ÇOCUKLARIMIZDA Kİ KİRLENMEYEN BİLGELİĞİ BİR KEŞFEDEBİLSEK… Türk Çocuk Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından Miyase Sertbarut ile Sevgili Üstadım Osman Nuri Koçak buluşturdu bizi… Bu önemli buluşma için kızım Elif adına dedeciğe teşekkür ederiz. Güzel Ülkemde, bir çocuk yetiştirmenin ne kadar sancılı ve zor olduğu gerçeği ile yüzleşen bir anne olarak, Sevgili Miyase Sertbarut ile sohbetimiz güzel kapılar açtı ömrüme… Henüz okuması-yazması olmayan 5 yaşındaki kızımın kitapları ve dergileri ile kurduğu özel bir arkadaşlığı var. Kitap ve dergilerini özenle koruması, arkadaşlarına “bakabilirsiniz ama onlar oyuncak değil” i biliyor olması anne ve babası olarak bizi mutlu eden bir başlangıç… Şimdilik sonu hep mutlu biten masalları var kızımın… Fakat bir türlü de bitiremediği, “daha sonra ne olmuş anne, peki ondan sonra ne yapmışlar baba…” diye sorguladıkları… Hal böyle olunca, birlikte devamını getirip kurguluyoruz masalları… Bazen kahramanlarının üzülmesini istediğini fark ettiğimde, telaşa kapılan yüreğime Miyase Sertbarut fısıldıyor aslında gerçeği… Çünkü bu hayat üzerinde üzülmek de var, üzmek de… Aman çocuklar duymasın demek ne kadar doğru o halde… İşte tam da burasıdır en acemi olduğum nokta. Sertbarut bir Öğretmen, bir yazar ama her şeyden önemlisi bir Anne olarak içindeki çocuğu özgür bırakırken, çocuğun düşüp kalkmasına izin veriyor. Çocukları hafife almayan şahane eserleri ile çocuk biraz duymalı ve bilmeli diyor. Çünkü dünyada olup biten her şey aslında çocukları etkiliyor. Bu anlatım için seçilecek dilin önemi başlıyor tabii burada… Yani demem o ki, çocuklardan önce biz yetişkinlerin düzeltilmesi gerekiyor aslında, çünkü çocuk muhteşem bir bilge ve üstelik hiç kirlenmemiş… Yoksa çocuk zaten bilecek, öğrenecek ve sorgulayacak ve kendisine ait bir fikri olacak. Şubat ayında kartopu oynadığı için öldürülen bir Gazeteci haberi dikkatinden kaçmayan 5 yaşındaki kızım “Anne kartopu oynarsak bizi de öldürürler mi?” diye soru sorduğunda, çocuk yetiştirmenin gerçekten çok zor olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleştim. Bu zor durumu daha eğlenceli hale getirmek için kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor. Yoksa çocuk eğitimi ile ilgili güzel bir cümle okuyup, sosyal medyada profilinizin alnına o yazıyı yapıştırmakla iyi anne, iyi baba, iyi çocuk olunmuyor. Biliyorum kurduğum cümle tehlikeli ve zülfü yare dokunuyor. Ama gerçek bu maalesef… Yani çocuklar duyuyor, görüyor, biliyor ve hissediyor. Belki de bizim bir adım önümüzde doğru algılıyorlar bütün gerçekleri… Uygun bir dil ile çocuklara anlatılması gerektiğini öğrendim Miyase Sertbarut sohbetinden… Anlatılmalı ki, belki de dünyayı kurtaracak farklı bakış açısı sizin çocuğunuzun hayallerinde gizlidir. İşte tam da bu yüzden Miyase Sertbarut’un bütün umudu çocuklarda saklı… Bu umudu diri tutabilmek adına bugün bir çoban ateşi daha yakıyorum. Hayatın gerçekleri için çocuklarımıza bir boşluk bırakmak yeni bakış açımız olsun, bırakalım ki o boşluğu çocuklarımız doldursun. Türk Çocuk Edebiyatı’nın usta kalemi Miyase Sertbarut, keyifli ve güzel sohbetimizin sonunda kızımız Elif için “Bir Dilek Tut” isimli kitabını imzaladı. Elif, heyecanla neler yazıldığını merak etti… “Sevgili Elif, Benim de dileğim senin iyi bir okur olman… / 26 Mart 2015” İmza Miyase Sertbarut. Ve eve dönünceye kadar herkes için dilek tuttu kızım… Yüzlerce dileğinden bazıları; geçen yaz kaybettiği uğur böceği kapıyı çalsa, babacık pembe üzeri açılınca prenses tacı olan bir araba alsa, dayısı yeniden konuşsa, saçları Rapunzel gibi olunca arkadaşı Melike evlerine o saçlardan tutunup gitse ve Murat Boz doğum gününe gelse… Bir dilek de ben tutuyorum. Bu yazıyı okuyan sen ey sevgili okur bugün herkes kalbinin önünü süpürse… Sevgiyle ve okuma keyfiyle kalın.