Artık alarm boyutuna ulaşan kuraklık sebebiyle, gelişi yüzleri güldüren hasat mevsiminin, bu sene buruk geçtiğini söylemek mümkün.
Şayet gelecek yıllarda müspet yönde bir değişim yaşanmaz ise, vaziyetin daha da vahim bir hâl alacağını uzmanlardan dinliyoruz.
Yine de, yaşanan bunca olumsuz gelişmeye rağmen, başlıkta da belirttiğimiz üzere;
Bu diyarların adeta etle tırnak olmuş, ayrılmaz parçaları gibi, bizleri teskin eden unsurları:
“Bereketli harmanlar” ve “Bulgur”...
Çocukluk dönemlerimde, tam da bu zamanlara rastlayan günlerde, soframızın kadim dostları için hazırlıklara başlanırdı; kazanlar, kepçeler ve beyaz yaygılar gibi elzem teçhizat tamam edilir ve organizasyonun yapılacağı mekânda yerlerini alırlardı.
Hele, kaynadıkça coşkusu daha da artan kazanları seyretmek ise, bana, şairin;
“Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!”
Deyişindekine benzer bir hissiyat verir ve buhardan bir girdap; sanki beni içine içine çekerdi…
Bu şekilde, telaşe ile karışık bir aksiyon süregider ve bu aile boyu hareketlilik de bizlere, gökte “sarı sıcak” ve yerde “sarı nimet”in ne mühim şeyler olduğunu gayet iyi anlatırdı.
*
* *
Bu meşakkatli ama bir o kadar da kıymetli günleri yaşayanların, elbette ne ilki ne de sonuncusu olacağız.
Hatta dilerseniz, bundan tam doksan iki sene evvel, Karaman’ımızda gerçekleşen bir kazan kaynatma ve üretim harmanına hep beraber göz gezdirelim;
1930’lu ve 40’lı yılların basın hayatında gayet aktif olup, Karaman ile alâkalı haberlere de epeyce yer veren “Son Posta” Gazetesi’nin, 28 Eylül 1932 tarihli nüshasında yer alan haberinde bazı ilginç detaylara rastlanıyor. Şöyle ki;
“Memleket Haberleri” serlevhalı ana bölümün, “Karaman’ın Bulguru” alt başlıklı haberinde, şehrin “Bulgurculuk” ve “Üzümcülük” ile meşhur olduğu vurgulanmış ve harmanların kaldırılmasının ardından; bilhassa kadınların, “Ağa Değirmeni” nâmıyla bilinen mevkide bulgur imâlâtı işine dört elle giriştiklerinden bahsedilmiştir.
Söz konusu mahallin şehrin hangi mevkiinde bulunduğunu ve hangi maksatlarla kullanıldığını ise, kayda aldığı kıymetli fotoğraflarla, kent hafızasının oluşturulmasında büyük emek sahibi olan Mustafa Koçak Bey’in, 24 Kasım 2021 tarihli makalesinden öğrenmekteyiz;
“...Ağa Değirmeni ve elektrik santralinin bulunduğu yer Sakabaşı Mahallesi, şimdiki Vilâyet Konağı’nın kuzeyindedir.
Burası 1942 yılında (Elektrik Santrali) Almanlar tarafından yapılmış ve Karaman'ın ilk elektrik santralidir.
Değirmen ise Balamalı Ayhan’ın oğlu Hasan Hüseyin Koraş tarafından işletilmiş ve yapılmıştır. Her ikisi de uzun yıllar hizmet vermiştir. Değirmen ve santralin su çıkıntısının olduğu kanal ağzı tabir ettiğimiz yerdeki sesler ile havuzun içinde bulunan balıklar ve de kurbağaların bağırışları hala kulaklarımda çınlamaktadır.
Burası çok geniş bir yer olmasına rağmen bol söğüt ağaçları yeşillik, çimenler ve sessizlik de bir özellikleriydi. Buraya hafta sonu gelen aileler şehrin içerisinde olduğu için o zamanın ulaşım aracı olan faytonlar ve at arabaları ile gelinirdi.
Yer küçük olduğu için bir gün önceden bazı kişiler elektrik santraline ve değirmene bakanlardan yer ayırtırlardı ki bu da bir nevi torpildi derim. Sabah, öğle ve ikindin vakitlerinin ayrı ayrı yemek özellikleri diye bir şey buralarda olmazdı ki bu yeme işlemleri sabah çay ve ikramlarla, arka arkasına devam ederdi. Burada söğüt ağaçları ve kavaklarla beraber kayısı, elma, armut gibi ağaçlı olan küçük bahçeler de vardı…” (Mustafa Koçak, Mesire Yerlerimiz-2, 24.11.2021, https://www.kgrt.net/mesire-yerlerimiz-2-makale,1517.html, Erişim Tarihi: 3.08.2024)
Ağa Değirmeni ile ilgili bu bilgilendirmenin ardından, bu tarihî haberin şâyan-ı dikkat bazı maddelerini de zikretmiş olalım;
*Hanımlarımızın çalışkanlık, titizlik ve itinaları sayesinde elde edilen Karaman bulguruna, bilhassa İstanbul ve Ankara’da ciddi bir rağbet vardır.
*Bu rağbetin neticesi, her geçen gün üretim artmakta ve yıllık 3000 ton bulgur muhtelif şehirlere sevk edilmektedir.
*Bulgurlarımız birçok yerde pirince tercih edilmektedir.
Haberin devamında ise, o dönemlerde sıkça rastlanan bir duruma; yani konuyla ilgisi olmayan başka bir hadiseye geçiş yapıldığını görüyoruz.
Tarihe not düşürmek adına, neşrinin üzerinden yaklaşık bir asır geçmiş söz konusu kupürü de paylaşmak isteriz;