ALMAN SİYONİSTLERİN OYUNUNA GELMEYİN
Mahmut TOPTAŞ
Alman yöneticilerine “Demokratik kurallara dönün” demiyorum. Çünkü Hitler, demokratik kurallara uyarak seçimle işbaşına gelmişti. Beş milyon insanı yakarak öldürenler, seçimle işbaşına gelenlerin sistemi olan demokrasiye uygun eğitim almış SS subayları ile tıp doktorları tarafından katledilmişlerdi.
Eğitim aynı olunca eğitilenlerin sağcı veya solcu olmaları çok az şey değiştirir. Sağcı makine mühendisi ile solcu makine mühendisi aynı makineyi aynı şekilde çalıştırır. Onun için
“Demokratik kurallara dönün” demiyorum.
“Fabrika ayarlarına dönün” derim.
Beş kıtadan, beş tane, beş yaşında çocuğu bir araya getirseniz, beşinin de dili ayrı olmasına rağmen derhal anlaşırlar, yanı şekilde gülüşürler, oynaşırlar, paylaşırlar. Ama aynı çocukları
Amerika’da eğitirseniz Bush’laşır, Almanya’da Nazileşir, Moskova’da Putinleşir.
Rabbimiz, yaratılışımıza dikkat çeker:
“Sen, her türlü şirke meyletmekten arınmış olarak, yüzünü dine doğrult. Allah’ın fıtratına (yaratmasına) ki, insanları o fıtrat üzerine yarattı. Allah’ın yarattığını de-ğiştirmek yok. İşte doğru din
budur. Ancak insanların birçoğu bilmezler.” (Rum süresi ayet 30/30)
Aynı ayetin Almancası:
“So richte dein Antlitz auf den Glauben wie ein Aufrechter (und folge) der Natur, die Allah geschaffen - worin Er die Menschheit erschaffen hat. Es gibt kein Ändern an Allahs Schöpfung.
Das ist der beständige Glaube. Allein die meisten Menschen wissen es nicht.” (Koran, Die Römer, 30/30) (Not: Almanca bilmediğimden tercemenin nasıl yapıldığını bilmeden yazdım)
Avrupa resmi kayıtlarında Avrupa’ya ilk gelen Türklerin sicilleri gayet temizdir.
İkinci nesilde bazı polisiye vakalarına rastlanır ama Avrupalı gençlerin suç oranına yaklaşamazlar.
Avrupa’da doğup büyüyen, Avrupa okullarında eğitim alan genç Türkler de yaralama ve uyuşturucu dalında suç oranı biraz daha yüksek ama yine de Avrupalı gençlere göre gerideler. Bu
gerçek, polis kayıtlarıyla ispat edilebildiği halde bir eğlence mekânında bir Türk gencinin yaralama olayı gazetelerde manşet olur. Paris, Berlin, Amsterdam, Brüksel gibi merkezlerde çıkan
ve çok satan dergi ve gazetelerin on yıllık yayını gözden geçirilir ve yaralama olaylarını manşete çektiren ve Türkleri hedef yapan haberleri yaptıran güç, Almanya başta olmak üzere
Avrupa’dan intikam almak peşinde olan güçtür.
09/01/2015/Cuma/Milli Gazetedeki makalemde şöyle yazmıştım: “İsrail, henüz Avrupa’dan, en başta da Almanya’dan Yahudi Soykırımının intikamını alamadı. Kendisinin bu intikamı almaya gücü yetmiyor. Hasmının kanını kene gibi emiyor ama öldürmeye gücü yetmiyor. Türklerle Almanları kapıştırırsa her iki taraftan intikam alacağı zannındadır. Yabancı karşıtları bu kışkırtmalarda hazır kuvvet olarak kullanılıyor. İslam’a karşı savaştan daha fazla Türk karşıtlığı körükleniyor. Saldırı yapılan camilerin yüzde doksan küsuru Türklerin açtığı camiler. Suç istatistiklerini bilen siyasiler, belediye başkanları, polis şefleri Türklerin temiz olduğunu bilirler.
Türklerle komşuluk yapan Avrupalılar da Türklerin güvenilecek adamlar olduğunu bilirler. Apartmanlarda gürültümüzün dışında şikâyet bizden yok. Bilmek istemeyen, en küçük olayı manşete çeken ve çok satan basın-yayın kuruluşları Avrupa’dan intikam almak isteyen gücün emrinde hareket ediyor gibi.
Hitler yanlısı, Siyonist düşmanı Dazlaklar ile Le Pen’cileri nasıl ettilerse ettiler, beyinlerini yıkadılar, mankurtlaştırdılar, Türkler ve camilerinin üzerine saldılar. Kışkırtanın kimliğini eninde
sonunda başta Almanlar olmak üzere Avrupa devletleri fark edecekler. Kışkırtanla kışkırtılanın arasındaki farkı da fark ederler. Bir taşla iki kuş vurmaya çalışan keneyi ezmesini de bilir. Yüz
yıllardır devam eden Türk-Alman ittifakı devam eder. Eh, “ava gidenin kendisi de avlanır” demiş atalarımız.”