Tekirdağ ile Şarköy arasındaki sahil yolu eşsiz güzellikler sergiler.
Altınova ve Barbaros’u geçip Kumbağ’a ulaştığınız andan itibaren Işıklar Dağı’nın ve Marmara Denizi’nin kucaklaştığı ve kısa süreliğine ayrıldıkları yerlerin güzelliği büyüleyicidir.
Yol yeni yapılmış, asfalt ve kaymak gibi. Çamların arasından kıvrıla kıvrıla devam ediyor. Işıklar Dağı Marmara’ya yüzlerce metrelik set oluşturmuş. Dik yamaçlar, koyları gizliyor.
Muhittin Tartan Karşıma Çıkar MI
Yola girer girmez rahmetli Muhittin Tartan’ı hatırladım.
Öfkeli arkadaşım. Herkese, her şeye kızardı. En çok da kendine. Haksızlığa, yalana, riyaya dayanamaz, tepki gösterirdi.
Karaman’da bizim kuşak Muhittin’i motosiklet tutkusuyla tanır.
Motosiklet dünyasıydı, dünyayla bağıydı. Motosiklet sevdası sayesinde çok yer gezdi, çok insan tanıdı, çok motosiklet gördü ve bir çok motosiklete binme imkanı buldu.
Hiç motosiklet tutkum olmadı, ilgi de duymadım. Rüzgara karşı koymak nasıl haz verir, bilmiyorum.
Motosiklet tutkunlarıyla gezilerim sırasında çok karşılaştım.
Grup veya ekip halinde gitmeleri dikkatimi çekerdi.
Bu durum, dost canlısı ve paylaşımcı olduklarını düşündürürdü.
Mesleki anılarım arasında, babası ve ağabeyi imam olan, bir ana okulu öğretmeni genç kızın, ailesinin yardımı ile aldığı motosikletiyle katıldığı ilk grup gezisinde, Samsun yakınlarında bir kamyonun altında can vermesi vardır.
Cenaze namazını ağabeyi gözyaşları arasında kıldırmış, kız kardeşine motosiklet kullanmayı kendisinin öğrettiğini, ölümünden bir kaç dakika önce telefonla görüştüklerini, dikkatli olması için uyardığını söylemişti.
İmam da motosiklet tutkunuydu. Kırklareli’nin bir ilçesinde görevliydi.
Tekirdağ ile Şarköy arasındaki sahil yolu motosikletlileri hatırlattı ve Muhittin Tartan yanımdan geçecek veya karşından gelecekmiş gibi bir duyguya kapıldım
Yıl, 2000 olmalı. Ailenin 25’e yakın bireyi ile Taşkale’yi gezmiş, yemek için İvriz’e gitmiştik.
Çevrenin fotoğrafını çekerken, bir grup motosikletli geldi. Disiplinli bir şekilde motosikletleri park ettiler, kasklarını çıkarıp, yerlerine koydular.
Grup içinde Muhittin’i gördüm. Yıllardır görüşmemiştik. Bir dönem Hollanda’da ve Rusya’da kalmıştı.
Kucaklaştık, ayaküstü hal hatır sorduk. Aile olarak geldiğimizi söyledim ve yemeği bizimle yemesi için ısrar ettim.
Arkadaşlarından ayrılmasının doğru olmayacağını belirterek, teklifimi kibarca reddetti.
Sonra Karaman’a geldikçe görüşür olduk.
Vefalı dost Vefik Boynukalın Karaman’a her gelişimde mutlaka yemeğe davet eder, Muhittin’i de almadan gitmezdik.
İvriz’de motosikletiyle karşıma çıkan Muhittin, acaba bu güzergahtan geçmiş miydi?
Muhittin ile ilk ameliyatı öncesi bir süre Ankara’da beraber olduk.
Bir akşam dertlleşirken, onu en çok üzen şeyin motosikletinden ayrı kalması olduğunu öğrendim.
Çoğu kişi bilmese de, Muhittin Tartan duygulu bir insandı. İç zenginliği vardı. Üstelik çekingendi. Rahat görünümüne rağmen çocukça bir tavırla çekingenliğini görebilirdiniz.
O sohbetimizde söyledikleri şöyleydi:
‘’Motosikleti satamıyorum, içim elvermiyor. Evin girişinde duruyor. Üstünü örtüyorum. Çoktandır binemiyorum. Oğlum da binmiyor. Bazen özlerim, aşağıya inerim. Örtüsünü kaldırırım. Kızım, ben geldim, derim. Her yerine bakarım, her yerini okşarım. Sana binemiyorum, affet beni, derim. Kucaklarım, öperim. Sonra hakkını helal et, der, üstünü örtüp yanından ayrılırım.’’
Muhittin gitti, Allah rahmet eylesin. Motosikleti ne oldu, oğluna da soramadım. Babasına çok bağlıydı, gözünün içine bakardı.
Muhittin kızını da oğlunu da çok seven bir babaydı.
Tartan sülalesinden Remzi Tartan’a sevgisi ve saygısı çok farklıydı. Onu hürmetle anardı, başkalarıyla görüşmediğini söylerdi.
Ölümünden bir kaç gün önce Karaman’da görüştük. Her zaman gittiği Kütüklü Park’ta idi.
Çok kısa konuştuk, çünkü yol arkadaşlarım vardı ve güneye inecektik. Ameliyatı ertelediğini söylemiş, çok kilo aldığından yakınmıştı.