Yaz günü bir esnafın yanında şehirtlik yapdığımızı, yanında çalışmış olduğumuz esnaftan alışveriş yapan müşterilerin şerbetlik adı altında bizlere bahşiş virdiklerini, evden dükkâna sefer taslarının içerisinde yimek taşıdığımızı, bazardan alınmış olan yiyecekleri sebet veya file ile evlere taşıdığımızı, delikli sarı bir guruşu, kâğıt pangonotu, sarı başaklı yirmibeş guruşu, delikli sarı ikibuçuk guruşu (Sarı delikli yüz parayı), sarı ve bakır beş ve on guruşu, kâğıt ikibuçuk lirayı, yerli malı haftası gutlamayı, ve bazı bankaların vermiş olduğu gulplu demir gumbaraları, gopya (Mürekep) galemi, divit ve hokkayı, tablalı galem uçlarını, sarı saman kağıtlı defterleri, kendi yaptığımız zamk (Dutgalı), gramofonu, pikabı, ceyranlı ve büyük pilli iradiyoyu, üç yıldızlı Peter marka masa saatini, köstekli cep saatini, kurmalı kol saatlerini, guguk guşlu ve büyük rakkaslı gurmalı duvar saatlerini, ayaggabının burnu çabuk esgimesin diye ayaggabının burnuna çakılan burun demirini, ökçesi çabuk esgimesin diye ökçeye çakılan nalça demirlerini, ökçesi gabaralı ayaggabı, potin ve gunduraları, mestleri, cizmeleri, dizleri ve arka kısmı eskiyen pantolonların dizlerine ve arkalarına süvarilik adı altında yama yaptırıldığını, moderin ayaggabıyı nirden bulacaz, bulursak, ayağımıza gara lasdik veya laylon ayaggabı giydiğimizi, bişmiş tavığın içerisinden çıkan çatal biçimindeki lades kemiğini gırarak lades duduşduğumuzu, ladese girdiğimizi, bir eve misafirliğe gittiğimizde ev sahibinin gelen misafirlerine hoş geldiniz dediğinde, misafirlerin hoş bulduk veya hoş gördük didiğini, misafirlikten dönerken kapı önünde ev sahibine Allahaısmarladık veya hoşçakalın sözü yirine, gal sağlıcakla veya galın sağlıcakla didiğimizi, ev sahibinin misafirlerine güle güle gidin sözü yirine sağlıcakla gidin veya gidin sağlıcakla didiğini ve gine bekleriz didiğini, evde bulunan ot süpürgesi ile anamızın hem bizim tozumuzu hemi de evimizin tozunu aldığını, sevinçli bir habere muştulu haber didiğimizi
Bilir misiniz?
Çakmak daşını, çelik demirini ve ateşleyen gavını, muhdar çakmağını, sarma, gaçak ayınga denilen tütünün sigara kâğıdına veya herhangi bir kâğıda sarılıp içildiğini, dabakayı, ağızlığı, tekel kirpitini, eski sigaralardan Garip öldüren, Yeşilova ve Otuzbeşlik didiğimiz Üçüncü sigarasını, Köylü sigarası didiğimiz İkinci sigarasını, Birinci, Bafra, kulüp, Gelincik, Bahar, Yenice, Yeni Harman, Sipahi, Yaka, Mentollü Meltem ve Çamlıca, Hisar, Asker, Bitlis, Beyaz ve kırmızı filtreli Maltepe ve Samsun sigaralarını, bunları bulamazsak mısır püskülü, kurumuş olan at ve eşek pisliklerini tütün yerine kâğıda sarıp içtiğimizi, yarma çırayı (Şamı) ve uçgur ipini, yinecek olunan bir şeyi beğenmediğimizde böyüklerimizin bize” Zıggımın kökünü yiyin” didiğini, şimdiği gibi iyodlu rafineri duz deyil doğal olan duz değirmenlerinde üğüdülen gaya duzunu gullandığımızı, böyüklerimizin bizlere “sovan kokusu olmayan ve çencire gaynamayan bir evin yuva olmadığını” söylediğini, böyüklerimizin “seni seven bir ailen, elini öpeceğin anan ve buban, hatırını soran bir evladın, bir gaç iyi arkadaşın, başını sokacak bir çatın, evine götürebileceğin helalinden gazanılmış bir ekmeğin, sıhhat ve sağlığın iyiyse”, işte o zaman senin herkezden zengin olduğunu bilmemizi isdediğini, böyüklerimizin bize “Ağşamları dışarıya sufra çırpmanın, kirli su dökmenin, geceleri şiytan gelir diye ıslık çalmanın iyi olmadığını, gece sakız çiğnemenin ölü eti çiğnemek olduğunu, geceleri aynaya bakmanın, dırnak kesmenin ve gine kedilerin önümüzü kesip geçtiğinin iyilik getirmeyeceğini ve tüm bunların uğursuzluk sayıldığını, garnımız ağrıdığı vakıt belimize bir guşak sarıp, guşağın üzerini ütü ile gezdirip ısıddığımızı, Garaman’da mezarları ve türbeleri bulunan yatırlara gonşularla beraber gidip dileğimizin yerine gelmesi için çapıt ve bez parçaları bağladığımızı, sokak da veya ıssız bir yirde işerken orada bulunan meleklerin dağılmasını ve şeytanın bizi çarpmaması ve bize kötülük yapmaması ve bu yapacak olduğu kötülükleri engellemesi için üç defa “Desdur Geridur” didiğimizi, evimizde gullandığımız makası ağzı açık olarak bırakdığımızda evimizde mutlaka bir gavga çıkacağına inandığımızı, araba ile yola çıkanların ardından hiç gaza ve belaya bulaşmadan su gibi gidin gelin ve yolunuz açık olsun düşüncesiyle bir gova su dökdüğümüzü, yaşımız güccükken böyüklerimizin sakız çiğnersen bıyığın ve sakalın çıkmaz diyerek erkek çocuklarına sakız çiğnemeyi yasak iddiğini, ıccak havalarda sovuk suyu içerken yire çömeldiğimizi ve bir elimizi başımızın üzerine goyarak içdiğimizi, her hangi yeni bir işe başlayacağımız zaman birisinin başga bir odadan çıkıp o iş yapanın goşarak yanına gelip golay gelsin diyerek bağırdıldığını, zabahları yatakdan galkdığımızda elimizi ve yüzümüzü yıkamanın sebebinin gözlerimizin uykudan açılması için deyil, geceleri uyuduğumuzda ellerimizi ve yüzümüzü yalayan şeytanın salyasından temizlemek için olduğunu, bebeklerin evde apalaya apalaya giddiğinde evimize mutlaka misafir geleceğine inandığımızı, ağşamları ve geceleri bir evin damı ve bacası üzerinde bir bayguş ötdüğünde o evde mutlaka birisinin vefat ideceğine inandığımızı, dabağın içerisine doğranmış olan tomatisin suyuna, nohut yimeği ve guru fasille yimeğinin suyuna ekmek banıp yidiğimizi ve bunnarın ayrı bir nezzet virdiğini, ineklerin pisliğini toplayıp duvarlara yapışdırarak veya kerpiç galıpları gibi galıplara döküp kurutarak tezek veya kemre yapıp kışın evimizde bulunan zobalarda yakdığımızı ve bu tezeklere guyruklu dağın odunu didiğimizi, köylerde gezerken inek pisliklerinden şimdiği gençler gibi iğrendiğini, şehirde köpeğiyle gezerken sosyete olacam diye gezdirdiği köpeğinin pisliğini yirden alıp çantasına goyan yini bir neslin türediğini, esgi sevgili, esgi araba, esgi arkadaş ve esgi evin olduğunu amma esgi ana, bubanın ve esgi gardaşın olmadığını ve hayadda en önemli varlığın ise aile olduğunu Bilir misiniz?
Bilir misiniz?
Çakmak daşını, çelik demirini ve ateşleyen gavını, muhdar çakmağını, sarma, gaçak ayınga denilen tütünün sigara kâğıdına veya herhangi bir kâğıda sarılıp içildiğini, dabakayı, ağızlığı, tekel kirpitini, eski sigaralardan Garip öldüren, Yeşilova ve Otuzbeşlik didiğimiz Üçüncü sigarasını, Köylü sigarası didiğimiz İkinci sigarasını, Birinci, Bafra, kulüp, Gelincik, Bahar, Yenice, Yeni Harman, Sipahi, Yaka, Mentollü Meltem ve Çamlıca, Hisar, Asker, Bitlis, Beyaz ve kırmızı filtreli Maltepe ve Samsun sigaralarını, bunları bulamazsak mısır püskülü, kurumuş olan at ve eşek pisliklerini tütün yerine kâğıda sarıp içtiğimizi, yarma çırayı (Şamı) ve uçgur ipini, yinecek olunan bir şeyi beğenmediğimizde böyüklerimizin bize” Zıggımın kökünü yiyin” didiğini, şimdiği gibi iyodlu rafineri duz deyil doğal olan duz değirmenlerinde üğüdülen gaya duzunu gullandığımızı, böyüklerimizin bizlere “sovan kokusu olmayan ve çencire gaynamayan bir evin yuva olmadığını” söylediğini, böyüklerimizin “seni seven bir ailen, elini öpeceğin anan ve buban, hatırını soran bir evladın, bir gaç iyi arkadaşın, başını sokacak bir çatın, evine götürebileceğin helalinden gazanılmış bir ekmeğin, sıhhat ve sağlığın iyiyse”, işte o zaman senin herkezden zengin olduğunu bilmemizi isdediğini, böyüklerimizin bize “Ağşamları dışarıya sufra çırpmanın, kirli su dökmenin, geceleri şiytan gelir diye ıslık çalmanın iyi olmadığını, gece sakız çiğnemenin ölü eti çiğnemek olduğunu, geceleri aynaya bakmanın, dırnak kesmenin ve gine kedilerin önümüzü kesip geçtiğinin iyilik getirmeyeceğini ve tüm bunların uğursuzluk sayıldığını, garnımız ağrıdığı vakıt belimize bir guşak sarıp, guşağın üzerini ütü ile gezdirip ısıddığımızı, Garaman’da mezarları ve türbeleri bulunan yatırlara gonşularla beraber gidip dileğimizin yerine gelmesi için çapıt ve bez parçaları bağladığımızı, sokak da veya ıssız bir yirde işerken orada bulunan meleklerin dağılmasını ve şeytanın bizi çarpmaması ve bize kötülük yapmaması ve bu yapacak olduğu kötülükleri engellemesi için üç defa “Desdur Geridur” didiğimizi, evimizde gullandığımız makası ağzı açık olarak bırakdığımızda evimizde mutlaka bir gavga çıkacağına inandığımızı, araba ile yola çıkanların ardından hiç gaza ve belaya bulaşmadan su gibi gidin gelin ve yolunuz açık olsun düşüncesiyle bir gova su dökdüğümüzü, yaşımız güccükken böyüklerimizin sakız çiğnersen bıyığın ve sakalın çıkmaz diyerek erkek çocuklarına sakız çiğnemeyi yasak iddiğini, ıccak havalarda sovuk suyu içerken yire çömeldiğimizi ve bir elimizi başımızın üzerine goyarak içdiğimizi, her hangi yeni bir işe başlayacağımız zaman birisinin başga bir odadan çıkıp o iş yapanın goşarak yanına gelip golay gelsin diyerek bağırdıldığını, zabahları yatakdan galkdığımızda elimizi ve yüzümüzü yıkamanın sebebinin gözlerimizin uykudan açılması için deyil, geceleri uyuduğumuzda ellerimizi ve yüzümüzü yalayan şeytanın salyasından temizlemek için olduğunu, bebeklerin evde apalaya apalaya giddiğinde evimize mutlaka misafir geleceğine inandığımızı, ağşamları ve geceleri bir evin damı ve bacası üzerinde bir bayguş ötdüğünde o evde mutlaka birisinin vefat ideceğine inandığımızı, dabağın içerisine doğranmış olan tomatisin suyuna, nohut yimeği ve guru fasille yimeğinin suyuna ekmek banıp yidiğimizi ve bunnarın ayrı bir nezzet virdiğini, ineklerin pisliğini toplayıp duvarlara yapışdırarak veya kerpiç galıpları gibi galıplara döküp kurutarak tezek veya kemre yapıp kışın evimizde bulunan zobalarda yakdığımızı ve bu tezeklere guyruklu dağın odunu didiğimizi, köylerde gezerken inek pisliklerinden şimdiği gençler gibi iğrendiğini, şehirde köpeğiyle gezerken sosyete olacam diye gezdirdiği köpeğinin pisliğini yirden alıp çantasına goyan yini bir neslin türediğini, esgi sevgili, esgi araba, esgi arkadaş ve esgi evin olduğunu amma esgi ana, bubanın ve esgi gardaşın olmadığını ve hayadda en önemli varlığın ise aile olduğunu Bilir misiniz?