Hocamla sohbetimiz hoşgeldin diyenlerle sık sık kesildi.
Askerliğini yaptığı bir ilçe dışında çayın ikiye böldüğü, top oynamak için düz bir zeminin bile olmadığı, dik yamaçlardan oluşan uzun bir vadide kurulu, şimdilerde senenin 8 ayının karlı geçtiği ilçesini kah hüzünlü, kah neşeli anlattı.
Hocamla başlayan sohbet, aynı sıcaklıkta başka insanlarla devam etti.
O ilçede 10 gün kaldım, çok güzel insanlar tanıdım.
Kartal yuvası gibi vadinin tepesine kondurulmuş bir konakta, bir beyzadeye konuk oldum. Onun asaletinin getirdiği imbikten akıttığı anılarını ve esprilerini dinledim. Konuşmamızın bir yerinde, bir dengbej ile tanışmak istediğimi söyledim. Ne ara haber saldı, ne ara geldi bilmiyorum ama dengbej geldi. Konağın, sanki uçaktan bakarken görünen manzarayı andıran yükseklikteki geniş terasının ucuna oturdu.
Dengbejin ağlamaklı başlayan Kürtçe ezgileri, güz yaprakları gibi renkli renkli ve yavaş yavaş vadiye indi. Ezginin nakaratlarına vadinin yamaçları eşlik etti. Yamaçlar, alışkın olduğu bu feryatlara inleyerek katılıyordu.
Dengbejin soluklandığı anlarda, yankılar terasa çarpıyordu.
Oruçlarımızı yağmur kokulu suyla açtık.
Sonra çorba içtim, Dumanı badem tüten perde pilavı yedim, Türkiye’nin en lezzetli balını kaşıkladım. Kokusu uzaklardan hissedilen ot çeşitlerinden ve mis kokulu domateslerden tattım.
Gerisini saymak olmaz.
İnsanlığa örnek olan, Akdeniz’de açlıktan ölmek üzere olan ve tekneleri battığı sırada 142 mülteciyi kurtardığı için Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nin 1. Umut Mülteci Ödülü verilen, dağda yaşayıp, zirvelerden denize inen genç kaptanın, 80 yaşlarındaki baba evinde, damlara kurulan sofralarda, bir köyün neredeyse hepsinin bir lokma yiyecek getirip bağdaş kurduğu yer sofrasında iftara katıldım.
Samanyolu’nun kandil gibi aydınlattığı gecelerde, silahların korkunç gölgelerle karşı tepelere ayna tuttuğu, on dakikalık mesafenin 2 saatte alındığı zirvelerde sahur sofrasında köy korucularını tanıdım.
İzmir’den gelmiş, köylülerin kalbini fethetmiş idealist doktoru, kendini yetiştirmiş ve sınavda başarılı olmuş pırıl pırıl kaymakamı, bölgenin dilini bilmeyen köy imamını, öğretmeni burada tanıdım.
Bilge insanlar, satranç tutkunu genç ve yaşlılar tanıdım. Her anlattığı olay müthiş çarpıcı gelen ve ‘’Ülkemin gerçeği, senaryodan daha keskin’’ dediğim absürt sahneleri birebir yaşatan esnaf tanıdım.
En yakınını yanıbaşında teröristlerin öldürmesine tanıklık etmiş acılı insanlar tanıdım.
Teröristlerce kaçırılan ve günler sonra serbest bırakılan, o günleri tüm detayı ile anlatan süper insanı tanıdım.
Kuşların mezarının çevresini şenlendirdiği, Kürtlerin Yunus Emre’sini tanıdım.
Güzel bir eser yapımı için kolları sıvayan bir başkana, ‘’Ne kadar para lazım, diye sorup, bu para için ben seni yorar mıyım hiç, yanıtını veren ve bu eserin yapımının büyük bölümünün masrafını üstlenen cömert insanların öykülerini dinledim.
Küçük bir yerleşimde, bana zenginlik katan onlarca kişi tanıdım.