Çoban Ateşi/ Misafir Yazar: Yrd. Doç Dr. Hatice Yalçın
Çocuklarımızı ayrı bireyler olarak nasıl tanıyıp, kabul edeceğiz?
Türkiye’de yapılan son araştırmalarda, çocukların ailelerin kararlarını doğrudan etkilediğini ortaya koyuyor. Peki, etkilemeli mi? Çocuklarımızı yetişkin olarak mı kabul görmeliyiz, bu süreçte nelere dikkat etmeli ve kontrol mekanizmasını nasıl geliştirmeliyiz. KMÜ Çocuk Gelişimi Programı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hatice Yalçın konuyla ilgili yaptığı açıklamada her zaman olduğu gibi önemli ipuçları veriyor.
Hep söylediğim bir şey var: “Çocuklar yetişkinlerin minyatürü-kopyası değil” Çocuklarımızı kendimizin küçük bir kopyası ya da kendimizin bir uzantısı olarak görmek yerine, onları değişik duyguları, huyları, istekleri ve rüyaları olan bağımsız bireyler olarak görmek gerekir.
Elbette onlara bazı önemli kararları alırken fikirlerini sormak özgüvenlerini artırır, hatta ilişkimizi güçlendirir. Ancak her kararda sadece ve sadece çocuğu merkeze koyarsak ve her ufak planımızı bile çocuğa göre ayarlarsak, bu kez bizim hayat dengemizi bozarız.
Bir kefeye çocuğu, bir kefeye de eşimizle birlikte kurduğumuz hayat planını koyacağız ve dengeleyeceğiz. Çocuk için yaptığımız planlar, eşimizle birlikte yaptığımız planlardan ağır gelirse terazi dengesi bozulur. Her şeyin merkezinde olduğunu gören çocuğumuzu doyumsuzlaştırırız, duygusal sömürüsüne açık hale geliriz. Ardından ne mi gelir? Disiplinsizlik…
Doyumsuz ve üstelik mutsuz bir ergen yaratmayalım.
Türk toplum yapısına bağlı alışkanlıklar gereği, çocuklarımız genelde koruyucu aile yapıları içinde büyütülüyor. Anneler çocukları için her şeyi yapmaya çalışıyor, her hatalarını düzeltiyor, her başı sıkıştığında bir çözüm yolu buluyor. Çocuklarının her türlü ihtiyacı ile ilgilenerek çözüm olmayı kendilerine görev atfediyorlar. Çocuğa da yapacak çok fazla bir şey kalmıyor. Birisi varken bir diğer kişinin daha çabalamasına gerek yok ki…
Hocam Üstün Dökmen'in söylediği gibi: "Çocuk küçükken masaya takılıp düşse masa dövülüyor: "Ah masa ah! Sen niye benim oğlumu- kızımı düşürüyorsun, niye ordasın" diye. Ve çocuk, o andan itibaren masa orada olmasa bütün bunların yaşanmayacağına inanmaya, "inandırılmaya" başlıyor. Hepsi masanın suçu... Buna inanıyor çocuk! Acaba benim bir hatam var mı diye düşünmüyor.
Ve sonra çocuk büyüyor. Böylece suçu kendinde aramayan, hep karşı tarafa yüklemeler yapan, düşünmeden hareket eden, yaptığı davranışların sonucunu görmeyen, sorumluluktan kaçan kişiler çıkıyor ortaya…
Bu durumda da evde bu kadar el üstünde tutulan çocuk, dış dünyada sıkıntılar yaşar. Çünkü evdeki gibi dışarıda herkes onu mutlu etmek için çabalamaz ve hatalarını hoş görmez.
Biz onların yerine problemlerini hem çözeriz ve hem de şikâyet ederiz. Hiçbir problemini çözemiyor, sonuçları göremiyor diye. Fırsat vermeyiz ki çocukluktan beri.
Yani diyorum ki, aşırı koruyucu olmayalım…
Hayatımızın merkezine sadece ve sadece çocuğumuzu koymayalım… Kendi kararlarını vermesi için fırsat tanıyalım.
Özgüvenli ve kararlarını alabilen, ama bizim kararlarımıza da uyum sağlayabilen çocuk yetiştirmek için denge oluşturmak gerekir. Bu dengeyi oluşturmak ve sınırları çizebilmek gerçekten zor… İşte size çocuğun özgüvenini baltalamadan kararlarımıza ortak edebileceğimiz birkaç ipucu:
1."Senin için neyin iyi ve doğru olduğunu ben biliyorum" "Sen sadece benim dediğimi yap" "Ben sözümü bitireyim sen öyle konuşursun" gibi cümleler kurmamaya çalışalım.
2.Çocuğumuzu yaptığı ya da yapmadığı şeylerden dolayı değil, kendisi olduğu için sevdiğimizi ve kabul ettiğimizi ona hissettirelim.
3.Çocuğumuza yapması gereken şeyi iletmek için bir ya da iki kelimeden oluşan kısa komutlar verin. Uzun konuşmalar, sonu gelmeyen nasihatler ve birden çok mesaj içeren cümleler çocuğunuzun söylediklerinize yoğunlaşmasını engeller.
4.Çocuğumuz adına verilecek kararları çocuğun önüne serelim, bakış açısı sunalım, seçeneği çocuğun kendisine bırakalım. Ancak çocuğa sunulan seçenekler tarafsız olmalı. Merak etmeyin, çocuk kendi doğrusunu bulacaktır.
5. “Uslu çocuk olursan, dediklerimi hep yaparsan seni severim” demeyelim.
6.Aşırı eleştiri yapmayalım, yargılamayalım. Bize de kendine de güvenini kaybettirir bu…
7.Bir karar verdiğinde çocuk için bu çok önemlidir. Biz de bu kararı önemseyelim.
8.Olayları ve çocuğumuzun yaptıklarını olumsuz olarak değerlendirmeyelim. İyi yönleri görmeye çalışalım.
9.Sonuçlandırdığı bir şeyden çok, çocuğun gösterdiği gayret daha önemlidir. Bu nedenle gayretlerini övelim.
10.Çocuktan yaşı ve kapasitesinden daha üst düzeyde bir şey beklemeyelim.
Onun farklı ve kendine has bir kişilik yapısı var. Buna saygı duyduğumuzu onunla konuşalım.
Çocuklarımız bizim en kıymetlimiz…
Kıymetini düşürmeyelim…!