GÖNÜLLER SULTANI MUAMMER BARAN AYNI ZAMANDA BİR SABIR VE ŞÜKÜR ANITIYDI EFENDİM.
Hasan BARAN
Gözleri görmeyen bir kişi, bu durumundan kurtulmak için çareler aramaya başlamış. Başvurmadığı hekim ve bilge kalmamış, kimse ona yardımcı olamamış.
Günün birinde bir bilge, ona şöyle bir öneride bulunmuş: “Eğer hiç derdi tasası olmayan birini bulur ve onun gömleğini gözlerine sürersen, gözlerin o an görmeye başlar” demiş. Gözleri görmeyen kişi, yollara koyulmuş, dağ tepe dolaşmış, fakat dertsiz tasasız birini bulamamış; tam umudunu kesmek üzereyken, bir köyde karşılaştığı yaşlı bir adam, ona bir umut vermiş, “Şu dağın tepesinde bir çoban yaşar” demiş; “Onun hiç derdi tasası yok gibi gözükür.” Kör kişi, dağa yönelmiş ve zar zor tepeye dek çıkarak çobana ulaşmış. Kendisiyle uzun uzun söyleşerek, bir derdi, tasası olup olmadığını denetlemek istemiş, çoban, hiçbir derdi, tasası olmadığını söylemiş ve huzurlu bir sesle şükretmiş.
Onun bu durumuna çok sevinen kör adam, oraya kadar gelmesinin nedenini açıklamış ve çobana, isteğini bildirmiş: “Şu gömleğini ver de, ben de dünyayı bir seyredeyim” demiş.
Çoban bir süre sessiz kaldıktan sonra, şu karşılığı vermiş: “Fakat, benim gömleğim yok ki!..”
İşte bu masalın da anlattığı gibi, maddi şeyler değil insanı dertsiz, tasasız eden, mutluluğun asude, rengarenk çiçekli bahçesine ulaştıran!.. Ben dünyayı dolaştım ve gerçek mutlu insanlar tanıdım; bunlar yalnızca ne iseler o oldukları için mutluydular; insanın kendisi gibi olması çok önemlidir.
Her zaman söylerim bir iç huzuru olmalı insanın. İç huzuru veren şeyler de genelde maddi şeyler değil de manevi şeylerdir.
Muammer Baran içinde bu manevi zenginlikleri bulan bir sabır ve şükür anıtıydı efendim.
Her şeyin parayla ölçüldüğü bir toplumsal selin içinde yuvarlanıp giden insanlara, manevi zenginlikleri, insani değerleri, o derin kültürü, yüce imanı ve kalpten gelen samimi nezaketiyle gösteren bir insanlık anıtıydı.
Varlık içinde eksikliğimizi anlayan bizler onun o bizlere göre perişan, ama ona göre dünya malına meyletmediğini gösteren derviş giysileri içinde gülümsemesine, sabrına, imanına, kültürüne, nezaketine baktıkça şaşırır kalırdık.
Karaman sokaklarında dimdik bir kırmızı anıt gibi dolaşan Muammer Baran’a baktıkça onun yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesini, iç huzurun görünce, bizde yaşama sevinci duyar, gülümserdik.
Harun Reşit, hem Halife hem sultanmış, çok zenginmiş, ama içine bir huzursuzluk girmiş, günlerdir gözüne bir damla uyku girmiyormuş, bir türlü uyuyamıyormuş; yalnızca kuş sütünün eksik olduğu envai çeşit yiyecekler önüne konuyor, ama Harun Reşit bir lokma bile yemiyormuş, iştahı da yokmuş. Bir gün sarayından uzaklara bakarken, saray avlusunun dışında, çok fakir olduğu hemen anlaşılan bir adam gözüne ilişmiş ona dikkatlice bakmaya başlamış, fakir adam bir ağacın gölgesine oturmuş elindeki somunu iştahla yiyormuş, somunu bir çırpıda yiyip bitirdikten sonra kolunu bir yastık gibi başının altına koyup, otlara uzanmış uykuya dalmış.
Harun Reşit adamlarına emretmiş, “Uyanmasını bekleyin, sonra gönlünü incitmeden, o fakir adamı yanıma getirin” demiş. Fakir adam uyanınca sultanın huzuruna getirmişler, Harun Reşit, fakir adama sormuş: “Sen şimdi o somunu yedin, doydun değil mi?” “Evet!” diye yanıtlamış fakir adam. “Doydum, sultanım!” Harun Reşit başını ikiye sallamış: “Rahat, huzurlu uyudun öyle değil mi?”. “Uyudum, sultanım” demiş fakir adam. Harun Reşit ellerini havaya kaldırmış: “Ey Allahım!” demiş, “Demek ki insanın karnının doyması, huzurlu uyuması için bir somun ekmek yetiyormuş, öyleyse bu saraylar, zenginlikler niye?..”
Gönüller Sultanı Muammer Baran, Karaman’ın en zengin insanlarından biriydi efendim. Fakat onun dünya malı hiç umurunda olmadı, bir bardak su verenin eline yirmi lira sıkıştırdı, dükkânlarından, tarlalarından gelen gelirleri fakirlere dağıttı, yirmi dönümlük meyve bahçesinden bir kilo meyve satmadı, hep ihtiyacı olanlara, çocuklara, incelikle gülümsemeyle ikram etti.
Muammer Baran Allah ile kendi arasına hiçbir maddi şey koymadı…
Senenin her günü bir sıkma mayalı ekmekle oruç tutar, hep şükrederdi.