KRALIN ÇİÇEK TOHUMLARI VE GÜVEN
HASAN BARAN
Ülkelerden birinde yaşlı bir kral varmış. Bu kralın çocuğu yokmuş. Yaşlandıkça kendi yerine kimi bırakabileceğini düşünmeye başlamış. İyiliksever, dürüst ve doğrulardan asla sapmayan biri kendinden sonra kral olsun istermiş.
Bunun için şöyle bir yol izlemiş. Ülkedeki bütün insanları bir meydana toplamış, onlara birer çiçek tohumu dağıtmış, bu tohumlardan çıkacak çiçekler arasında hangisi en güzel olursa, kendinden sonra onun kral olacağını ilan etmiş.
Herkes kralın verdiği tohumu saksıya dikmiş. Ama uzun bir süre beklemelerine rağmen saksılarında çiçek çıkmamış.
Bunun üzerine insanlar yeni bir saksıya, başka türlü bir toprağa dikmiş tohumu. Ama nafile, yine hiçbir bitki yeşermemiş, çiçek açmamış.
Bunun üzerine herkes kendi bahçelerindeki en güzel çiçeklerin tohumlarını dikmiş. Sonunda kralın verdiği gün gelmiş. Ülkenin bütün erkekleri rengârenk, birbirinden güzel çiçeklerle kraliyet sarayının önünde sıraya dizilmişler.
Ellerinde çiçek olmayan, tek biri varmış, boş saksısını iki eliyle tutmuş öylece duruyormuş. Kral insanları tek tek dolaşmış, çiçeklerine bakmış, ama yoluna devam etmiş. Boş saksıyla duran delikanlının yanına gelince onun boş saksısına bakmış: “Delikanlı senin saksında çiçek yok ki!” demiş. “Evet, kralım” demiş delikanlı “ Maalesef benim tohumum büyümedi. Herhalde iyi bakamadım.”
Kral delikanlıyı kucaklamış ve onu yerine veliaht edineceğini, kendinden sonra onun kral olacağını duyurmuş.
Adamları bu işi anlamamışlar. Bu kadar güzel çiçek varken, saksısı boş olan bir delikanlı neden veliaht ilan edilir diye birbirlerine sormuşlar.
Kral şöyle demiş: “Ben aradığım temiz kalpli prensi buldum. Benim dağıttığım çiçek tohumlarının hepsi daha önce sıcak sudan geçirilmişti. Yani hiçbirinden çiçek çıkması ihtimali yoktu. Ama sadece bu delikanlı gerçeği bana olduğu gibi anlattı. Diğerleri beni kandırmaya çalıştı. Bu delikanlı benden sonra kral olacak.”
Dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu yukarıdaki masal kadar güzel ve çarpıcı anlatan pek az yazı vardır.
İnsan açık yürekli, mert olmalı, yardımsever ve iyi, en başta da dürüst olmalı, çünkü yalnızca bu özellikler onu tanıdığımız öteki insanlardan ayırır; dürüstlük insanı yukarıdaki anlattığım masalda olduğu gibi bazen kral bile yapar, dürüstlük insana yakışan bir erdemdir.
Dürüstlük her insana lütuf bahşettirir, hele kibirden, kendini beğenmişlikten uzak alçakgönüllülükle bir arada bulunursa kusursuzdur. Yalanlarla dolanlarla insanın işi yürüyor, önü açılıyor gözükse de önce, sonu batağa saplanmaktır, yine sonunda dürüst olan kazanır.
Shakspeare’in dediği gibi: “Az sonra herkes barışır; Dürüst dövüşen taç giyer. Dürüstlüğü alışkanlık haline getirir, canlı tutar, ihtiyaç haline getirirsek, daha insanca, daha dostça, daha güzel, daha mutluluğa yakın şeyler yaptığımızı görebiliriz.
O zaman gerçek insan oluruz.