Köpek düşmanı değilim. Düşmanlık bana göre değil. Köpeklerden korkarım. Sahipsiz köpeklerden çok çok korkarım.
Ülkemizde ve gelişmiş ülkelerde, halka açık alanlarda, park ve bahçelerde tasmasız köpek gezdirmek yasaktır.
Köpeklerin pisliğini, köpek sahiplerinin alması da kuraldır.
Bu kurala gelişmiş ülkelerde köpek sahipleri genellikle uyar. Aksi takdirde müeyyidesi ağırdır.
Karaman’a uzun yıllar hizmet veren Hükümet Konağı, yapıldığı tarihten 55 yıl sonra yıkılarak, arsası parka dönüştürüldü. İyi oldu.
Bu yazımda, canlısını hiç görmediğim, iki maketi ve bir tabelada yazısı bulunan kuğuların adının verildiği parkı, parkın peyzajını, bakımsızlığını, çevresinin kuşatılmışlığını anlatacağım.
İsmet Paşa Caddesi, Karaman’ın kalbinin attığı yer. Dün de böyleydi yarın da öyle olacak. Hükümet Konağı varken, İsmet Paşa Caddesi’nin en kalabalık yeri burasıydı.
Hükümet Konağı’nda adliye, nüfus ve bazı müdürlükler de hizmet verdiği için bölgenin kalabalığı, sadece hafta sonları azalırdı.
Binanın, İsmet Paşa’ya bakan yönünde taştan örülmüş yüksekçe duvar vardı. Konağın doğusunda, batısında ve güneyinde çok sayıda çay ocağı vardı. Helvacı, berber, bakkal vb. dükkanlar da çoktu.
Konağa, Rahmetli Turgut Özal’ın Karaman’ı ziyaretinde ve en son yanılmıyorsam Hakkı Teke’nin valiliği döneminde girmiştim.
Hükümet Konağı’ndan önce aynı yerde han varmış, 1957’de yıkılmış.
Hükümet Konağı ve Ziraat Bankası binasını bütünlüklü, birbirini tamamlayan yapılar olarak görür, beğenirdim.
Mimarı kimdir, korunmaya değer yanı var mıdır, bilgim olmadı. Konuya vakıf olanlar bilgilerini paylaşırlarsa, hayırlı bir iş yapmış olurlar.
Hükümet Konağı’nın yıkılıp yerine Kuğulu Park’ın yapıldığını geç öğrendim. Kuğulu Park 2012’de yapılmış, 7-8 ay sonra Karaman’a geldiğimde gördüm.
Işıl ışıldı ve kalabalıktı. Kot farkından dolayı İsmet Paşa Caddesi’nden bakınca askıda kalmış gibiydi.
Havuzlardaki fıskiyelerden ışık cümbüşü halinde sular yükseliyordu.
Park ve meydanlarda ışıklı su sistemleri salgını 2000’li yıllardan itibaren başlamıştı. Her kentte bir park su oyunlarıyla tanışıyordu.
Bu akımı veya salgını kim başlatmışsa başarılı olmuş. Kentler için de moda vardır. Yerel yönetimler o dönemin modasından etkilenirler.
Malezya’nın Palmiyeleri
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la 2003 yılı Mayıs ayında Malezya’ya gittim. Başbakan için Malezya’nın idari başkenti olan Putrajaya’da resmî tören düzenlendi. Daha sonra Kuala Lumpur’da o yıllarda dünyanın en yüksek yapısı olan Petronas Tower’da görüşmeler yapıldı.
Türkiye kah İran kah Malezya oluyor manşetlerinin havada uçuştuğu yıllardı.
Muson mevsimiydi ve yağmurun başlayıp sona ereceği 5 saatlik sürede, dışarıya çıkmamamızın uygun olacağı bildirilmişti.
Kaldığımız otelin lobisine indim. Kahve aldım, pencere önünde yağmuru, yağmurun cilalayıp parlattığı palmiyeleri seyretmeye koyuldum. (Ertesi gün palmiye plantasyonlarını gezecektik.)
Heyetten bir iş adamı yanımdaki koltuğa oturdu. Selamlaşmadan sonra, formu ve yapraklarının biçimiyle gözümü alamadığım palmiyeyi işaret ederek, “Ne güzel ağaç” dedim.
Yanıt verirken, palmiyenin türünü ve özelliklerini söyledi. Merakla dinlediğimi görünce devam etti:
“Rahmetli Turgut Özal’la başbakanlığı döneminde iş adamları heyeti olarak Malezya’ya geldik. Benim dikkatimi palmiyeler çekti.
Siz gazetecisiniz, seyredip fotoğrafını çekersiniz. Ben iş adamıyım, ticari yanına baktım. İzmir başta olmak üzere turistik bölgelerdeki palmiyeleri Malezya’dan gemilerle götürdüm. Türkiye’nin iklimine uygun ağaçlardı ve çok palmiye ithal ettim.”
Ağaç ithaline karşı değilim. Yeşilden mahrum yerlere ağaç dikilsin de ister yerli, ister ithal olsun.
O sohbetten sonra nerde palmiye gördüysem, daha sonra milletvekili olan o iş adamını hatırlarım.
Su Hayat, Sululuk Rahatsızlıktır
Palmiye modası dindi. Palmiyeye para bulamayan belediyelerin plastik palmiyeleri de unutuldu.
Su sistemli parkları artık çok az görüyorum. Galiba bunun da modası geçiyor.
Kent merkezinde küçük alanlarda renkli su oyunlarını başlatan kişi, Ankara’nın eski büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek’tir. Sıhhiye’deki Adliye Sarayı önünde bir kaç yere su oyunu sistemleri kurulmuş, kamuoyunda günlerce konuşulmuştu.
Daha sonra Gölbaşı’ndaki Mogan Parka, dev bir fıskiye gelmiş, çok az çalıştırılabilmişti. Gökçek, fıskiyeye sabotaj yapıldığı iddiasında bulunmuştu.
Sosyal medya geyiği olarak hala kullanılan ve Melih Gökçek ile özdeşleşen “Fışkıyeyi kim kırdı” cümlesi kolay unutulmaz.
Su hayattır. Daha çok havuzlu parkımız olsun, parklarda, meydanlarda su oyunları sistemleri bulunsun.
Bir koşulla; suyun temizliğine dikkat edilsin. Yosun bağlayıp, çöplüğe dönecekse, iğrenç kokular yayacaksa, fıskiyeler sık sık bozulacaksa, su yerine başka malzeme seçilsin.
Kuğulu Park’ın havuzuna bir bakın. Havalar güzelken ben baktım, fıskiyeler çalışmıyor, kamelyalar ve bankların çoğu boştu.
Peyzajını beğendiğim bu parkın temizliği de içler acısıydı. Ahşap köprüden yürümek istedim ama geçmek ne mümkün.
Niye mi?
Sizler de biliyorsunuz ama ben yine yazıyım.
Yakın köylerin köpekleri, sahipsiz hayvancıklar Karaman’ı, Karaman’da Kuğulu Parkı mesken tutmuş.
Kurbanlık koyun gibi iyi beslenmiş onlarca köpek, parkı ele geçirmiş. Bu manzarayı öğleyin gördüm. Geceleri her bir köpek kurt kesiliyordur.
Kuğulu’nun bir talihsizliği de etrafının seyyar tezgahlarıyla kuşatılmasıdır.
Seyyarlara izin verilecekse, belediye standart belirleyip, bu kişilere estetik görünümlü büfe tarzı işyeri tahsis edebilir. Bu da bir hizmet olur.
Parkların işlevselliği önemlidir. Kentlerin kalbinin attığı merkezi ve yoğunluk olan yerlerde parklar daha da önem kazanır.
Kuğulu Park bakım istiyor, elden geçirilmeyi bekliyor. Bitkiler çeşitlendirilebilir, oturma grupları gözden geçirilebilir, belki konsept değişikliğine gidilebilir.
Kasım ayı kasımpatıların coştuğu aydır. Kuğulu Parka çok yakışacaktır.
Renk, insana iyi hissettirir. Çiçek huzur verir. Su hayattır. Sohbet mekanlarının güzelliği sohbete tat verir. Güzel iş yapan güzel anılır.
Kuğulu Park’ta çay içmek isterim. Ama bu haliyle adım bile atmam.