Ülke olarak yine, yeniden, kendimizi “seçim sath-ı mâili”nde bulduk.
Beher seçimin adeta “hayat-memat” meselesi hâline getirildiği aziz memleketimizde, yaklaşık iki ay daha diken üstünde duracağız gibi gözüküyor.
Adayların arz-ı endâmı, mâkul olan / olmayan vaatleri de hiç şüphesiz bizi bir müddet daha peşinden sürükleyecek.
Ancak, en sıradan memuriyetlere alım yapılırken dahi bir yığın kıstas koyan sistemimiz; beş seneliğine devletin en mühim mevkilerinde bulunacak kişileri belirlemeye sıra gelince, ne hikmetse(!) sadece yaş ve çok düşük bir tahsil seviyesini namzetlik için kâfi görüyor.
Bundan kesinlikle kimseyi yerdiğimiz, küçümsediğimiz anlaşılmasın…
Eğitimi belki en fazla okur-yazarlık seviyesinde bulunan nice başkanımızın, şehrimize hizmette adeta devrim yaptığını büyüklerimiz bizden daha iyi bilir, hatırlar. Kastımız elbette bu değil.
Biraz daha açarsak;
Hepimizin mâlumu, eski devirlerimizde; önemli noktalarda vazifeye getirilen kimselere “Darphane emîni, Matbah-i Âmire emîni, Surre emîni” gibi ünvanlar verilirdi.
Çünkü bu tür mevkiler birer “emanet” mesâbesinde olduğundan, göreve gelecek kişinin de “emânet”in şuurunda ve “emîn”lik vasfında olması icâb ederdi.
İlaveten, belediye işlerinde yetkili kılınan şahsa da “şehremîni” denilirdi.
Bu tabirden maksat; şehrin kendisine emânet edildiği ve tıpkı bir bebek gibi ona kol-kanat gererek, efrâdını câmi, ağyârını mâni bir surette hizmet etmesi gerekliliğine işaret idi…
(Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Şehremâneti [Belediyesi] Levhası)
Şu hâlde biz de, muhayyilemizde idealize ettiğimiz ve sıradan bir “belediye başkanlığı”ndan bilge bir “şehreminliği”ne yükselecek profilin ilk ve en önemli vasfını (emîn / güvenilir insan) açıklamış olduk.
Devamını da şöylece getirmek isteriz ki;
- Bir belediye başkanı adayının evvelâ mimar olması gerekmez ama yeterli “mimarlık ve şehircilik kültürü”ne sahip olacak. (Uzmanlık değil.) Ek olarak tabii ki “peyzaj kültürü”...
- Estetik ve sanat gibi hususlarda şuurlu olacak.
- Gururlu, kibirli, bencil, ve öfkeli bir karakteri olmayacak. İtidalli ve sabırlı olacak.
- Şahsî serveti helâl olsa da lüks, ihtişamlı, tantanalı, debdebeli bir hayat sürmeyecek.
- Bir tek kaçak binaya, kaçak kata izin vermeyecek, baskı yapılırsa istifa edecek.
- Sık sık halk arasına girecek; çarşı pazarları dolaşacak, toplu taşıma vasıtalarına binecek, arada bir esnaf lokantalarında yemek yiyecek, halk kahvelerinde çay içecek.
- Bilhassa sokak hayvanlarını sevecek ve koruyacak ama halka zararı dokunanlara karşı da ivedilikle tedbir alacak.
- Vicdanı (zaruret olmaksızın) bir tek ağacın veya dalın kesilmesine bile razı olmayacak. Yeşil sever olacak.
- Bir makam otosu elbette olacak ama çok yeni, çok pahalı, çok lüks olmayacak. Kurumun araçlarını özel işler için kullan(dır)mayacak ve kendi işini de şahsî otomobili ile halledecek.
- Onun zamanında su, kanalizasyon, temizlik, kaldırım gibi rutin hizmetler elbette yapılacak ancak kültüre, medeniyete, sanata, mimâriye, yeşile, kitaba daha fazla ehemmiyet verilecek.
- Ahlakını, faziletini, meziyetlerini, insanlığını, vatanseverliğini, vasıflı bir vatandaş olduğunu; düşmanları da dahil herkes kabul ve itiraf edecek.
- Ayda en az bir kere; fakir veya orta halli bir vatandaşın evine hediyeler ile giderek onlarla aynı sofraya oturacak.
- Adaletsiz hiçbir iş yapmayacak. İcâbında akrabalarını, yakınlarını belediye binasına dahi sokmayacak.
- Kendisine gönderilen e-posta ve sosyal medya mesajları ile müracaatları en kısa sürede cevaplandırma gayretinde olacak.
- Geçerli gerekçe gösterilirse hatalarını kabul edecek. Nefsini aklamayacak.
- İhalelere fesat karıştırmak isteyen haydutlarla, namussuzlarla, eşkıya ile mücadele edecek; onlara fırsat vermeyecek…
Listeye ilaveler elbette mümkün. Fakat yazımızı daha fazla uzatmamak adına, nasipse ikinci kısımda devam edelim.