Mahmut TOPTAŞ
Eski adı Cat Stevens olan, İngilizlerin en ünlü şarkıcısı iken Müslüman olup Yusuf İslam adını alan değerli insan bu günlerde yurdumuzun Müsafiridir.
Müslüman olduktan sonra ilk geliş günlerini hatırladım.
Sağcısı, solcusu, golcusu, futbolcusu hepsi sevinçlerini belli etmişlerdi.
Ben, halkımızın yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğuna kesin inananlardanım.
Cehaletinden, diliyle bazı İslami gerçekleri inkar etse de İslâm, Kur’an, Hz. Muhammet kelimeleri anıldığında yüreğinin en derin yerinde bir kıpırdama olur.
Kırk yılını Müslümanlığını çaktırmadan geçiren birisi bile İngilizlerin en ünlü şarkıcısı Müslüman olup Yusuf İslâm adını aldığında, Avrupa’nın en ünlü Komünisti olan Roger Garodi Müslüman olduğunda, daha önce dünya ağır sıklet boks şampiyonu Clay, Müslüman olup Muhammed Ali adını aldığında aslı Müslüman olan komünistlerimiz de, ticari çıkarlarını korumak için mason olanlarımız da sevinçten çığlıklar atmışlardı.
Geri kalan yüzde birin de hayatının en az yüzde yirmi beşi İslâm’a göre şekillenmiştir. Yüzlerce yıldır aramızda kalmaları nedeniyle mıknatısladığımız insanlardır.
İsrail’e göç eden Türkiye Yahudileri, Amerika’dan gelen Yahudiler yanında beyefendi olarak kabul edilirlermiş.
Yüzde doksan dokuz Müslüman olan bu insanlarımız, Ramazan ayında yüzde seksene yakını oruç tutarken yüzde yetmiş beşi Cuma namazı kılarlar ve camide Fatiha süresinde “Ğayril mağdubi aleyhim veleddallin” diyerek Allah’ın gazabına uğrayan Yahudilerin ve sapık Hıristiyanların yolunu istemediklerini söylerler.
Beş vakit namazını kılanlar da günde kırk defa aynı duayı yaparlar.
Onun içindir ki, Şubat 2005 de Avrupa Birliği “Zorunlu din dersini kaldırınız” talimatını göndermişti.
Bizim milletimizin İlkokulu bitiren milyonlarca insanı 12 Mart 1921 Cumartesi günü İstiklal Marşı olarak mecliste kabul edilen marşı ezbere bilir.
Çanakkale’de İngilizlerin, İzmir’de Yunanlıların, Gaziantep’te Fransızların ve İtalyanların medeniyet adına gösterdikleri vahşeti Mehmet Akif Merhum:
«Medeniyyet» denilen vahşete lâ’netler eder,
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki cüdâ cisminden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkat;
Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak... Bütün enkàz-ı beşer!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
-----
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!” diyerek tasvir ettikten sonra İstiklâl marşında moral veriyor ve
“Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
«Medeniyyet!» dediğin tek dişi kalmış canavar?” diyor.
Akif merhum, seksen dört yıl önce “tek dişi kalmış canavar” demişti.
Avusturyalı şarkıcı Alf Poier, 2005 Eurovisyon yarışmalarına katılmak için bestelediği şarkısında aynı şeyi söylüyor:
“İyi eski Avrupa ölüyor
İyi eski Avrupa ölmüş
Muhammed’in Müezzinleri Vatikan’da ezan okuyacak” diyor.
“Seksen beş yıl öncesinin vahşetini yeniden canlandırmanın anlamı yok. Bu Avrupa eski Avrupa değil” denebilir.
Bu gün, Amerikan askerlerinin, İngiliz askerlerinin, İtalyan askerlerinin Irak’ta, Amerikan-Rus askerlerinin Suriye’de, İsrail askerlerinin Filistin’de öldürdüğü milyonlarca Müslüman’ın hesabını kim verecek?
O vahşete ses çıkarmak şöyle dursun kendi ülkesinin kurtuluşu için mücadele veren sağlara da terörist muamelesi yapan Avrupa değil mi?
Bizim dilimizde İstiklâl Marşı, gönlümüzde Fatiha süresi olduğu sürece bizi kendileri gibi acımasız yapamayacaklarından iki yüz yirmi beş yıl sonrasında da içlerine almayacaklardır.
Ama biz, girmenin bir yolunu bulacağız.