Harmanım ben harmanım
Kırk satırlık fermanım
Yok dizimde dermanım.
Eyletmen beni
Söyletmen beni
Ağlatman beni
Aynalar aynalar.
Bu şarkıyı Salim Dündar, 1976 yılında 45’lik plağa okudu. Şarkı çok sevildi. Sanatçı bu şarkıyı 20 yıl sonra yeniden seslendirdi.
İlk kez Salim Dündar’ın sesinden dinlediğimiz Aynalar şarkısını nerdeyse okumayan sanatçı kalmadı.
Şarkıyı ilk dinlediğimde de beğenmiştim, şimdi de beğeniyorum.
Salim Dündar’dan başka Gülay’ın, Volkan Konak’ın ve adını yakınlarda duyduğum Cumali Özkaya’nın yorumları çok hoşuma gidiyor.
Nereden çıktı, şarkı muhabbeti derseniz, güftekarı ve bestekarının canlı yayında söylediği bir cümlesinin beni çok etkilemesidir.
Sanatçı duyarlıdır, hassastır. Kimselerin aklına gelmeyeni o akıl eder. Kimselerin dikkat etmediğine o dikkat eder.
Sanatçı vicdanlıdır, sevgi doludur. İnsanı sever, hayvanı sever, doğayı sever. Belki bunların üçünü birden sever.
Sanatçı sıra dışıdır. Farklı giyinir, farklı konuşur.
Herkesten önce tepki verir, herkesten önce o görür.
Sanat, Allah’ın lütfudur. Sanatçı bu ikramdan fazlasıyla alandır.
Sanat, hangi alanı olursa olsun beş duyudan kalbe ilham verir.
Sanat önce duyular içindir. Duyu ve duygu yoksunları önce sanatçıyı sonra sanatı kötüler.
Sanatın kapıları iyiliğe açılır. İyilik içermeyen duygu ve duyulardan sanat oluşmaz.
Aynalar sanatçı, felsefeci ve sufilerin ilgi alanında olmuştur. Ayna metaforu her alanda çokça kullanılmıştır.
Yukarıda bir bölümünü yazdığım Aynalar şarkısının güfte ve bestesi Metin Eryürek’e aittir.
Eryürek, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde Emin Ongan’la yıllarca çalışmış. Bağlama, keman, tambur, kabak kemane, piyano, klarnet, soprano saksafon çalmış
Çok yönlü bir sanatçı. TRT’de ses ve saz sanatçısı olarak çalışmış. Türkü derlemiş, kendi ifadesiyle güfte ve bestelerini irticalen (doğaçlama) yapmış.
Popüler bestelerinden biri de ‘’Kayboldum Kaybolan Yıllar İçinde’’ adlı şarkı.
İstanbul’da 1929’da doğmuş, yine İstanbul’da 26 Aralık 2014’de hayatını kaybetmiş.
İzlediğim bir tv programında, bembeyaz ve dalgalı uzun saçları omuz başlarına dökülmüş, 50 kilodan fazla olmayan, zayıflığına rağmen çok dinç ve enerjik bir görüntü veren Metin Eryürek, sunucunun ‘’lütfen oturun, yorulmayın’’ sözüne, ‘’Ayakta dursam mahzuru var mı?’’ diyerek, şakacı yanını ortaya koyan bir yanıt vermişti.
(Mahzur, sakınca, engel, mahsur ise, etrafı sarılmış, çevrilmiş, kuşatılmış demektir.)
Sanatçının, canlı yayında söylediklerinden aklımda kalan cümleleri şöyleydi:
‘’Dünyam hayvanlarla. Onlarla ilgileniyorum. Bir yaralı martım var. Yeni buldum. Onu bugün veterinere götürecektim, randevu almıştım. Martıya da kendisini veterinere götüreceğimi söyledim. Randevuyla canlı yayın saati çakıştı.
Buraya geldim. Gelirken veterineri aradım, randevuyu erteledim. Şimdi martıya gecikmemin sebebini nasıl anlatacağım? Ona söz vermiştim.’’
Bakar mısınız, nasıl bir söze sadakat örneği. Sözün namus olduğunun unutulduğu zamanda bu naif cümleler yüreğimde yer etti.
Esnaf bugün teslim edeceği işi yarına bırakır, az sonra geleceğini söyleyen kişi ortalarda gözükmez, borçlu borcunu gününde ödememek için onlarca yalan uydurur.
Sözüne sadık insana hasret kaldığımız bir dönemde, bir martıya verdiği sözü yerine getirememenin üzüntüsünü paylaşan bu güzel insanın şarkılarını o günden bu yana bir başka duyguyla dinliyorum.
Metin Eryürek’e Allah’tan rahmet dilerim.
Aynalar, bize bizi gösterir. Kendimizi görmek için aynalara ihtiyaç vardır. Her birimiz kendi aynalarımızda bedenimizi görürüz. İnsan karakterini, huyunu, iç alemini bir başka insanda görür. Birbirimizin aynalarıyız.
Yaşadığım tatil beldesinde her gün binlerce martı geçiyor üzerimden, sağımdan, solumdan. Martı çok.
Martı Jonathan Livingston ( Richard Bach’ın çok güzel bir kitabı) ile tanışma ve martıya verdiği sözü tutan insanlarla karşılaşma umuduyla.
Aynalar söz konusuysa Necip Fazıl’a merhaba demeden geçmek olmaz.
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.