Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ilkokul 4. sınıfta ezberledim ve ilk kez o yıl Cumhuriyet İlkokulu’ndaki anma programında okudum.
Şimdi olduğu gibi, yıllar önce de 10 Kasım’da okullarda programlar düzenlenir, bu etkinlikte Atatürk’ün hayatı anlatılır, Atatürk için yazılmış şiirler söylenir, konuşmalar yapılır ve Gençliğe Hitabe mutlaka okunurdu.
Şiiri ezberleyip okuduğumda 10 yaşında bir çocuktum. Gençliğe Hitabe’nin içeriğine sonraki yıllarda vakıf oldum.
Yine o yıllarda sinemalar, içkili yerler kapalı olur, içki satışı yapılmazdı. Gerekçesi, Atatürk’e saygı ve ulusal yas gününde olay yaşanmamasıydı. Bence iyiydi. Sonra bu uygulamaya son verildi.
Gençliğe Hitabe, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (Partisi) 2. Büyük Kongresi’nin yapıldığı 20 Ekim 1927’deki konuşmasıdır.
Atatürk’ün 36 saat 33 dakikada okuduğu Nutuk’un son bölümünde yer alan bu konuşması Türk gençliğine yöneliktir.
İçeriğinin önemi kadar şiirselliği de olan bir metindir.
Liseyi bitirdiğim yıla kadar 10 Kasım’larda Gençliğe Hitabeyi okullarımı temsilen ben okudum.
Ticaret Lisesi son sınıfta olmalıyım. Emin değilim, 1973 veya 1974 yılı olabilir.
Protokolün katılımıyla Kız Meslek Lisesi’nin salonunda düzenlenen anma töreninde unutamadığım bir olay yaşadım.
Olayı anlatmadan önce, size Musa Duygu Hocamdan söz etmeliyim.
Musa Hocam, Karaman Ticaret Lisesi’nin en kibar, en titiz hocasıydı. Giyimine, eline, yüzüne baktığınızda bu özelliğini fark ederdiniz.
Saçları hepimizin dikkatini çekerdi. Saç telleri zayıf olmalı ki, ön bölümdeki boşluğu, başının gerisinden gelen uzun saçları alnına kadar getirerek, kapatmaya çalışırdı. Erol Evgin’i gözünüzün önüne getirin, aynen öyleydi saç stili.
Musa Hocamla 43 yıl sonra, mezuniyet gecemizde karşılaştık. Saçları konusunda benim yöntemimi uyguladığını gördüm.
Ben çok zaman önce, azalan malzemeyle başa çıkılamadığını anlayınca, sıfır tıraşa boyun eğmiştim. Yıllardır dazlaklar cemaatinin üyesiyim.
Musa Duygu Hocamı benim gibi sıfır numara tıraşlı görünce, aynı cemaatin mensubu olmaktan mutluluk duydum.
Laf aramızda, süper olmuş. Hocam yakışıklıydı, karizmatik de olmuş.
Hocam, kibarlığından olsa gerek çok alçak sesle konuşurdu, dolayısıyla söylediklerini zor anlardım. Oysa kelimeleri aksansız kullanır, cümleler ağzından tane tane, çok güzel çıkardı.
Hocamın bir hareketi vardı ki onun o kibar halini iyice belirginleştirirdi. Birine bir şey söylemeden önce dudakları öne doğru uzar, uzarken oval bir biçim alırdı.
50’li yaşlarıma girdiğim günlerde ikizlerim, ‘’baba seni taklit etmek çok kolay’’ dediler ve Musa Hocam için yukarıda yazdığım dudak hareketini yaptılar. Bu şakalarına birlikte güldük.
Kendimi, dudaklarımı öne uzatıp ovalleştirirken yakaladığım anlarda hep gülümserim. Musa Hocam gelir önce hatırıma, sonra ikizlerim.
Musa Hocamın yürüyüşü de farklıydı; kolları, omuz hizasından gevşetilmiş gibi boşlukta sallanır, gövde de buna uymak zorunda kalırdı.
Bizlere saygıyla ve ölçülü davranan, gülümsemesi yüzünden eksik olmayan hocalarımızın ilkiydi. Soyadı gibi duygulu olduğunu düşünürdüm, çünkü öyle izlenim verirdi.
Musa Hocamın öfkelendiğini hiç görmedim. Üstelik kızdığında bile bunu sınıfa ve kızdığı öğrenciye yansıtmazdı. Nasıl bir kendini kontrol mekanizması geliştirmişse, gerçekten kimseye bağırmazdı.
Hocamın kızdığını, sinirlendiğini yine yüzüne bakınca anlardınız. Solgun ve tertemiz tıraşlı yüzü yavaş yavaş kızarırdı. Kan beynine sıçramış, benzetmesi Musa Hocamda, kan yüzüne hücum etmiş şeklinde gerçekleşirdi.
Ardından başını hafif kaldırır, gözlerini sımsıkı kapatırdı. Göz kapatma süresi bir dakikadan az olmazdı. Suya dalmaya hazırlanan dalgıç gibi nefes almaya başlardı. O anda kendini engellemek için sabır çekiyor olmalıydı.
Lütfen bunu bir kusur olarak görmeyin. Bence müthiş bir meziyet.
Musa Hocamı sevmek için çok gerekçe sayabilirim. Benim için bu davranışı bile tek başına ona farklılık kazandıran bir meziyetti.
Sınıfta sıralar arasında yürüyüşü ritmik ve ölçülüydü. Geriye döndükten sonra ayağının birini önde tutar, diğer ayağını yanına çeker, aynı hizaya gelip gelmediklerini kontrol ederdi. Hizalandıklarına bakar, tamamsa ritmik ve tempolu adımlar devam ederdi.
Duble paça kahve tonda pantolonu ve geniş yakalı ceketini uzun süre kullandı. Güzel bir takım elbiseydi ve o pantolonu ütüsüz giydiğini görmedim.
Sınıf arkadaşım Emel Kaya’nın (artık Aydoğdu) ablası ile evlendiğini ve Karamanlı olmaya karar verdiğini yıllar sonra duydum.
Kendisiyle barışık ve hoş görülü insanlar, herkesten daha mutludurlar.
Musa Hocamın yüzünde mutluluk gördüm. Mutluluğunun devamını diliyorum.
Musa Hocamın dostları kim, ne okur, nasıl vakit geçirir bilmezdim ama, günahını almayım, arada bir gözleri kızarmış görürdüm ve iki kadehten fazla götürmüş olduğunu düşünürdüm.
Artık 10 Kasım’ı anlatabilirim.
O gün diz boyu kar vardı. Ticaret Lisesi’nden Kız Meslek Lisesi’ne kadar yürüdüm. Güneş çok parlaktı ve karlar yumuşamıştı.
Dizlerime kadar ıslanmış, ayakkabılarım su içinde kalmıştı. Sıra bana gelinceye kadar hem dinlendim hem kurulandım. Törene katılan ve bize refakat eden hocalarımdan biri Musa Duygu, diğeri edebiyat hocamız değerli Hüseyin Çetin’di.
Gençliğe Hitabeyi okumak için sahneye çıktım. Salon tıklım tıklım dolu. Kaymakam başta olmak üzere ilçe müdürleri ve her okuldan seçilerek getirilmiş öğrenciler koltukları doldurmuştu.
Karaman’da o yıllarda Kız Meslek Lisesi’nin dışında salon yoktu. Bir çok etkinlik burada düzenlenirdi.
Gençliğe Hitabenin ‘’Dahili ve harici bedhahların olacaktır’’ cümlesini, ‘’Ezeli ve ebedi bedhahların olacaktır’’ şeklinde okudum.
O gün yüzlerce kişinin doldurduğu salonda, protokolün hemen yanındaki duvar kenarında ayakta duran Karaman’ın en renkli insanı bağırdı: Dahili ve harici!..
Salonda birinin bağırdığını duyanlar o yana baktı. Niye bağırdığını kimse anlamadı.
Oysa salonda Gençliğe Hitabeyi dinleyen ve onu ezbere bilen tek kişi galiba sadece o idi.
Hitabeyi bitirdim ve sahneden indim. Hüseyin Çetin Hocam, ‘’biri bağırdı, ne oldu’’ diye sordu. Yanlış okuduğum cümlenin düzeltildiğini söyledim, kısaca anlattım.
Musa Hocam gülerek geldi, bakıştık. Hatamı ve düzeltmeyi fark etmişti. Salonda varlığını hissettiren kişiye minnet duygumuzu saklayamadık.
Musa Hocam, ilk mezunlar buluşmamızda, ‘’Seni ne zaman hatırlasam, adın geçse, Gençliğe Hitabe aklıma gelir. Hatırlıyor musun?’’ diye sordu.
Hiç unutmadım ki. Benim hatırladığım bu şekilde. Musa Hocam nasıl hatırlıyor, kendisine soramadım, onun da anlatmaya fırsatı olmadı.
Musa Hocamın Ankara’da yaşadığını öğrenmek beni mutlu etti. Hocamla buluşacağımız günler olacaktır. Öğretmen, öğrenci arkadaşlığı ilerleyen yaşlarda çok kıymetli olur.
Ha, salonda bağıran ve hatamı düzelten kişiyi mi merak ettiniz?
Karaman’da herkesin tanıdığı ve mutlaka onunla bir anısı olan kişiydi.
O, Muammer Baran’dı.
Gençliğe Hitabe ezberinde olan ve can kulağı ile dinleyen davetsiz konuk.
Hitabenin en önemli cümlesi olan “İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır” ifadesini bir daha unutmayacağım şekilde bana öğreten insan.
Allah rahmet eylesin.