannediyor.
“Ben acıların çocuğuyum” diye inliyor.
Ağlayan yüzler görerek büyüdüğünden, gülenlerin şen ve şakrak olmasına anlam veremiyor.
İki tarafında sallanıp duran iki elinin sevmek için de, vermek için de kullanılabileceğini hatırından geçirmeyen, yalnız dövmekte ve almakta kullanan bir nesil yetişiyor.
Uluslararası arenada, ulus içindeki meydanlarda hep horlandığı için, çevresindekilere hor bakan, hoş görmenin ne olduğunu tatmayan bir gençlik oluşuyor.
1 Mayıs İşçi Bayramında gördük on binlerce polis, on binlerce emekçi karşı karşıya, kaşlar çatık, suratlar asık.
Hani bayramdı!
Ramazan ve Kurban bayramları da bayramdır.
İnsanların belirlediği bayramlarda, polisler, coplar, Molotoflar, panzerler, tomalar, sopalar, eller tetikte, diller “Kahrolsun…” larda.
İslam’ın bayramlarında, güzel elbiseler, gülen yüzler, şekerler, çikolatalar, ziyaretler, el öpmeler, hayır duaları.
1960 tan bu güne kadar görev yapan Başbakanların bir kaçı hariç hepsi karakol eğitiminden geçirilmiş insanlarımızdır.
Üniversitede iken yanlışlara “dur” diyebilecek olanlar da ne olur ne olmaz diyerek tedbir olarak karakol eğitiminden geçiriliyor.
Yani, sevgiyle beslenip büyümesi gereken yiğitlerimiz, korkuyla büyütülüyor.
Körpe yüreklere kazınan korku, iyi bir İslami eğitimden geçmeden atılması mümkin değil.
Rabbimiz:
فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِآَيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ (44)
“…İnsanlardan korkmayın Benden korkun. Azıcık para karşılığında ayetlerimi satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide süresi ayet 5/44)
“Ben korkularımı attım” diyenler de etrafındakileri korkutarak korkmadığını anlatmaya çalışırmış.
Korkutarak saygınlık kazandığına inanlar, gönül bahçelerindeki çiçekleri ateşe verirken kelebekleri, kuşları kaçırdıklarının farkına varamazlar.
Gönül Rabbin rahmet ayetleriyle sulanmayınca kararır ve gözler kara kara bakmaya başlar.
Rahmetin olmadığı yere gazap gelir.
Gazabın olduğu yerde de kızgınlık, kin, nefret, korku, ürküntü, tiksinti, öfke, buğz… tohumları gelişir ve acı meyvelerini verir.
Yasin süresinin ikinci sayfasında böyle bir topluma üç tane elçi gönderilir ve onlar, İslam’ın selametine davet edilirler.
Uzun zaman içinde tartışmalar devam eder.
Sonunda iyiliğe, adalete, hoşgörüye, barışa, eşitliğe davet edenleri halkın önünde linç ederek öldürmeye karar veriler.
Onların getirdiği mesaja iman eden yerli halktan bir koşarak gelir ve bir konuşma yapar.
Konuşmayı bitiremeden onu da öldürürler.
Ayaklar altında son nefesini verirken bile kendini öldürenlere şefkat, merhamet ve mümince bakar ve “Keşke bu benim milletim, benim cennet nimetleriyle ikram edildiğimi bir bilseler de Müslüman olaslar da bu benim katillerim de cennete gitseler anlamında konuşur.
Dünya edebiyatında bu sözlerden iyimser, daha merhametli, daha empatili bir söz bulunabilir mi?
Bu zat, bencillik de yapmıyor, sencillik de yapmıyor.
Allah’tan gelip Allah’a giden tüm insanlığın, yolunun cehennemden cennete çevrilmesi için Müslümanca davranıyor o kadar.
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ (20)
20- Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve "Ey kavmim, bu elçilere uyun" dedi.
اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ (21)
21- "Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun, onlar hidâyete ermiş kimselerdir."
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (22)
22- "Ben, beni yaratana niçin ibadet etmeyeyim? Siz hepiniz Ona döndürüleceksiniz.
أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آَلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ (23)
23- "Ben hiç Ondan başka ilahlar edinir miyim? Eğer O Rahmân bana bir zarar yapmak dilerse, onların şefaati bana hiçbir şeyde fayda vermez. Beni kurtaramazlar da."
إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (24)
24- "O vakit ben apaçık bir sapıklık içinde olurum."
إِنِّي آَمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ ((25)
25- "Şüphesiz ben Rabbinize iman ettim. Bunu benden duyun."
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ (26)
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ (27)
26-27- Ona, "Gir Cennete" denildi. O da; "Keşke kavmim Rabbimin beni afvettiğini ve beni Cennette ikram olunanlardan kıldığını bilseydi" dedi.” (Yasin süresi ayet 36/20-27)